1. YAZARLAR

  2. Çiçek Göçkün

  3. Adıyaman’dan Kilitkaya’ya: Var olmaya çalışmanın dayanılmaz ağırlığı…
Çiçek Göçkün

Çiçek Göçkün

Adıyaman’dan Kilitkaya’ya: Var olmaya çalışmanın dayanılmaz ağırlığı…

A+A-

Tam bir haftadır kafamda aynı şeyi evirip çeviriyorum. Gazetemiz Yenidüzen’den de takip ettiğimiz üzere, yemek pişirme ile ilgili bir şov-yarışma programında Kıbrıslı Türk bir aşçımız, Tanya yarışmakta. Üstüne üstlük bu sezon “All Stars” sezonu, yani daha önce yarışılmış sezonların en iyilerinin bir arada olduğu bir sezon. Bu yarışmaya ilişkin bir sohbette başka bir ünlü televizyon kişiliği Kıbrıslı aksanı ile konuştuğu için onu kendi programında tiye alıyor. Bunun üzerine Tanya’nın babasından duygusal bir çıkış ile karşılaşıyoruz: “Gerçek yerine gel, senin yerin Kıbrıs’tır”. Bu çıkışın ardından, hep farkında olduğumuz bir şey, yeniden zihnimizde uçuşmaya başlıyor. Sahi ya, Tanya gibi yetenekli birisi, neden orada ve bu yarışmada?

Tabii ki Türk televizyon yapımcıları, Kıbrıslı kitleleri ekrana bağlamanın yolunun Kıbrıslı bir yarışmacı bulundurmaktan geçtiğini çoktan kavradılar. Ses yarışması, oyunculuk yarışması, aşçılık yarışması…  Bu bizim bu yarışmalarda yarışacak yeteneğe sahip insanımız yok da onlar bu yetenekleri yoktan var ediyor demek değil. Aksine bu yeteneklerimiz, gizli saklı, köşede bucakta kalıyor, Kıbrıslı oldukları için. Aynen Kıbrıslı Türklerin yaşamaya çalıştığı bu küçük adanın daha da küçük Kuzey yarısının gizli saklı, köşede bucakta kalması gibi… Ama bugün bahsetmek istediğim bu mevzu değil. Yani, salt ekran üzerinden bir varlık gösterme çabası değil. Varlık gösterme çabasının kendisi daha çok.

İşte bu bahsettiğim köşede bucakta kalmışlık hissinden kurtulmak, var olabilmek için, en yakın ve en erişilebilir kulvar hangisiyse, orada koşuya çıkmaya niyet ediyoruz. Hepimizin malumu olan sebeplerden ötürü de bu kulvar hep Türkiye’de. Sadece Türkiye’de. Bu yüzden, yazının başında belirttiğim gibi, bir haftadır kafamda aynı şey… Tanya’nın babasının haklı serzenişini duyduğum andan itibaren zihnimde Adıyaman’dan Kilitkaya’ya dümdüz bir çizgi çekildi. Neden bizim çocuklarımız sadece oralarda? Neden bizim çocuklarımız sadece oralarda var olabilecekleri, sporlarını, sanatlarını sadece orada ortaya koyabilme fırsatları bulunduğu için anneler ve babalar hep aynı yerden kanayan yaralarla örselenip duruyor. Yaralarımızın derinliği, büyüklüğü ve şiddeti aynı değil, bunu asla iddia edemeyiz. Ama bana sorarsanız yaralanan yerimiz hep aynı: evlatlarımızın iyi oldukları bir alanda, işte, sporda, sanatta var olma çabasının karşısında onları kaybetmek, hor görülmelerine şahit olmak. Biz ki, gözlerine yaş, ayaklarına taş değmesin diye elimizden geleni ardına koymayız bu çocuklarımızın, yaptıkları sporda en iyisi olsunlar, ürettikleri sanatta en yaratıcı olsunlar, emek verdikleri zanatta değer bulsunlar diye tüm gücümüzle çalışırız… İşte bu biz, sonra en iyisi olsunlar diye çabaladığımız bu işleri yaparlarken, başarılara kulvar bulabildikleri Türkiye’de ulaşırlarken,  yine buralarda alay konusu olduklarına şahit olunca, hatta daha da ağırı canlarından olduklarını yaşayınca tümden ve hep aynı yerimizden kanarız: var olmaya çalışmanın dayanılmaz ağırlığı yerimizden.

Bu yaramızı nasıl kapatırız emin değilim, bir kaç nesillik bir varoluş travması miras bırakıyor olabiliriz, fakat yaramızı sarabiliriz. Örselendiğimiz, canımızın acıdığı yerimizin toplumca var olabilme çabası olduğunu bildiğimiz andan itibaren çabayı dayanışarak çoğaltarak yaralara ve darbelere dayanıklı hale getirebiliriz. Böylece var olabilmemizi, çocuklarımızın tüm meziyetleriyle var olabilmesinin yeni kulvarlarını açabilir, tüm dünya sizin evlatlar gidin ve parlayın diyebiliriz.

 

Bu yazı toplam 2646 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar