1. YAZARLAR

  2. Ünal Fındık

  3. Kıbrıs Türk toplumu nereye
Ünal Fındık

Ünal Fındık

Kıbrıs Türk toplumu nereye

A+A-

Uzun bir süredir kafamda bir soru dönüp duruyor. Acaba bu Kıbrıs Türk toplumu nereye gidiyor?

Kıbrıs 1974’den sonra fiilen ikiye bölündü. 1960 yılında İngiliz sömürge dönemini sona erdiren Kıbrıslı Rumlarla ortaklaşa kurduğumuz Kıbrıs Cumhuriyeti Kıbrıs’ın güneyinde ve Rumların kontrolünde yoluna devam etti.

Kıbrıs’ın kuzeyinde toplanan Kıbrıslı Türkler de önce KTFD, ardından da 1983’te KKTC’ni kurarak yoluna devam etti.

Süreç içinde Kıbrıs  Cumhuriyeti Rumlarla beraber dünyada tanınmış olmanın avantajlarını da kullanarak Rum, ya da Yunan olmaktan çıktı Kıbrıslı oldu.

Biz ise süreç içinde her geçen günle beraber Türkiye’ye bir adım daha yaklaşarak ayrı devletten vilayet bile değil, bir ilçe olmaya doğru evrildik.

Bize yıllarca “Türkiyesiz bir hiçiz” yakıştırması yapıldı. Biz de maalesef bu yakıştırmaya uygun davrandık. Kuzeyde bulduğumuz ganimet ekonomisini devam ettireceğimize birkaç yılda tükettik. Buna Türkiye’nin yöneticileri de önayak oldu. Sonra yeni ekonomik modeller denedik ama olmadı.

Turizmi itici sektör olarak belirledik ama gereklerini yerine getirmedik. Sonra özel üniversiteler açılmaya başlandı. İyi de gelir elde edildi. Ama onu da sürdüremedik. Çünkü eğitimi “sektör” olarak algıladık. Eğitimde kaliteyi yakalamayı ve sürdürülebilirliği değil döviz gelirlerini hedef aldık.

Her ikisi de tıkandı. Tıkanıklığı aşmak için de 5 yıldızlı kumarhaneleri gündeme getirdik. Türkiye hükümetlerinin kendi ülkeleri için tehlike gördüğü kumarhaneleri Kıbrıs’a taşıdık. 5 yıldızlı otellerimizi kumarhanelere ve dolayısıyla mafyaya teslim ettik. Sonra da TC’den gelen öğrenciler dahil tüm yabancı öğrencileri kumarhane patronlarının insafına bıraktık.

Sakın kimse bana “öğrencilerin kumarhanelere girmesi yasaktır” demesin. KKTC yurttaşlarının girmesi de güya yasaktır. Ama herkes giriyor. Zaten Maliye bakanımız da bu nedenle 1 Haziran’da açılacak casinolara kim gidecek sorusuna verdiği yanıtta yabancı işçi ve öğrenciler demiştir.

Hangi yabancı işçi, ya da öğrenci gidebilecek, hangisinin cebinde yemek alabilecek parası var o ayrı konu.

Covid-19 pandemisi bütün ülkeleri olduğu gibi KKTC’yi de derinden etkiledi. 2 ay sınırlarımızı kapadık. Dışarıdan yurttaşlarımız dışında kimseyi geçirmedik. Yurt dışından gelen yurttaşlara da 15 gün otel, ya da yurtlarda karantina uyguladık. Bu arada biz de evlerimize kapandık. Tamamen izole olduk.

Bu süre içinde sadece günlük vaka sayısını saydık. Neredeyse hiçbir hazırlık yapmadık. Bir pandemi hastanesi bile hazırlamadık.

Hükümetimiz ansızın açılıyoruz dedi ve açıldık. Hem de ne açılma. Sınırlar ve okullar hariç her yer açıldı. Devlet daireleri de açıldı ama okullar açılmadığı için küçük çocuğu olan memurlar izinli sayılıyor.

Bu açılmanın amacı ekonomiyi toparlamak değil. Aksine devletin maliyesine para toplamak ve ay sonu kesintili maaşları denkleştirmektir. Bu arada söz verilen 1500 TL’lik destek paralarını ödememektir.

Nasılsa işyerleri açıldı. Devlet işyerlerini kapattığı için çalışanlara ödemek durumunda olduğu 1500 TL’yi ödemek zorunda değil. Bunu işsizliğe neden olacağını ve siz ne kadar “işten durdurmaları yasakladığınızı” söylerseniz söyleyin ekonominin kendi kuralları sizi duymaz bile.

Son günlerde havalar da ısındığı için yangın sezonu erken açıldı. Her gün yeni bir yangın haberiyle irkiliyoruz. Ama iki büyük yangının sabotaj olduğu ve sabotajcıların yakalandığı, suçlarını da itiraf ettikleri haberi üzerine ben on iki defa irkildim.

Tepebaşı-Kalkanlı bölgesini ateşe veren ve 5 bin dönümden fazla orman arazisini kül eden kişinin bir kurum çalışanı olması ve utanmadan “şeytana uyduğunu” söylemesi akıl alır gibi değil.

Serdarlı köyündeki yangını çıkaran kişinin de “komşularının köpeklerini zehirlediğini iddia ederek intikam amacıyla ekili arazileri yaktığını” söylemesi akıl alır şeyler değil.

Orman dairesinin 2009 yılında orman yangınlarını önlemek amacıyla AB destek projeleri kapsamında kurulan ve 2012 yılından bu yana çalışmayan kamera sistemi konusu karşısında söylenenleri de hayretler içinde izledik.

Orman dairesine her yıl “yangın gözlemi” için yüzlerce kişi istihdam edilir. Bu kişiler yangın gözlem noktalarında gece gündüz yangın gözlemi yaparlar, ya da yapar gibi görünürler. Çünkü kalan birkaç ormanımızı da yanmaktan kurtaramıyoruz.

Bu durumda biz nereye gidiyoruz?

Okullar kapansın görün o zaman ben bu eğitim bakanlığını ne kadar iyi yaparım. Ya da ormanlar hepsi yandıktan ve yok olduktan sonra ben bu orman bakanlığını ne güzel yürütürüm diyen zihniyetlerle nereye gideceğiz.

Yazık. Hem de çok yazık. Ülke elimizden kayıyor. Toplum yok olmaya doğru gidiyor. Bunu da biz kendimiz yapıyoruz.

Kimse kusura bakmasın bizi kimse dönüştürmeye zorlamıyor. Yolun sonuna doğru hızla koşuyoruz ve nereye koştuğumuzu da bilmiyoruz.

Yazık. Hala incir çekirdeğini doldurmayan konular peşinde ülke yönetmeye çalışıyoruz.       

 

 

 

Bu yazı toplam 2155 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar