1. YAZARLAR

  2. Cenk Mutluyakalı

  3. Yeni Ercan “ikram” da değil “hibe” de!
Cenk Mutluyakalı

Cenk Mutluyakalı

Yeni Ercan “ikram” da değil “hibe” de!

A+A-

Ercan Havalimanı’nın yeni terminal binası ve pisti bir “ikram” değil...
Ne de bir “bağış…”
O nedenle minnet ve şükran söyleminden vazgeçiniz.

Türkiye'den bir şirket geldi, Ercan Havaalanı'nın gelirlerine 14 sene boyunca sahip oldu.
Üstelik defa defa vergi borcu bağışlandı.
Sözünde durmadı, hedefe uymadı.
“Şirket” bu!
Kendi menfaati, kârı, kazancı olmasa yüzünüze bakmaz.
Başı gözü sadakasına para harcamaz.

Yeni Ercan Havaalanı bu halkın geliriyle yapıldı, bu ülkenin değeriyle…
Erdoğan kendi aile hesabından çek imzalamadı, hazinesinden ödeme yapmadı.
Kıbrıs’ın potansiyeliyle ülkeye yatırım yapıldı, yandaş bir şirkete de ikram…

***

Siz ödediniz yeni terminal binası ve pisti, siz…
Yeni Ercan Havaalanı'nın tüm finansmanı bu halkın sırtından ve gelen turistten karşılandı.
Maliye’nin feragat ettiği gelirinden…
Kendini devlet olarak ilan eden yapı bunu başaramadı, bir şirket, sizin paranızla yaptı.
Diyeceksiniz ki, “Bu parayı Maliye toplasa, yatırım yapmayacak, sadece maaş ödeyecek, partizan istihdamla bu kaynağı üleşecekti.”
Haklısınız!
O da bizim aptallığımız…

***

Yine de gerçek değişmiyor.
Yeni Ercan Havaalanı ikram, hibe ya da bağış değil…
Minnet etmesi gereken şirkettir, siz biz değil…

En acısı da şu…
Hem parasını ödüyorsunuz, hem de söz hakkınız yok ne yazık…

yeni-ercan.jpg

yeni-ercan-2.jpg

Birbirini dişliyor ada yarısı

Ercan Havaalanı’ndaki açılış podyumuna hele de Din İşleri Dairesi Başkanı çağrılmışken ve tüm diğer davetlilerden “Erdoğan’a refakat etmesi” istenmişken, çıkmazdım.
Hani derler ya “ölürdüm de gitmezdim” öylesi…
Kimse de beni oraya çağırmazdı zaten…

İlahiyat Koleji’nin kurdelesini de kesmezdim…
Daha da neler yapmazdım…
Ah!

Siyaset böyle değil elbette…
Çünkü biz “kişisel” tepkilerimizi ortaya koyuyoruz.
Hepi topu “yazdıklarımızdan” sorumluyuz.
Ya da kendimizden!

Siyasetçiler bunu çok daha geniş bir temsiliyet, sorumluluk ve hedef üzerinden yapıyor. Ölçüler, dengeler, hassasiyetler farklı… Parti kararlarına göre hareket ediyor.

***

CTP lideri Tufan Erhürman’ı Ercan Havaalanı açılışına katıldığı için eleştirenler, övenler, yerenler, yüceltenler, ayıplayanlar var.

Ada yarısında “siyaset” son dönemde iki odağa toplandı.
UBP yandaşlığı ya da karşıtlığı…
CTP yandaşlığı ya da karşıtlığı…

Böylesi bir siyasi ortam dönüştürücü sonuç üretmiyor, geleceği iyileştirmiyor, hayatlarımızı daha güzele taşımıyor.
“Kendini aklamacı, ötekini karalamacı” bir yere çakıldık, kaldık.

***

Tufan Erhürman, Kıbrıs’ın “Türkiye’ye rağmen” yönetilebileceğine inanmıyor, “Biat da etmeyeceğim kavga da” diyor.
Herkesle konuşmak üzerinden bir siyaset izliyor.
CTP – kendi içinde ayrışıyor, birleşiyor, tartışıyor - bu duruşunu anlatıyor zaten…

Kıbrıs’ta tek gerçekçi yol gördüğü “siyasi eşitliğe dayalı federal çözüm” hedefini paylaşıyor defa defa… Ankara ve Erdoğan’ın -şimdiki- Kıbrıs formülüne ters olmasına rağmen Türkiye’yle agresif bir ilişki ya da gerilim arzulamıyor, Tufan Erhürman’ın siyaseti…

***

Şu manzaradan da ürkmemiz gerekiyor sanırım…
“Kıbrıs için sen ne yaptın” diye sorduklarında, kimilerinin yanıtı sadece “CTP’yi ayıpladım” olacak ya da “UBP’ye kızdım, Türkiye’ye karşı çıktım.”

Hatta “kızdım, kızdırdım, kızdılar” üzerinden mağduriyet güzellemesi de yapılıyor.
Kendini “bağımsız, bağlantısız, üslerden arınmış” bir yere konumlayanlar, sözlerine katılmayanları “öteki”ne iliştirerek, göğüs kabartıyor.

Bu enerji farklı bir siyasi örgütlenmeye de yönelmiyor üstelik…
“İşgal var” diyen Yeni Kıbrıs Partisi’ne gitmiyor örneğin... Ya da yeni bir siyasi eylemlilik hali doğurmuyor. İsyana evrilmiyor, sokakta çoğalmıyor.

***

Kıbrıs’ın kuzeyinde ateşkes koşulları ve mevcut güç dengeleri içerisinde, hele de Türkiye’nin tahakkümü ve Kıbrıslı Rum liderliğinin kibri varken siyaset yapmak hakikatten çok zor…

***

O podyuma çıkmazdım, çağrılsaydım…
Yine de şu soru içimi kemiriyor.
Bu ülkenin kaynaklarıyla yeni bir havaalanı açılırken, Kıbrıs’ın en köklü siyasi partisi oraya davet edilmese ya da başkanı açılışa gitmeseydi, öfke duymaz mıydık?

O zaman da “varlığımızı” sorgulardık sanırım…
Yalnızlığa, ıssızlığa, kendi ülkemizde dışlanmışlığa isyan ederdik.
Dedim ya, o nedenle zor, bu şartlarda siyaset…

***

Ercan Havaalanı o kocaman çek takdimiyle ve telaşla satıldığı vakit, herkes de biliyordu ki hedef 13’üncü maaşları ödeyerek günü kurtarmaktı. O yılbaşı, o maaşı reddeden olmadı. Din İşleri Başkanı’na öfkelenen ama mevlit kandillerinde tatili reddetmeyenler gibi…

“O başka, bu başka” diyoruz ya… Hepsinin toplamından büyük bir “kuşatma” çıkıyor ortaya, “sömürge” artığı bir düzen… Ağlıyor, sızlıyor, birbirini dişliyor ada yarısı… Hem bu düzenin içinde çoğunlukla, hem de yıkmak istiyor, sürdürülemez bu yapıyı…

Bir de merak ediyorum, böylesi bir gündemle yoğrulanlar, nüfusun ne kadarı acaba? Çünkü çoğunluk bu toz dumanın dışında yaşıyor, çok daha boğucu ve yorucu bir hayatın içinde…

birbirini-disliyor.jpg


Notlar!

Levent Özadam yazdı, Yeni Ercan Havaalanı'nın açılışına davet edilmeyenlerden biri de Ersan Saner, dönemin Ulaştırma Bakanı, eski Başbakan...

"Refakatçiler" ayıp etmişler!

Emekli Büyükelçi Derya Batıbay’ı okudum, Diyalog’ta yazdı. “Taşınmaz Mal Komisyonu neden çalıştırılmıyor” diye soruyor. Her gün “eşit egemen ayrı devlet” diyorsun da başkasının toprağında devlet olmaz! Mal sahibine parasını da vermiyorsun üstelik…
 

Bu yazı toplam 3064 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar