1. YAZARLAR

  2. Sevgül Uludağ

  3. Belirsizlikler ve provokasyonlar ülkesi Kıbrıs…
Sevgül Uludağ

Sevgül Uludağ

0090 542853 8436/00357 99 966518

Belirsizlikler ve provokasyonlar ülkesi Kıbrıs…

A+A-

Şubat 1964’te tezgahlanan bir provokasyonla Aysozomeno (Arpalık) köyünde kan döküldüğünü, her iki toplumdan da masum insanların öldürüldüğünü ve nihayetinde köydeki Kıbrıslıtürkler’in göç etmek zorunda bırakıldıklarını bu sayfalarda pek çok kez yazmıştık… Yazdıklarımızı gene hatırlatalım: Aysozomeno (Arpalık) örneği gibi onlarca örnekte provokasyonlar, masum insanların ölümüne, toplumlarımızın bölünmesine ve göçlere yol açtı… Burası belirsizlikler ve provokasyonlar ülkesi Kıbrıs’tır. Bu yüzden uyanık ve temkinli olmalıyız, kırılgan ateş-kes koşullarında barışı, karşılıklı anlayışı, işbirliği ortamını yaratmak için canla başla çalışmalıyız… Provokasyonlara kapılmamalı, önümüze düşen her habere derhal hiç koşulsuz inanmamalı, toz toprağın oturup da gerçek tablonun ortaya çıkması için durumu netleştirmeye çalışmalıyız…

 

KİTLELERİN MANİPÜLASYONU…

Taksim ve cepheleşme mentalitesi, matematiğin kesinliğinden çok, kitlelerin manipülasyonuyla ilgilidir. Burası belirsizlikler ve faşist provokasyonlar ülkesidir. Sözcükler ve tahminler konusunda temkinli olmak gerekir.  Bu ülkede arazi düz değildir, tuzaklar ve lukkolarla doludur.  Tahminlerde bulunmakta aceleci olmamak gerekir. Kesin emin olma halleri ölümcül olabilir. 

Geçmişe eleştirel biçimde bakmak, sakin sakin olup biteni izlemek ve ancak ondan sonra değerlendirme yapmak gerekir. Durum kesin rakamlarla değil, tümüyle manipülasyonlarla ilgilidir.

Burası derin devletlerin, provokasyonların yurdudur, korkunun, acının, gözyaşlarının yurdudur. Tahmin yürütmekte cesaretli çıkışlardan çok temkin gerekir çünkü hiçbir şey göründüğü gibi değildir...

Sayfalarımıza aldığımız fotoğraflardan biri, Charles Weare'in çektiği ve izniyle kullandığımız bir fotoğraftır. Planlı provokasyonlar sonucu tamamen yokedilen Aysozomeno (Arpalık) köyünden çekilmiştir bu fotoğraf… Diğer fotoğraflar da Sotiris Savva ve Panikos Stilyanu’nun arşivinden, Aysozomenolu Kıbrıslıtürkler, Lurucina’ya doğru göç ettirilirken ve Lurucina’ya vardıkları zaman çekilmiş fotoğraflardır. Charles Weare’e, Sotiris Savva’ya ve Panikos Stilyanu’ya bu değerli fotoğraflar için yürekten teşekkür ediyoruz…

 

PROVOKASYONLARI HATIRLAYALIM…

Hatırlayalım: Şubat 1964’te Aysozomeno’nun TMT sorumlusundan habersiz biçimde bazı Kıbrıslıtürkler, bir “provokasyon” tezgahlamışlar ve su motorunu açmaya giden ve aralarında Kıbrıslırum polisi de olan birkaç Kıbrıslırum’u vurarak öldürmüşlerdi… Bunun üzerine olaylar patlak vermiş ve civar köylerden Kıbrıslırumlar da Aysozomeno’ya (Arpalık) saldırmışlar, çıkan çatışmalarda Kıbrıslıtürkler de, Kıbrıslırumlar da öldürülmüştü… Nihayetinde Aysozomenolu Kıbrıslıtürkler, İngiliz askerleri eşliğinde Lurucina’ya göç etmek durumunda kalmışlardı…

Tüm bunlar meydana gelmezden önce, Ali Fegan’ın sevgili babacığı rahmetlik Mustafa Lefkaridi, 1958’lerde provokasyonların önüne geçmeye çalıştığı zaman, köyün TMT sorumlusu idi. Ancak provokasyonlara izin vermediği için bazı Kıbrıslıtürkler tarafından tartaklanmış ve TMT sorumluluğu kendisinden alınarak başka bir Kıbrıslıtürk’e verilmişti… 1958’lerde başaramadıklarını, 1964’te planlı bir provokasyonla başarmışlar ve bir köyü yerinden etmişlerdi… Aysozomenolular hiçbir zaman köylerine dönemediler, ancak beş-altı aile hayvanlarına ve bahçelerine bakmak için köye dönebilmiş, yıkılan evlerini tamir etmişler ve köyde kalıyordu. 1974’te ise bir başka provokasyon sonucu “Karga” lakaplı Mehmet Hasan Çoban evinden alınarak “kayıp” edildi – onu Kıbrıslırum faşistlere “ihbar” eden köylüsü bir diğer Kıbrıslıtürk’tü – Mehmet Hasan Çoban’ın “silah sakladığı” iddiasıyla evinden alınarak “kayıp” edilmesinin yolunu açmıştı… Mehmet Hasan Çoban hala “kayıp” ve hala gömü yeri bulunamadı…

 

MEHMET MAHUMUT’UN ANLATTIKLARI…

Değerli arkadaşımız Lurucinalı Mehmet Mahmut, geçmiş yıllarda Aysozomeno ahalisinin Lurucina’ya göç ettirilmesiyle ilgili şöyle yazmıştı:

“Aysozomeno ahalisinin köyüme göç ettirildiği günleri bir çocuk olarak yaşamıştım… O gün Lurucina camisinde yerde yatan 5 veya 6 ölü insan bedeni görmüştüm (sayıdan emin değilim). Karşılaştığım bir resimde bir oğlan çocuğu var, annesi ya da kızkardeşiyle birlikte yürüyor, çok çalışkan bir aileydi bu, tüm zenginliklerini geride bırakarak köyümüze gelmişlerdi… Her gün yedi ila on kilo arası süt veren inekleri vardı… O yıl büyük olasılık bin kişi veya binbeşyüz kadar insan köylerinden kaçarak Lurucina’ya sığınmışlardı… Lurucina’da pek çok boş ev vardı sahipleri Londra’ya işlemeye gitmişlerdi… Elbette boş evler, herkesi alacak kadar fazla değildi. Bazı aileler çadırlarda, bazıları okul binalarında, sinemada ve bazıları da evleri paylaşarak yaşamak zorunda kalmıştı…

1967 yılında askeri yetkililer bu göçmen insanlar için sosyal konut yaptırmak üzere bir proje başlattılar. O günlerde ABD’den ve BM’den 69-70 kişi kadar barış gönüllüsü de Bodamya’da bazı evleri tamir etmeye başlamışlardı ve bu dönemde bazı Bodamyalılar da köylerine geri dönmüşlerdi. Aysozomeno’dan herhangi bir ailenin köylerine dönüp dönmediklerinden emin değilim. Olaylar hızlı gelişiyordu ve o üç-dört yıl içerisinde herşey yeniden altüst olmuştu… Ne yazık ki günümüzde de ETNİK MİLLİYETÇİLİK ve KABİLE POLİTİKALARI hala sürdürülmektedir ve Kıbrıs halkının da buna yönelik ciddi bir muhalefeti yoktur. Lurucina’ya 1964 yılında gelenler arasında Aysozomeno, Bodamya, Dali, Nissu (Dizdarköy), Petrofan (Esendağ/Bedürhan) ve Goşşi’den (Üçşehitler) Kıbrıslıtürkler vardı…”

 

DİMİTRİS HACIDİMİTRİU’NUN YAZDIKLARI…

10 Ocak 2018’de ise bu sayfalarda “Milliyetçiliğin yarattığı pek çok kurbanı unutmamalıyız” başlığı altında değerli arkadaşımız, kayıp yakını, barış aktivisti Dimitris Hacıdimitriu’nun yazdıklarını çevirip Türkçeleştirmiştik, o da Aysozomeno’dan söz etmekteydi… Dimitris Hacıdimitriu şöyle yazmıştı:

“Elbette 1963-64 çarpışmalarını duymuştum, nasıl duyamazdım ki… Larnaka’da Ayios Yuannis mahallesinde yaşıyorduk, bu da bir Kıbrıslıtürk mahallenin yanındaydı.

1964 yılına kadar Kıbrıslıtürk komşularımızla oynardık, her birimizin kendi futbol takımı vardı ve birbirimize karşı yarışırdık. Ancak çatışma günlerinde evimiz bir aktivite merkezine dönüşmüştü, yetişkinler buraya silahlarını getiriyor, birkaç metre ilerleyerek henüz birkaç gün önce komşularımız olan insanlara karşı nöbete giriyorlardı.

O günlerde henüz sekiz yaşlarındaydım ancak o günlerden canlı hatıralarım var, kum torbaları üst üste yığılıyordu, aralarda boşluklar bırakılıyordu ki bu deliklerden askerler ileriye bakıp ateş edebilsinler… Evimizin duvarındaki kurşun delikleri ancak geçen yıl tamir edilip kapatıldılar, bunlar o karanlık günlerin sessiz hatıralarıydı… Ben neler olup bittiğini tam olarak anlayabilecek, bunlara katılabilecek veya bunlar hakkında herhangi bir şey yapabilecek yaşta değildim ancak hatırlayabilecek bir yaştaydım…

Kıbrıs’ın başka yerlerinde neler olup bittiği hakkında hiçbir fikrim yoktu, özellikle de kırsal alanda. Haberler özellikle Lefkoşa’daki olayları anlatıyordu ancak bir çocuk olarak haberlerde bahsedilenler hakkında çok belirsiz bir fikrim vardı ve mahallemiz Ayios Yuannis’in dışında 1964’te Kıbrıs’ın her tarafında gündelik olarak yaşanmakta olan trajediler hakkında hiçbir şey bilmiyordum.

Bir şehirde büyümek bana köyler ve köylerdeki hayat hakkında pek az anlayış geliştirme olanağı vermekteydi, köylerde çobanların olduğunu biliyordum ancak ne kadar çok olduklarının farkında değildim. Büyükannelerim ve büyükbabalarım Kıbrıs’ın kuzeyindeki köylerdendi ancak onlar çiftçiydi ve ben Larnaka’da büyüdüğüm için kırsal alanda ve ovalarda ne tür bir yaşam olduğu hakkında herhangi bir fikre sahip değildim…

1964, 1967 ve 1974’ün kanlı olayları pek çok kurban yarattı… Siyasileşen ve Kıbrıs olaylarıyla ilgili geniş biçimde okumalar yapan bizler, çobanlardan çok söz edildiğini biliyoruz. Bugün Sevgül Uludağ tarafından kaleme alınmış ve 73 yaşındaki çoban Yusuf Emir Hasan ile 44 yaşındaki yeğeni Şevket Salih Sakallı hakkındaki makaleyi okudum. Şubat 1964’te ovalarda davarlarını otlatmaktaydılar ki bir cenazeden dönmekte olan bazı Kıbrıslırumlar’la karşılaştılar, bu Kıbrıslırumlar onları öldürdü. Her iki çoban da hala “kayıp”tır…

Cinayetlere yol açan bu olaylar, o günlerde meydana gelen tipik olaylardı… Bazı Kıbrıslıtürk milliyetçiler tarafından Aysozomeno’da başlatılan olaylar tırmanmış ve her iki toplumdan insanların ölümüne neden olmuştu. Burada öldürülen bir Kıbrıslırum’un cenaze töreninden sonra bu cenaze törenine katılan bazı Kıbrıslırum iki çobanla karşılaşmış ve akılsız bir intikam eylemiyle onları öldürmüşlerdi.

Geçtiğimiz Kasım ayında bir arkadaşımız, grup olarak bizi Aysozomeno’ya götürünceye kadar bu köy hakkında bilgim yoktu. Coğrafik olarak Kıbrıs’ın tam ortasına çok yakın bir noktada hayalet bir köyü izlemek çok tuhaftı. Böylesi küçük bir adanın tam da kalbinde böylesine korkunç bir yaranın bulunması belki de çok semboliktir. Daha sonra köyün öyküsünü araştırırken, bazı detayları öğrendim. Panikos Hrisantu, 1987’de bu köy hakkında şahane bir film yapmıştı ve bugün de bu iki çobanın öldürülmesi hakkında Sevgül’ün makalesini okudum… Bu öyküler anlatılmalı ve tekrar tekrar, yeniden anlatılmalıdır ki unutmayalım. Geçmişte Kıbrıs’a acı çektiren ve hala acı çektirmeye devam eden milliyetçiliğin yarattığı pek çok kurbanı unutmamalıyız…”

 

ASLI MURAT’IN ÇAĞRISI…

Çok değerli arkadaşımız, avukat, insan hakları aktivisti, feminist aktivist ve bu yurdun güzel bir insanı olan Aslı Murat da, 23 Ağustos 2017’de yaşananlardan ders çıkarmak hakkında şöyle yazmıştı:

“Genel siyasi gündemimizi; “ev temizliği - hukuk devleti - gericilik – ilericilik” mevzuları işgal ededururken, aklım insanların geçmişte yaşadığı ve bugüne kadar taşıdıkları acılara takıldı. İki gündür Sevgül Uludağ'ın Yenidüzen'de kaleme aldığı Hristalla Kiriaku isimli Kıbrıslırum kadının röportajını okuyorum. Her bir cümlesinde yüreğim sıkışıyor, adeta bir savaş filmi izliyor gibi hissediyorum. 1'i 5 yaşında, diğer ikisi 3 yaşında (ikiz) olan çocuklarını ve ailesinin büyük bir kısmını kaybeden ama hala barışın öneminden bahseden bir kadın. Katliamı yapanlar arasında Türkiye askeri yanında, Kıbrıslıtürkler’in de olduğunu söylüyor. “Biz yaptık da onlar yapmadı mı?” gibi ucuz tartışmalara girmeyeceğim. Çünkü o zaman sonu olmayan bir dehlizde boğuluyoruz. Beni esas ilgilendiren mevzu, yakın geçmişinde eli kana bulanan bir toplum yaptıkları ile yüzleşmez, bunların iyileşmesi için bir adım atmazken ne kadar temiz olabilir? Önce üzerine sıçrayan pisliğe bakmadan, ülkesini temizleme iddiasını nasıl ortaya atar? Atar da buna kim inanır? Şu anda Kıbrıs'ta mevcut olan en kirli alan, insan hayatını hiçe sayan geçmiş değil midir? Geçmişi temizlemeden geleceğimizi temiz bir şekilde nasıl kuracağız? Üzgünüm, ama önce ellerimizi temizleyelim. “Bizi her daim başkaları kirletiyor” safsatasından vazgeçelim.  Geçmişten bu güne ulaşan ve hiç büyümemiş çocukların sessiz çığlıklarına kulak verelim.  Gerisi gelir... Tuz ruhu mu kullanırsınız, yoksa benzin döküp yakar mısınız. Ona da siz karar verin…”

Başka söze gerek var mı? Aslı Murat’ın çağrısı hep geçerli ve öylece sayfalar arasında duruyor… Unutmamak, unutturmamak için paylaşmaya devam edeceğiz yazılanları… Çünkü burası belirsizlikler ve provokasyonların ülkesi Kıbrıs’tır… Bu yüzden uyanık ve temkinli olmalıyız, kırılgan ateş-kes koşullarında barışı, karşılıklı anlayışı, işbirliği ortamını yaratmak için canla başla çalışmalıyız… Geçmişle yüzleşme için adım atmalı, buna hazır olmalıyız… Barışın inşası, evlatlarımızın güvenli geleceği, başka türlü mümkün değildir çünkü…

oncelikli-sayfanin-altina-saga-sayfa-17-aysozomeno-arpaliktan-1964te-kacis-foto-panikos-stilianunun-arsivinden.jpg

Aysozomeno, Arpalık'tan 1964'te kaçış. Foto Panikos Stilianu'nun arşivinden...

oncelikli-sayfanin-ustune-saga-s-17-aysozomeno-arpaliktan-1964te-kacis-foto-panikos-stilianu-arsivinden.jpg

Aysozomeno, Arpalık'tan 1964'te kaçış... Foto Panikos Stilianu arşivinden...

oncelikli-sayfanin-ustune-saga-sayfa-16-aysozomenodan-lurucinaya-goc-subat-1964-foto-sotiris-savvanin-arsivinden.jpg

Aysozomeno'dan Lurucina'ya göç... Şubat 1964... Foto Sotiris Savva'nın arşivinden...

Bu yazı toplam 998 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar