1. YAZARLAR

  2. Cenk Mutluyakalı

  3. Böyle bir aşktır memleket!
Cenk Mutluyakalı

Cenk Mutluyakalı

Böyle bir aşktır memleket!

A+A-

c1-108.jpg

“Çok fazla duygusal oldun” dedim, kendi kendime…
Oysa baktım, yürürken, pek çok insan aynı sözcükleri paylaşıyordu: “Ağlamak istedim.”
Tamam, izleyenler belirli bir yaş kuşağı, bunu anladık.
Peki orkestraya ne demeli?
“Gözlerimiz doldu” diyerek SILA 4’ün ayakta kalan iki yüreğine sarılmışlardı.

*  *  *

İşin aslı biraz da memleketin haline ağlamak istiyoruz.
İnkâr edilmez bir yabancılaşma içinde kabuğumuza kapanıyoruz.
Kendi bedenimize bir başka ruh giriyor hissindeyiz.
Sosyal ve kültürel, siyasi ve ekonomik anlamda kontrol altına alınmış “parça” devletçikte, nostaljiye sığınıyoruz.

*  *  *

Kıbrıslı Türk liderliğinin bugüne kadar yaptığı en iyi iki iş var.
Biri, “Kayıplar Dosyası”nın ileriye taşınması ve kazıların başlaması…
Bir diğeri, “Senfoni Orkestrası”nın kurulması…
“Annan Planı referandumu” da diyecektim ama…
O dönem, liderlik plana karşıydı.
Lidere rağmen sokağa döküldü insanlar…

*  *  *

Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası ile SILA 4 konseri tam da “hassas” bir güne denk geldi.
Hani sözüm ola bir “vekil” sokağın orta yerinde bu toplumun değerlerine diklendi ya!
Yalanla, riyakârlıkla, sahtelikle, küstahlıkla ortaya çıktı.
Bir de “mağduru” oynadı, kimlik siyaseti üzerinden…
“Oy deposu”nu böyle oluşturdu çünkü!
Tam da böylesi bir gecede, buram buram Kıbrıs’ı yaşadık.
Adalısı, yabancısı, Kıbrıslısı, Türkiyelisi, ayrımsız yüzlercesi salonu tıklım tıklım doldurdu.
Erdinç abinin boğazı düğümlendi, Ferahzat abi kendinden geçti, Ali Hoca yönetiminde senfoni harika düzenlemeler yaptı, yorumladı.
Aydın Kalfaoğlu’yla Karpaz’da bir gece, deniz kenarında, dalgaların sesinde yıkanarak, sabaha kadar çalıp söylediklerimiz aklıma geldi.
Senfoni konserinde, o gece, mutlaka yine oralarda bir yerdeydi, Aydın abinin ve Raif Denktaş’ın düşleri…

*  *  *

Hele "Ayrılık" söylenirken...
Şimdi bile gözlerim doluyor.
"Ayrılık akşamdan olaydı.
Şimdilik.
Uçan kuşun ötmez olduğu
Ayın güneşe vurulduğu
Uyuyamadım akşamdan...
Ve her sabah
Seni getirseydi de
Bitmeseydi aşkımız
Akşam olmadan.”


*  *  *

Kıbrıs aşktır…
Bilen biliyor, hisseden her zerresinde hissediyor.

-  -  -  -  -  -  -  -  -  -  

NOT düştüm!

  • “KKTC Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası Yasası” Yorgancıoğlu Hükümeti döneminde Meclis’ten geçmişti, CTP-DP Hükümeti’ydi. (21 Nisan 2014).
  • Orkestra, ilk konserini 15 Nisan (2014) Dünya Sanat Günü’nde verdi, Eroğlu’nun Cumhurbaşkanlığı dönemiydi.
  • Orkestra, Mustafa Akıncı’nın Cumhurbaşkanlığı döneminde kadrolaşma ve kurumsallaşma sürecini çok ileriye taşıdı, kimliğini oluşturdu.
  • ‘Kayıp’ kazıları da Talat’ın Cumhurbaşkanlığı döneminde başlamıştı.

* (Tüm emek verenler iyi ki bu güzel işlere dokunmuşlar; keşke birlikte üretmenin hazzını yaşamayı da öğrenebilsek. Bir başkasının hakkını da temsil etmek, adını anmak ayıp değildir, güzelliktir. Sözde değil, pratikte! Yoksa “biz” olalım der durur, yine “ben” olursunuz.)
 


 

Öfke kimedir!?

Samimiyet, sahicilik ve iyi niyet hepimizi çok daha başka bir mevsime taşıyabilir.
Şimdi biraz gerçekçi olalım.
Bu toplumun mayasında ne var?
“İşini halletmek.”
Yani öyle yurttaşın bir vekili, müdürü, başhekimi, müsteşarı falan arayıp da “bizim şu işi hallet” demesi pek bir yaygındır.
Kimse öyle hemen “masumiyet maskesi” takmasın.
Öyle “polis beni durdurdu da yaz dedim, görevini yap, helal olsun” sözleri epeyce romantik geliyor.
Polisi görünce “kemere sarıldığımız” çoktur.
Bu seferlik görme de bir başka defaya yazarsın” deyişimiz de!
Birbirimizi kandırmayalım, kolay kolay kimseler “sıraya girerek” çözmez işini…
Düğün kuyruğunda dahi “araya girmeye” bakan bir toplumuz.
Peki neydi öfkemiz?
Üslubadır öfke…
Yalanadır.
Ne doğduğu yeredir aslında ne de siyasi kimliğine…
Yurttaşlığı, askerliği, vekilliği şaibeli birisinin şoven ve itici hoyratlığınadır öfke!
 



‘Yurttaşlık Yasası’na dair ne bekleniyor?
 

Ne oldu sahi “Yurttaşlık Yasası.
Yasa şimdiki haliyle, bakanlar kuruluna “canını çektiğini yurttaş yapma hakkı” veriyor.
Evet, şimdiki hükümet bunu yapmıyor, sorumlu davranıyor, insan haklarını ve ülkenin hassasiyetlerini gözetiyor.
‘Özel’ yurttaşlıkların gerekçesini açıklıyor.
Ama bu yasa değişmezse, bir başkası gelir ve yine canını çektiğini yurttaş yaparsa ne olacak?
Mesele şimdikilerin “iyiliği” değil ki!
Hani sokağın tabiriyle, ülkeyi “sağlam kazığa bağlamak” gerekiyor.
Yeni bir Yurttaşlık Yasası’na engel kimdir, bunca uyuşukluğun sebebi nedir acaba?

c2-095.jpg

Sembolik bir ‘Yurttaşlık Yasası’ fotoğrafı: Ajda Pekkan, dönemin Başbakanı’na nazar boncuğu takıyor.

 




Tozun dumanın ardından
 

  • Bir SUÇ işlendi, bir vekil, ya “yalan beyanla” başkasına ait bir aracı kendi kirasında gibi gösterdi ya da kendi kirasındaki bir aracı yetkisiz bir başkasının kullanımına verdi.
     
  • Bunun bir cezası olmalıdır. Eğer yoksa bu sokaklarda kimselere de ‘sigorta’, ‘evrak’, ‘ruhsat sormanın anlamı kalmıyor.




     

 

Bu yazı toplam 1685 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar