1. YAZARLAR

  2. Eralp Adanır

  3. Bir kahvaltı deyip geçmemek
Eralp Adanır

Eralp Adanır

Bir kahvaltı deyip geçmemek

A+A-

Geçtiğimiz günlerde basında yer alan bir haberi, arkadaşım bana aktardı: Güney Kıbrıs Turizm yetkilileri, otellerindeki sabah kahvaltılarının Kıbrıs’a özgü olmasını önermiş.

Haberi görmedim ama böyle bir açılım ve öneri sunulmuşsa tek kelimeyle “bravo” derim.
Kıbrıs’ın kuzeyinde üretilen birçok ürünümüz var.

Ve kendi üretimlerimizi bırakın; yaşayan bizler tarafından, “turist” olarak bu ada’da konaklamaya başlayanlara bile tanıtmakta, tanıtırken de kendi sektörlerimizi desteklemede çok da başarılı değiliz.

Eminim bazı otellerimiz buna özen gösteriyor, hatta bu geleneklerimizden kopmakta olduğumuzun göstergeleri olan ve özlem duyduğumuz bu tip kahvaltılar için yeni yerlerin açıldığı ve tanıtım ve duyurumlarını da “kıbrıs kahvaltısı” adı altında verdiklerini biliyoruz.

Yaz aylarında bulunduğumuz şu günlerde otellerimiz, restorantlarımız tursitlerin de meskeni olmaktadır.
Sadece “kahvaltı” babında düşünüldüğünde bile; gerek ülkemize, ada kültürümüze, geleneğimize uygun düşen bu ürünlerin tanıtımı yapılırken, diğer yandan yerel üretim sektörümüzü de desteklemenin önemli bir halkası olduğu görülmektedir.

Sadece bununla başlasak, turizm bakanlığı böyle birşeyi önermese bile, bu sektörün biraraya gelip oluşturdukları “birlik” bu konuda çalışma yapıp uygulamaya geçilse ne kadar güzel, anlamlı ve üretime katkı olurdu.

Yukarıda da belirttiğim gibi mutlaka bazı otellerimiz, restoranlarımız bunu yapmaktadır, “kıbrıs kahvaltısı” adı altında sunumlarını yabancı konuklarımızla buluşturmaktadır.

Yoksa Avrupa'dan gelen turistin, hatta Türkiye’den gelenlerin; “salam-sosis” gibi ürünler ne kadar dikkatlerini çekiyor ki?

Hade neyse bunları da koyalım ama bir masa yapalım, üzerine de “geleneksel Kıbrıs kahvaltısı” yazısını yazalım ve kendi üretimlerimiz olan, ada kültürümüzle bütünleşen; çakıstez, hellim ızgara, zeytin, hellimli zeytinli yumurta, peynirlerimizi, kıbrıs pastırmasını, böreklerimizi, hellimli-zeytinliği, helva, bal, reçellerimizi, nor’u, köy çöreği köy ekmeği, kekikli zeytinyağını, belki tarhana çorbamızı,  kaynatılmış yumurtalarımızı koysak ne olurdu sanki?

Daha aklıma gelmeyen ve bu ada’da üretilen özgün ürünlerimizle bir masa donatsak zor mu?

Kıbrıs’ın kahvaltısında hangimiz salamlı sosisli kahvaltı yapıyorduk ki ’74 öncesi?

Tereciye tere satmaktan ne zaman vaz geçeceğiz diye merak ediyorum.

Sonra da oturup ağlıyoruz; ürünlerimiz elde kalıyor ya da üretmiyoruz, veya herşey Türkiye’den gelir diyoruz.
Koy bakalım tüm otel işletmecilerine bir kural ve de ki; burada üretilen ürünler ilk tercihiniz olacaktır. Olmayan Türkiye’den getirtilecektir. Yapabilir misiniz bunu?

Kahve sektöründe bile öyle bir koşullandırma aşılanmış ki insanımıza; bir restoranda genelde iki seçenekli kahve öneriliyor: “Jon mu Mehmet Efendi mi?”

“Jon’a” diyeceğim yok, bu ülkenin yıllarca üreticilerinden, ada’mızın saygın şirketlerinden ama alternatifi Türkiye’den gelen bir kahve olmamalıydı. Nice kahve üreticilerimiz var bu ülkede. Ne yazık ki “koyu kahve” içmek isteyenlere önerilen tek alternatif Mehmet Efendi.

Yanlış anlaşılmasın; benim bu marka kahveye karşı zerre kadar düşmanlığım yok, aksine çok da güzel kahvedir ama benim tercihim ve bizim tercihimiz ilk etapta bizim üretimimiz olan “kaliteli” kahvelerimiz olmalıdır diyorum.

Bu yazı toplam 2146 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar