1. YAZARLAR

  2. Sevgül Uludağ

  3. “Bir Kalbin Sessizliği — Bal Böceğime…”
Sevgül Uludağ

Sevgül Uludağ

0090 542853 8436/00357 99 966518

“Bir Kalbin Sessizliği — Bal Böceğime…”

A+A-

Birgül Kılıç YILDIRIM

Bazen dünya çok gürültülü olur, bal böceğim…

Ama inan bana, insanı en çok insanların sesi değil, kalplerin sessizliği yorar.

O kadar çok konuşuruz ki, bir kelimenin ardında saklanan bir yüreği duyamayız.

Oysa bazen tek bir bakış, bin cümleden daha çok şey anlatır.

 

Bir anne düşün, kucağında susturamadığı bir çocuğu var, dışarıda bombalar patlıyor.

O an ne dinden söz eder, ne milletten…

Sadece tek bir dileği vardır: “Bir daha ağlamasın.”

İşte o dilek, insanlığın en saf duasıdır.

 

Bir çocuk düşün, oyuncağını değil, annesini kaybetmiş.

Gözleri dolu ama ağlamayı bile unutmuş.

Bir taşın ardına saklanmış, dünyadan korkuyor.

Oysa tek istediği, bir elin gelip saçlarını okşaması…

İşte o el, insanlığın unuttuğu merhamettir.

 

Ama sen, benim bal böceğim…

Ben sana öyle bir dünya bırakmak istiyorum ki,

artık hiçbir çocuk taşların ardına saklanmasın.

Hiçbir annenin kalbi korkuyla çarpmasın.

Ve sen her sabah uyandığında gökyüzü biraz daha mavi olsun.

 

Biz bir zamanlar birbirimize benziyorduk, bal böceğim.

Aynı gökyüzüne bakıyor, aynı umutla uyanıyorduk.

Sonra aramıza kelimeler girdi: “sen” ve “ben.”

Halbuki hepimiz “biz”dik.

Aynı acıya ağlayan, aynı sevgiyi arayan insanlardık.

 

Sevgi, aslında savaşların bittiği yerdir.

Ne silah ister, ne zafer…

Sadece bir yürek ister, içten atan bir yürek.

Bir annenin kalbi kadar yumuşak,

bir çocuğun gözyaşı kadar saf bir yürek.

 

Barış dediğin, büyük sözlerde değil, küçük iyiliklerde gizlidir.

Bir yabancıya uzatılan bir ekmekte,

bir çocuğun başını okşayan bir elde,

bir kalbin diğerine “korkma” deyişindedir.

 

Ve işte, bal böceğim…

Benim sana vaadim bu:

Bir gün, hiçbir annenin ağlamadığı,

hiçbir çocuğun sığınacak yer aramadığı bir sabahı göreceksin.

O sabah geldiğinde dünya yeniden doğacak —

ve sen, o yeni dünyanın ışığında, özgürce uçacaksın.

sayfanin-ustune-sayfa-17-siir-icin-resm.jpg


***  ÇOCUK EDEBİYATINDA YENİ BİR KİTAP…

Kendimizi keşfetmeye dair bir yolculuk: “Benim mi şimdi bu kanatlar?”

Gönül EKİCİ/BİANET

Hikâyede anlatıcının “kanatlarım yok” diyerek kendini tanımlaması, aslında sadece somut bir durumu değil, “uçma-özgürlük” metaforu üzerinden içsel bir hali ifade ediyor. Uçamadığını zanneden Özgürkanat’ın kendisini tanıma ve nihayetinde “ben de uçabilirim” deme sürecini didaktik öğelerden uzak, akıcı, mizahi anlatımıyla sunan Özlem Ateş, çocuk edebiyatı için dikkatlerden kaçmayacak bir yapıt sunuyor.  Ayrıca, “Ben kimim? Kanatlarım var mıydı?” gibi sorulara cevap ararken “öz bilinç” ve “kendi gücünü keşfetme” gibi katmanlı, etkileyici bir anlatımla okurların da kendilerini sorgulamalarına kapı aralıyor.

Kitapta birbirinden renkli karakterlerle tanışıyoruz: Özgürkanat, Maviş, Kadifekanat, Tiktak, Kartopu ve Doktor Hımhım… Yazarın karakterleri yaratmadaki başarısı gözlerden kaçmıyor. Öyle ki kitap bittiğinde de her karakter bizimle yaşamaya devam ediyor. Her biri bizleri hem düşündürüyor hem de eğlendiriyor.

Özlem Ateş’in usta kurgusuna çizimleriyle hayat veren çizer Berna Yangı’ndan bahsetmemek haksızlık olur. Karakterleri çizimleriyle okura hissettiren Yangın, anlatıma uygun görsel uyumla kitapta çok güzel bir ritim oluşturuyor.

Ezcümle henüz çiçeği burnunda bir yayınevi olan Zizi Çocuk’tan çıkan bu kitabın anlatımında samimiyet ve sadelik ağır basarken, bir yandan da daha derin psikolojik katmanlar açığa çıkıyor. Her birimizin kalbine bir soru işareti bırakıyor kitap. Çünkü her birimizin içinde keşfedilmeyi bekleyen bir şeyler olabilir.  Belki aynayı kendimize tutmanın zamanı gelmiştir. Ne dersiniz?

“Kim bilir neler var

Şu bulutun

Şu dağın

Şu tepenin ardında”

Evet kim bilir neler var, kendimizi bulma yolculuğunda!

Her daim eşlikçiniz çocuk kitapları olsun.

(BİANET.ORG – Gönül EKİCİ – 8.11.2025)

sayfanin-altiindaki-yaziya-resim-s-17.jpg


***  BASINDAN GÜNCEL…

“Silinen Ağrı Dağı silueti, tartışmalı göl isimleri, Kafkasya’da barış…”

Barçın Yinanç/T24

Ermenistan'a giriş çıkış damgalarından Ağrı Dağı sembolü kaldırıldı. Kafkaslar’da barışı taçlandıracak Türkiye-Ermenistan normalleşmesine gelirsek... Bu anlamda Ankara inisiyatifi hâlâ Bakü’ye bırakmış görünüyor…

Geçen hafta Ermenistan Başbakanlığı'na bağlı bir düşünce kuruluşunun toplantısı için Erivan’a gittim. Altı ay önce Ermenistan Başbakanı Nikol Paşinyan’la röportaj yapmak üzere Erivan’a indiğimde pasaportuma basılan giriş damgasında Ağrı Dağı'nı sembolize eden bir dağ skeci vardı.

Bu kez pasaportumdaki damgadan Ağrı dağı silinmişti.

Ermenistan muhalefeti bu kararın Türkiye’nin baskısı sonucu alındığını savunsa da, Paşinyan Ağrı Dağı ile ilgili tabuları yıkmaya uzun süre önce başladı.

Paşinyan Ermenistan için yeni ve “gerçekçi” bir hikâye yazmak istiyor. Bu nedenle de Ermenistan halkının en önemli kimlik sembollerinden birinin, Ermenistan sınırları dışında olan Ağrı Dağı üzerine inşa edilmiş olmasını bir süredir sorguluyor.

Giriş çıkış damgalarından Ağrı Dağı sembolünün kaldırılması kararı 15 Eylül’de alındı.

Normal şartlarda yedi sütuna manşet olacak bu gelişmeden Tük kamuoyunun pek haberi olmadı.

Halbuki Türkiye-Ermenistan normalleşmesi için iki toplumun da hazırlanması gerekiyor.

Belli ki Türkiye’de iletişim konusundaki karar vericiler, Bakü’den çekindiklerinden olsa gerek, bu konuyu gündeme taşımak istememişler.

 

Azerbaycanlı uzmanlara Erivan’da koruma ordusu

Halbuki Azerbaycan ile Ermenistan arasında barış inşası için mütevazi de olsa önemli adımlar atılıyor.

Örneğin iki ülkenin uzmanları bir süredir bir araya gelip konuşuyorlar. Hatta iki hafta önce, Azerbaycan’dan beş kişilik heyet kendilerine devletin tahsis ettiği özel uçakla Erivan’a gelmiş. Kamuoyuna önceden açıklanmayan bu ziyaret vesilesiyle üzerinde Azerbaycan yazan bir uçağın havalimanına indiğini gören Ermeni görevlilerin ağzı açık kalmış.

Dış Politikayla İçli Dışlı programında da anlatmıştım. Bu heyette yer alan Rusif Huseynof, benim geçen hafta katıldığım toplantı için Erivan’a yeniden geldi.

30 yıllık savaş sürecinden sonra, Erivan’a on gün içinde ikinci kez gelen ilk Azerbaycanlı olarak tarihe geçtiği için tebrik edildi.

İnsan bir garipsiyor.

Sovyetler Birliği dağılana kadar öyle yada böyle onyıllarca aynı bölgede yaşamış iki halktan bahsediyoruz. Son on, on beş yılı çatışmasız geçse de 30 yıllık bir savaş halinin iki halkı birbirinden nasıl soğutmuş olduğunu gözlemlemek iç burkucu.

İki Azerbaycanlı uzman Rusif Huseynof ve Zaur Shiriev ile birlikte yemek yiyeceğimiz restorana doğru giderken, bir baktım en az yarım düzine meşin ceketli, siyah takım elbiseli koruma ordusuyla çevrili olarak yolda yürüyoruz. İkisinin de kaldıkları oteldeki odanın önünde 7/24 nöbetçi vardı.

Önümüzdeki dönem, Ermenistan’dan beş uzmanın Bakü’ye giderek süreci devam ettirmesi bekleniyor. İhtimal onlar da bir koruma ordusu ile dolaşacaklar.

Bu arada Azerbaycan, kendi üzerinden Ermenistan’a kargo geçmesine izin vermiyordu. Bakü bu uygulamayı geçen ay iptal etti. Kazakistan’dan yola çıkan buğday ilk kez Azerbaycan üzerinden geçen pazar Ermenistan’a ulaştı.

 

Paşinyan: Barış bize yabancı bir kavram

Benim katıldığım konferansın açış konuşmasını Nikol Paşinyan yaptı ve tam da barışın inşasında toplumların psikolojik konumuna işaret etti. “Siyasi olarak Ermenistan’la Azerbaycan arasında çatışma bitti, ama işin bir de psikolojik ve sosyolojik boyutu var,” dedi. “Ben barıştan bahsettiğimde, çok kişiye garip geliyor. Barış Azerbaycan ve Ermenistan halkının yabancısı olduğu bir kavram” diye konuştu.

Uzun bir husumet döneminden çıkan toplumların barışa ne kadar susamış olsalar da bir hazırlık evresinden geçmeleri gerekiyor.

Paşinyan konuşurken aklıma Kıbrıs sorununa çözüm getirmek için hazırlanan Annan Planı geldi. Rum tarafı yıllar içinde hiçbir şekilde kendi halkını “tavizleri de içerecek bir barış planına” hazırlamamıştı. Türk tarafı hiç beklenmedik şekilde ve hızda barış hamleleri yapınca, yüzüne lamba tutulmuş tavşanlar gibi kala kaldılar. Ve tabii Rum toplumu plana hayır dedi.

Öte yandan Paşinyan’ın konuşmasından bir gün önce bir konuşma yapan Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev ise, Ermenistan’daki çoğu coğrafi yerin orijinalinde Azerbaycan isimleri taşıdığını, Ermenistan’daki Sevan Gölü'nün asıl isminin Gökçe olduğunu söyledi.

Savaşı kaybetmiş, Rusya tarafından terkedilmiş, 90 milyonluk Türkiye-Azerbaycan cephesine karşı kendisini savunmasız hisseden bir halkla barış inşa etmeye çalışırken, tarihi Azerbaycan’ın günümüz Ermenistan’ı kapsadığı mesajları ne kadar anlamlı.

Şükür ki, geçtiğimiz hafta sonu Karabağ savaşının yıldönümünde konuşan İlham Aliyev sert mesaj vermekten kaçındı.

Zaten Trump sağ olsun, bu sürecin en büyük garantörü ABD başkanı. Paşinyan da Aliyev de süreci sabote edip, Trump’ın Nobel Barış Ödülü'nü (belki gelecek sene) alma rüyasını söndürüp, öfkesini üzerlerine çekmek istemezler.

 

Türkiye-Ermenistan normalleşmesi ne zaman?

Kafkaslar’da barışı taçlandıracak Türkiye-Ermenistan normalleşmesine gelirsek... Bu anlamda Ankara inisiyatifi hâlâ Bakü’ye bırakmış görünüyor.

Garip bir durum.

“Her masada varız” dedikten sonra, Washington’da Azerbaycan-Ermenistan barış anlaşmasına paraf atılan masada Türkiye yoktu.

Garip bir durum daha var. Türkiye genelde bölge konularını bölge ülkeleri çözsün ister. Bölge dışı ülkelerin katılımına soğuk bakar.

Örneğin Karadeniz’e ABD donanması girmesin hatta NATO gemileri bile girmesin ister.

Buna karşın Azerbaycan’ı Nahçıvan’a bağlayan Zengezur Koridoru'nda yaşanan anlaşmazlığın Amerikan formülüyle çözülmesine Ankara seyirci kaldı. Ermenistan-İran sınırından geçen 32 kilometrelik Zengezur Koridoru'nun bir Amerikan şirketi tarafından işletilmesinin İran’ı da Rusya’yı da rahatsız edeceğini bilmek için uzman olmaya gerek yok.

Bakü’yle ekonomik ilişkiler hâlâ Ankara’nın elini kolunu bağlar görünüyor.

TC Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan Bakü’den dönerken, “Barış sürecinin en yakın zamanda nihayete ermesi savaşın muzafferi olan Azerbaycan’ı bölgede barışın da mimarı olarak ön plana çıkaracaktır,” dedi.

Erdoğan, Aliyev’e bir nevi elini çabuk tut demeye getirmiş ama karşısında ondan telkin almaya hevesli bir lider yok.

Erdoğan “Kalıcı barış noktasında son derece ümitliyiz. Ermenistan Başbakanı Paşinyan’ın bu yolda attığı cesur adımları memnuniyetle takip ediyoruz” da dedi.

Türkiye takip etmekle yetinmese... Ankara da barışı inşa sürecinin bir parçası olsa... Misal, 2022 yılında kara sınırlarının üçüncü ülke vatandaşlarına açılması kararı alınmıştı. Bu kadar basit bir karar bile üç yıldır neden uygulanmaz?

(T24 - Barçın Yinanç – 12.11.2025)

Bu yazı toplam 785 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar