1. YAZARLAR

  2. Sevgül Uludağ

  3. “Var olma ve birlikte yaşama savaşı…”
Sevgül Uludağ

Sevgül Uludağ

0090 542853 8436/00357 99 966518

“Var olma ve birlikte yaşama savaşı…”

A+A-

EL ITTIHAT

ABDULVEHHAB BEDİRHAN  

Şu Arap sürecinde bizi en fazla şoke eden husus, iptal, dışlama ve soykırım kavramlarının yüzsüz bir şekilde ayan beyan kendini göstermesidir.
Doğrudan duyulanlar, uydu kanallarının yayınları veya yazılıp çizilenler dışında özellikle de kavgalı ülkelerdeki sosyal paylaşım sayfaları yırtıcı canavarların kükremesine daha yakın tweet ve maillerle dolu. Değişim ayaklanmalarının sebebi olan bu yeni medya ‘sosyal mücadele' medyası halini aldı. Bu ‘paylaşım-mücadelenin' Arap uygulamaları, toplumun kesimleri arasındaki çatlakları belirleme, nefret ve kini kıyaslamayı, iletişim kurma dilindeki korkunç çöküşü izleme noktasında araştırmacılar için önemli bir nokta oldu. Zulümlere, kırılmalara veya tarihi mitlere dair onlarca ve yüzlerce yıl hatıralarda şüpheli ve saklı kalmış şeylerin ses ve görüntüyle belgelenerek alenen ihlal alanlarına çıkarılması, 21'inci yüzyılın barbarlığıdır. Ancak sorun sadece medya değil, toplum katmanlarında başka kesimlerle birlikte yaşayamadıklarını açıkça ilan etmeleri ve en basiti ötekine karşı ‘hatalar işlemek', en ağırı da ötekini yok etmeyi engellememek ve bedeli ne olursa olsun ortadan kaldırmak olan karşılıklı suçlamalarda bulunmalarıdır. ‘Onları kovun, öldürün, kesin, evlerini yıkın'. Aynı ülkenin (vatanın demiyorum) evlatları birlikte yaşamın ortakları olması öngörülenlere karşı bu ifadeyi kullanıyorlar. Hatta Suriyeli bir sanatçı, rejimin devlet başkanını, hasımlarını kimyasal silahla ortadan kaldırmaya teşvik etmekte tereddüt etmiyor. Birçokları Facebook'ta aynı bağlamda çılgınlıklara katılıyorlar. Bir satırda ‘şehitlere' ağlayıp rahmet okurken ikinci satırda öteki tarafın ‘ölüleriyle' alay ediyor.
Libya ve Suriye'de çocuklar hayatları boyunca kendilerine eşlik edecek olaylar ve bayağılıklar gördüler. Kadınlar en ağır aşağılanmalara, kasıtlı ve programlı saldırılara maruz kaldılar. Bu yıl İskenderiye'de ve 2007'de Gazze'de insanlar ölsünler diye yüksek binalardan atıldılar. Haftalar önce Kahire'nin göbeğinde eylemleri sonlandırma operasyonunda ölümler olacağı bekleniyordu. Mısır'da toplum Arap dünyasında olduğu gibi kurbanlara hüzün ile kanlı bilançoyu ödenmesi gerekli bedel olarak görme arasında bölündü. Trajediler çeşitli ve sanki ekranlardan akan ve unutulmak üzere gizlenen veya bugünün olaylarının dünün olayının yerini aldığı görüntülerden ibaret gibi. Yarın ne olacak ve tüm bu acılar nasıl çözüm bulacak, nasıl bitecek? Çekişmenin gürültüsü içinde hiç kimsenin yarını düşünecek zamanı yok. Söz gelimi Libya, Yemen ve hatta Mısır, Tunus ve Lübnan'da dahi hiç kimse yarın ne olacağına dair görüşünü açıklamaya cesaret edemiyor. 20 Ağustos akşamı Şam Gota'da yüzlerce çocuk hayatın cömertliğini ve geleceğin sürprizlerini hayal ediyordu. Bir sonraki günün sabahında sarin gazıyla boğularak öldürüldüler. Niçin öldürüldüklerini bilemediler ve dünyanın bu suçu nasıl görmediğini anlamayacaklar.
Uluslararası toplum, trajedi ve sıkıntılarla ilgilenmediğini gösterdikçe bölünmelerin derinleşmesine katkıda bulundu ve aşırılığın farklı türlerini körükledi. Hiç kimse toplumlarımızın ileri düzeyde kanser hastası olduğuna dikkat çekmedi. Sanki ayaklanmalar ve devrimler bedenin veya toplumun verdiği uyarıydı. Beden hâlâ kan değişimine, bağırsakların temizlenmesine ve kalbin çalıştırılmasına ihtiyaç duyuyor. Yalnız sıkıntılı ve bitirici zamanlarda usta cerrahlar değil, akılları durmuş, zamanı zayi eden ve hastalığı artıran dolandırıcılar ortaya çıktı. Peki bu güçlere ne oldu da sadece kendilerinin dinin, akılların ve kalplerin güvencesi olduğunu düşünüyorlar, iktidar şehveti ve hakimiyet kurma kirliliğine kapılabiliyorlar. Böylesine bir küstahlıkla nasıl kendi toplumlarındaki bilinçlenmeyi ifsat ediyorlar. Hiç şüphesiz toplumlarımız var oluş savaşından geçiyor. Birlikte yaşama ve ötekini kabul savaşı ise ertelenmiş durumda.


(Birleşik Arap Emirlikleri Gazetesi El İttihat’tan aktaran ZAMAN gazetesi - ABDULVEHHAB BEDİRHAN – 17.9.2013)

Bu yazı toplam 1605 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar