1. YAZARLAR

  2. Cenk Mutluyakalı

  3. “Yığıldık birbirimizin karşısına…”
Cenk Mutluyakalı

Cenk Mutluyakalı

“Yığıldık birbirimizin karşısına…”

A+A-

“Bizim çocukları biz mi dövelim, bizim çocuklar bizi mi dövsünler, yığıldık birbirimizin karşısına…”
Eylemde not ettim bu sözleri…
Bir eylemcinin ağzından…

Hayvancılar bağıra çağıra traktörlerle ilerliyordu.
Tarım iş makinelerinin kepçesi, çapası, kazıcısı yükseliyor ve demir parmaklıkları parçalıyordu.
Eylemci de polis de tedirgindi.
Tek biri vardı, tüm bunları umursamayan…

Koltuk senin dedikleri günden bugüne “Başbakan” olarak anılan kişi ortada yoktu.
“Başbakanlık” vardı ama “Başbakan” yoktu.
İletişim, diyalog, çözüm çabası yoktu.

***

Polisler o kocaman araçların önüne kendilerini siper etmişler, savunmasız duruyorlardı.
Çevik Kuvvet gelmiş, az öteye sıralanmıştı.
“Tutukla” deseler kimi tutacaklardı?

Keşke imkânım olsa ve eylem alanında kocaman bir “aile ağacı” çizebilseydim.
Kim bilir kaç polis, çevik kuvvet mensubu, subay ve kaç hayvancı, eylemci, üretici birbiriyle akraba hatta kardeşti?

Pek çoğu aynı sokaklarda büyümüş, aynı sıralarda okumuş, birlikte askerlik yapmıştı muhtemelen…
Şimdi karşılıklı yığılmış, gerilim içerisinde bekliyor ve “affet beni” diyen gözlerle birbirlerine bakıyorlardı.

“Ölmek var, dönmek yok” yazılı pankart demir parmaklıkların üzerinde duruyor, gencecik bir polis kız durmaksızın tırnaklarını yiyor, dudakları kurumuş yağız bir delikanlı traktör üzerinden avazının çıktığı kadar “istifa” diye bağırıyor, balyalardan yükselen duman genizleri yakıyor ve yüzlerce insan bu zulmü hep birlikte yaşıyordu.

Bana sorarsanız ne eylemin yanındaydı toplumun çoğunluğu ne de hükümetin…
Ne biri ikna edebilmişti kamuoyunu ne de öteki…

***

Siyasi ömrünü zümresel hatta bireysel çıkar dağıtarak, üleşme ve talan üzerinden geçiren adam, kara gözlüklerinin ardından “zümresel çıkarlar toplumsal çıkarların önünde olamaz” diyerek sağduyu daveti yapıyordu.
Söylediği söz ağzına eğretiydi ve sallanıyordu koltuğu…

Kendi partisinin bile seçmediği birisi, deniz ötesinden kurgulanmış bir ağızla inandırıcılıktan uzak sesler çıkarıyor, başkalarının önünde eğiliyor, bükülüyor, kendi üreticisine karşı dik durmakla övünüyordu.

“Kimsenin burnu kanamadan eve gitsek” diyordu köşede bekleyen nöbetçi hemşire…
“Bir masa başına otursalar, konuşsalar, anlaşsalar, olmaz mı” diye soruyordu.

Tufan hoca aracılık yapmak için güvenlik odasına girmişti o sıralarda…
Kendine “Başbakan” diyen kişiyi aranıyor, “Meclis’e gelsinler, görüşelim” diyordu uzaktan…
“Buraya gelirse, görüşüyoruz” diyordu hayvan üreticilerinin ve eylemin başı…
Bir gurur, bir kibir, bir inat içinde birbirine bakıyordu bu ülkenin çocukları…
Kiminin elinde orak, kiminin kalkan; kimi traktörün koltuğunda oturuyordu, kimi itfaiye aracının…

***

Mehter Marşı yükseliyordu hoparlörden…
Tam bir "çatışma" havası vardı ve insan soruyordu ister istemez “düşman kim?” diye.

Mehter Marşı susuyor, Cem Karaca’dan “Adiloş Bebe” başlıyordu ardından…
Ahmed Arif'in sözleri...
"Bunlar, engerekler ve çıyanlardır, bunlar, aşımıza ekmeğimize göz koyanlardır, tanı bunları, tanı da büyü…"

Eylem olabildiğince savruk, plansız, başıboş sürüyordu ve megafonu eline alan kalabalığı bulmuşken kendi gösterisini sunuyordu.

***

Eylem alanından uzaklaşırken, gerilimden ve öfkeden başka bir sonuç göremedim.
Şunu düşündüm samimiyetle…
Bu hükümet gitmeli…
Bu düzen de değişmeli mutlaka…
Bıçak eti de kemiği de yüreği de delip geçmeden…

yigildik-birbirimizin.jpg


Eli temiz olsa!

eli-temiz-olsa.jpg"Bu Kıbrıs'ta enteresan bir huy var, dünyada destek ve teşvikler geçici olarak verilir, oysa burada her seferde daha fazlası istenir."
Erhan Arıklı söylüyor bunu…

Eli temiz olsa, anlayacağım...
Daha birkaç gün evvel torpille "kurultay istihdamı" yaptı, başkan yardımcının oğlunu!

“Yumurtalar ile domatesleri bakanlığa atmak yerine verselerdi keşke de polislere menemen yapardık” diyecek kadar gayrı ciddi…
O polisleri çok düşünüyorsanız ek mesailerini ödeyiniz önce…

Mahkemeleri yani yargıyı “statüko” olarak dillendirecek kadar sorumsuz…

***

Yandaşlıkla, hileyle, sahtelikle bu topluma dayattıkları hiç bilinmiyormuş gibi...
İhalesiz peşkeşleri, sınavsız istihdamları, adrese teslim ihaleleri görülmemiş gibi…

"Devlet otoritesine saygı" istiyor şimdi...
Devlet dedikleri de adeta çiftlikleri...

eli-temiz-olsa-2.jpg


Geçişler de olmasa

İlk üç ayın verileri bir gerçeği yeninden anımsattı.
Ercan Havaalanı, Girne ve Mağusa limanlarından 456 bin 353 yolcu geldi.
"Döviz" taşıyan yabancı sayısı 77 bin oldu yalnızca...
Kıbrıs'ın kuzey ve güneyini ayıran Yeşil Hat üzerinden aynı dönemde yabancıların 402 bin 279 geçişi oldu oysa…
Toplamda 1 milyon 76 bin geçiş...

Şimdi anladınız mı, Ercan Havaalanı'nı Birleşmiş Milletler gözetiminde dünyaya açmanın çok daha akıllıca olacağını...

Gözümüz gibi bakalım geçiş noktalarına...
Nefret yerine işbirliği, dostluk, yakınlık siyaseti izleyelim.
"Müzakere" masasına dönelim bir de...

Barış siyasetidir kazandıran!

gecisler-de-olmasa.jpg

Bu yazı toplam 1780 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar