1. YAZARLAR

  2. Serkan Soyalan

  3. “Tarihin Renklerinde İstanbul”
Serkan Soyalan

Serkan Soyalan

“Tarihin Renklerinde İstanbul”

A+A-

İstanbul’da tarihi Hünkar Kasrı’nda geçtiğimiz ay açılan “Tarihin Renklerinde İstanbul” akrilik ve sulu boya sergisini büyük bir heyecanla ziyaret ettim.

İstanbul Ticaret Odası ev sahipliğinde açılan sergide, İstanbul’un tarihi eserleri Fatma Kılıç ve Vaqif Zeyidguliyev’in akrilik ve sulu boya eserleriyle ziyaretçilerini ağırlıyor.

***

Hünkar Kasrı, İstanbul Ticaret Odası’nın katkılarıyla restore edildikten sonra, kültür ve sanata hizmet vermeye başlamış, çiniler içinde tarihi bir mekan.

Basından okudum, İTO Başkan Yardımcısı Mehmet Develioğlu serginin açılışında yaptığı konuşmasında da buna vurgu yapmış ve “Yıllar öncesinde restorasyonunu tamamladığımız ve her ay farklı sergiye ev sahipliği yapan Hünkar Kasrı’nda sanatseverleri ağırlamaktan memnuniyet duyuyoruz. Sergi salonumuzun İstanbul’un kalbinde yer alması, sanatseverlerle sanatçıların güçlü bir bağ kurmasını sağlıyor. Ticaretin yanında sanat ve kültür olmazsa olmaz. İTO olarak bizler de sanat ve sanatçıya destek vermeyi sürdüreceğiz” demiş.

İş insanlarının sanata ve sanatçıya önem vermesi çok ama çok kıymetli. Bunun en somut örneğini yolumuz her İstanbul’a düştüğünde, ziyaret ettiğimiz Hünkar Kasrı’nda açılan yeni sergilerle görüyoruz.

***

 “Tarihin Renklerinde İstanbul”, İstanbul’un tarihi dokusunu, renkli atmosferini ve kültürel mirasını yansıtan bir sergi.

Kılıç ve Zetyidguliyev, İstanbul’un tarihi yapılarını ve mozaiklerini renkli tablolarla resmederek, ziyaretçilere şehrin geçmişten gelen zenginliğini ve kültürünü sanatsal bir yorumla sunuyor.  

***

İstanbul’a sevdalı iki ressam Kılıç ve Zeytinguliyev…

Kültür ve sanat anlamında zengin bir şehir olan İstanbul’da yaşamanın muazzam bir kültürel mirasla hemhal olmak demek olduğunu düşünen usta sanatçılar, sanatın hislerin kurallarla demlenmiş hali olduğunu düşünüyor.

Kılıç ve Zetyidguliyev birlikte vermiş oldukları bir röportajda, “Önce gerçeği göreceksiniz ki sonra ardında saklı soyuta ulaşabilesiniz” diyorlar.

***

İstanbul’un kültürel mirasını tuvallerine yansıtan her iki sanatçı da, İstanbul’da yaşamanın başlı başına bir zenginlik olduğunu düşünüyor.

 “Her şey gelir geçer; devirler, dönemler değişir. Ama değişmeyen tek şey, bizim emanetçisi olduğumuz bu muhteşem kültür” diyen usta sanatçılar, görmek isteyenlere İstanbul’un; saklı hazinesini cömertçe sunduğunu ifade ediyor.

***

Yağlı ve akrilik boya sanatçısı Fatma Kılıç, “Eserlerimde genelde daireden İstanbul görünüşünü resmediyorum. Daire sonsuzluk… Bu da benim İstanbul’a olan sevdamı sembolize ediyor” diyor.

***

Kılıç, 20 yaşında gezmek için geldiği İstanbul’a tutkuyla bağlanmış ve o yıllardan bu yana İstanbul’dan hiç ayrılmamış.

Sanatçı, “Dil eğitimi almak için hazırlanıyordum. Ancak Topkapı Sarayı’nın bahçesindeki dürbünden İstanbul’u izleyince ‘evet ben bu güzelliğin içinde olacağım bir iş yapacağım’ dedim ve küçüklükten beri zaten içimde olan resim tutkusuna ağırlık verdim” diyor.

***

 “Ben İstanbul’a bakınca güzellik görüyorum” diyen Kılıç, “Hayatta her şey gelip geçer. Ama bu kültür bizim ve muazzam bir hazinenin emanetçisiyiz. Ben İstanbul’un yorucu yüzünü göremiyorum” diye anlatıyor İstanbul’a olan sevdasını.

Eserlerinde genellikle İstanbul’un tarihi eserlerini işleyen sanatçı, “Gittiğim her yerde müzeleri geziyorum. Öğrenciliğimde o kadar çok gezdim ki, baktığım her yerde bir detay buluyorum” diyor.

***

Sanatın sanıldığının aksine kuralsız olmadığını ifade eden Kılıç’a göre soyut sanatın bile önce bir somut hali var. Bu nedenle, “Önce gerçekliği görüp özümseyeceksiniz ki, sonradan soyuta ulaşabilesiniz” yorumunu yapıyor.

***

Sergide sulu boya eserlerini sanatseverlerle buluşturan Azerbaycan asıllı sanatçı Vaqif Zeyidguliyev de İstanbul sevdasının Moskova’da başladığını söylüyor.

 “Sanat eğitimi için gittiğim Moskova’da bir derste hocamız Ayasofya’yı anlatırken İstanbul sevdam başladı. ‘Bu şehre gidip burayı görmeliyim’ dedim. Mezun olur olmaz ilk geldiğim gün ziyaret ettiğim Ayasofya ve İstanbul’dan o günden bu yana kopamadım” diyen Vaqif Zeyidguliyev, “Hani derler ya bir şeyim olsun başka hiçbir şey istemem. İşte İstanbul benim için böyle bir yer” diye anlatıyor İstanbul’u.

***

İstanbul sokaklarında ceplerinde küçük eskiz kağıtları ve kalemle dolaşan ressam olarak ün salan Zeyidguliyev, içinde bulunduğu her anı değerlendirdiğini ifade ediyor.

 “Bazen öyle anlar oluyor ki, o anı kaçırmak istemiyorsunuz. Heyecan duyuyorum ve hemen kağıdımı kalemimi çıkarıp iki dakika içinde o anı donduruyorum. Bunlar benim için muhteşem bir hazine” diyen Zeyidguliyev, motivasyonunu şu sözlerle anlatıyor:

 “İstanbul’da bazen durup düşünüyorum. Bir ağaca dokunuyorum. Hissediyorum. ‘Kim bilir ne hikayelere tanıklık etti bu ağaç ve bizim hikayemizi kimlere taşıyacak’ diye derin bir saygı duyuyorum. İstanbul’da bunun gibi asırlık hikayeleri ruhunda taşıyan eserlerin bir daha yapılamayacak olması beni çok heyecanlandırıyor.”

***

Bitirmeden, birkaç söz de Hünkar Kasrı’ndan edelim…

Kasrın inşaatı cami külliyesi ile birlikte 1597 yılında III.Murad zamanında başlar. Ancak çıkan yangından sonra harap halde yıllarca bekler. Sonra gelen padişahlar da ehemmiyet vermez. Tam 68 yıl sonra 1665 yılında Sultan IV.Mehmed’in annesi Turhan Hatice Sultan’ın büyük gayreti ile tamamlanır.

Bakımsızlıktan 40’lı yıllarda kapatılan kasır bir daha açılmaz. Üstüne üstlük çinileri çalınarak Londra’ya kaçırılır.

Kasrın kaderi 2003 yılında İstanbul Ticaret Odası kasrı restore etmek için talip olması ile değişir. İzinleri bile iki yıl süren başarılı bir restorasyon çalışması ile 2013’te tekrar açılır. Her çini teker teker sökülerek özenle restore edilmiş, kırık çinilerden orijinaline uygun yeni çini parçaları yapılmış, çalınan çinilerin bir kısmı bulunarak geri getirilmiş.

sergi-1-003.jpg

sergi-2-005.jpg

sergi-3-005.jpg

Bu yazı toplam 1991 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar