Tayfun Çağra

Tayfun Çağra

Bir hikâye

A+A-

 

Ahmet ve Melek, yanlarında Eleni ve Kostas ile uçağa bindiler… Yanlarında antrenörleri ve sağlıkçıları vardı…
Çin’de yapılacak buz dansı şampiyonası için Ercan’dan direkt uçuş yaptılar… Neden Ercan da Larnaka değil?
Çin’deki programlarına Ercan’dan kalkan Cyprus Air’ın uçuş saati daha uygundu.
Havaalanında buluştuklarında sarıldılar ve birbirlerine başarı dilediler.
Çin’e varışlarında otellerine yerleştiler hemen…
Melek ile Eleni, Ahmet ile Kostas beraber kalacakları odalarına çıktılar ve ertesi günkü yarışma için dinlenmeye çekildiler.

***

Melek ile Kostas’ı, Ahmet ile Eleni’yi çift olarak çalıştırmıştı hocaları… Melek ile Kostas çiftler grubunda yarışırken, Ahmet ile Eleni buz dansında yarışacaklardı. Çiftler grubu erkeklerin kadınları havalara daha çok kaldırıp indirecekleri, daha fazla güç gerektiren bir kategori olduğu için Melek’in çıtı pıtı yapısı, Kostas’ın güçlü yapısını çok zorlamayacaktı.
Çalışmalar sırasında da bu durum ortaya çıkmıştı zaten…
Buz dansı kategorisi daha romantik, müziğin ritmine uygun yumuşak hareketlerin daha fazla olduğu bir kategoriydi ve Ahmet ile Eleni bu kategoriye dansçı geçmişleri nedeniyle de daha uygundular.

***

Zamanı geldi, önce Ahmet ile Eleni piste çıktılar… Güzel bir etap sergilediler… Alkış aldılar, pistin kenarında, salondaki büyük panoda yer alan Birleşik Kıbrıs bayrağının yanındaki isimlerinin karşısında yazılacak puanlarını beklediler… Heyecanları yüzlerinden okunuyordu, puanlar açıklandı, dereceye girememişlerdi ama mutluydular, sarıldılar birbirlerine ve hocaları eşliğinde pistten ayrıldılar.
Sıra Melek ile Kostas’a gelmişti… Onlar da tribünlerdeki destekçilerinin ellerindeki ortak bayraklarının eşliğinde gösterilerini sundular… Harika bir gösteriydi, bir ara Melek, Kostas’ın kollarında yukarılardayken azıcık tökezlemiş olsalar da güçlük derecesi fazla olan bir gösteri sundular, ardından bol alkış aldılar…
Puanlar açıklandı, Melek ile Kostas, Kıbrıs’ı üçüncü yaptılar. Ekranlardan sevinçle el salladılar Kıbrıs’a… Birbirlerini tebrik ettiler, ekip pistten ayrılırken Ahmet ile Eleni geldi yanlarına, hep birlikte sarıldılar, sevinci paylaştılar…
Güzel bir şampiyonanın ardından Larnaka Havaalanı’na döndüler… Aileler ve vatandaşlar alanda karşıladı onları… Ülkede büyük bir mutluluk vardı.

***

Çok mu ütopik geldi bu hikâye!.. Neden olmasın! Fazla uzak olmadığını ummak isterim bu güzel günlerin… Ne demiş Nazım Hikmet; En güzel günler henüz yaşamadıklarımızdır.

***

Neden çok garip ve inanılmaz gibidir böyle hikâyeler… Sporcularımız Türkiye takımlarında yarışmak ve oynamak durumunda kalırken neden kendi ülkemizde böyle bir birliktelik olmasın ki!
Neden birlikte sevinmeyelim, neden beraber aynı şeyi alkışlamayalım, neden aynı şarkıyı söylemeyelim… Farklı şeylere sevinmek veya üzülmek şimdiye kadar bizi yormadı mı? Bundan sonra sevinçlerimiz de hüzünlerimiz de ortak olsa ne olurdu!

Eylül 2015


 

Fil ve en yakın dostu deve ayrılmadı

deve.jpg

Biz ne dertte, Avrupalı ne dertte! Danimarka Parlamentosu sirklerdeki hayvanları satın alıyor, bununla da kalmıyor, satın aldıkları hayvanların en iyi arkadaşı hayvanları da almak için karar üretiyor. Tuhaf geldi belki ama bunlar gerçek. Evet, alınan bu kararlar Danimarka Parlamentosu’nun da kahkahalı, hoş vakitler geçirmelerine neden olmuş ama oralardaki meclisler işte böyle kararları üretebilecek kadar demek ki çoğu sorunlarını aşabilmişler. RT.com’un haberine göre Danimarka parlamentosunda vahşi hayvanların sirklerde ve gösterilerde kullanılmaması için atılan bazı adımlar görüşülürken kahkaha tufanı kopmuş.

Danimarka hükümeti eylül ayında vahşi hayvanların gösterilerde kullanılmasının yasaklanmasını onayladı. Bu kapsamda Ramboline, Lara, Djunga ve Jenny isimli dört fil devlet tarafından 1.6 milyon euroya (10.35 milyon lira) satın alındı.

Başbakan Mette Frederiksen 3 Ekim günü gerçekleşen parlamento oturumunda tam da bu konudan bahsederken devletin fillerden birinin (Ramboline) en yakın arkadaşı ve ayrılmak istemediği Ali isimli deveyi de alması gerektiğini söyledikten sonra kahkaha krizine girdi. Vekiller de kahkahalarına engel olamadı ve başbakan Frederiksen’e katıldı. Ali isimli deve ve Ramboline isimli fil Dannebrog Sirki’nde birlikte yaşadığı 2010 yılından bu yana çok iyi arkadaş olmuş. Frederiksen “Ramboline ve Ali’yi ayırmanın yanlış olacağına dair önemli bir bilgi aldık ve bu yüzden Ali’yi de satın aldık” diyerek sözlerini bitirdi.


 


Harekât ve IŞİD

Türkiye’nin Suriye’ye giriş gerekçelerini duyunca haklı gelebilir, özellikle Türkiye’deki Suriyelilere yer açmak, hazırlamak ve ülkelerine gönderilmeleri için… Ancak bu girişte beklenen tehlike ortaya çıktı ve PYD/YPG’nin elinde tutuklu bulunan IŞİD’lilerin yine ortam bularak meydana çıkmaları gündeme geldi. Suriye’nin doğusunda IŞİD saldırılarıyla ölümler yeniden başladı. Umarım IŞİD eskisi gibi gündemde kalmaz!


Konuştu işte!

“Akıncı neden suskun?” diye gündem arayanlar amaçlarına ulaştılar ve Akıncı Türkiye’nin Suriye Harekâtı ile ilgili “Barış Pınarı desek de akan su değil kandır” dedi. Vay sen misin diyen! Hemen Türkiye’den zılgıtı yedi Akıncı… Hem de Erdoğan’ın yardımcısından… Akıncı’nın açıklama yapmasını isteyenler de malzeme bulmanın keyfini yaşıyorlar şimdi!..


İnsanları tedirgin eden, olan biten değil, olan bitenle ilgili inandıkları.

Epiktetos

Bu yazı toplam 1627 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar