1. YAZARLAR

  2. Cenk Mutluyakalı

  3. “Bu kadar ruhu nereye sığdıracaklar?”
Cenk Mutluyakalı

Cenk Mutluyakalı

“Bu kadar ruhu nereye sığdıracaklar?”

A+A-

Bir hapishane hücresi… Yerde sararmış iki şilte, bir leğende su… Duvarlarda ağır bir karanlık, ortada yakıcı bir sorgu ışığı.

Ama öncesinde perdeye İngiliz sömürge döneminin Kıbrıs’ından görüntüler yansıyor…
1955-1959 arası yıllar…

İlk bölünme, dikenli teller; bir yanda “Enosis” çığlıkları, bir yanda “Ya Taksim Ya Ölüm…

Coğrafyanın kaderine dönüşen korku, gerilim, hınç…

***
Hücrede bir Kıbrıslı Türk…
İbrahim.
Mesleği öğretmen…

“Taksim” gösterisinde patlayan silahlar bir polis subayını yaralayınca tutuklanmış.

- “Hayır, hayır. Silah benim değil. Silahım yoktur benim…

İşkence ediyorlar İbrahim’e…
Kan gelinceye dek yüzünden, burnundan, ağzından…
Yığılıyor bir köşeye…

***
Hücreye bir başkası alınıyor ardından…
Andrikkos!
Mesleği çiftçi…

EOKA’nın düzenlediği saldırıda bir İngiliz subayın eşinin öldürülmesiyle suçlanıyor.

- “Kim öldürdü onu?
- “Ben yapmadım…

***
Andrikkos ve İbrahim aynı hücrede…
Biri polis memuruna saldırıyı, diğeri cinayeti itiraf edene kadar işkenceleri ortak…
Ya da belki birbirlerini öldürene kadar…

Ama bir başka yüzleşme başlıyor anıların dehlizinde… Sömürgecinin “böl-yönet” taktiğine karşı bir başka anlayış, hissediş, dayanışma gelişiyor… Kıbrıs’ın ortak travmasında, etnik şiddet sorgulanıyor; anıların ve insanın odağında…

***
Το Νησί / Ada” oyunu karanlığı bölüyor, bir yurdun nasıl bölündüğüne dair hafızayı dürtüyor, ortak yararlarımızın içinden yarınlar için ışığı gösteriyor.

Lefkoşa’nın güneyinde izledim oyunu… Kıbrıs ülkesinin ortak acılarını hissettim yeniden... Seyirci, günlük ezberinden farklı olarak her iki dili de duyuyor, karşılıklı... Sahnede yankılanan Türkçe ve Yunanca; dillerin ayrılığından çok acıların yakınlığını işitmemizi sağlıyor.

Giorgos Evagorou ve İzel Seylani üst düzey bir performans sergiliyor oyunda… Sahnede yalnızlar; ama beden dilleri, ritimleri, pandomime yaslanan oyunculuklarıyla her kırbacı, her tokadı seyirciye dokundurmayı başarıyorlar.

***
ETHAL’ın sahnelediği oyun, Athol Fugard’ın “Ada” adlı eserinden esinlenerek yazıldı. Yönetmen Achilleas Grammatikopoulos harika bir iş çıkardı. Tarih dersi vermiyor oyun ya da bir görüşü dikte etmiyor… Öyle romantik bir barış anlatısı da değil... Kimi anlarda sessizlikle dokuyor derdini, kimi anlarda gölgeler bağırıyor… Yalın, özlü, dingin, duygusal bir anlatımla; aşırılığa kaçmadan, iki farklı karakter üzerinden ortak bir köprü kuruluyor insanlığa… Oyuncular kadar yönetmenin de ustalığı bu…

Oyunun kuzeyde de sahnelenmesi tasarlanıyor… Umarım “Kıbrıs Tiyatro Festivali”nde de görürüz, çok daha geniş bir seyirciye ulaşır o zaman… Keşke okulların kapıları açılabilse böylesi oyunlara… 

İki Kıbrıslı liderin –Tufan Erhürman ve Nikos Hristodulidis- aynı salonda oyunu izlemesi ne anlamlı olurdu;  Kıbrıs'ın gerçeklerine tanıklıkla... Siyasetin değil sanatın gücünü hissederek bu kez...

***
Finalde içine hapsedildiğimiz karanlık bağırıyor:
“Bu kadar ruhu nereye sığdıracaklar?”

İbrahim ve Andrikkos susarak yan yana duruyor.
İnsanlığın bütün trajedileri gibi “Antigone” de demir parmaklıkların ardında...
Oyun içinde oyun...
O sarsıcı soru yine beliriyor:
"Hangisi galip gelecek. Devletin buyruğu mu, insanın vicdanı mı?"

Bu yazı toplam 1242 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar