Son umut: 19 Ekim!
Corruption!
Yani rüşvetler havada uçuşuyor, komisyoncu siyasiler ortalığı alıp götürüyor, genç insanlar iş bulamadığı için ülkeyi terk ediyor ama bu arada yönetici kadronun yakınları kaymağı götürüyor!
-*-*-
Ülkede her türlü suç, adeta günlük yaşamın parçası haline döndü!
Kimse kendini güvende hissetmiyor!
Yöneticilere olan güven yerlerde sürünüyor!
-*-*-
Ekonomi batakta!
Ama yönetenler ve yakınları lüks içinde yaşıyor!
-*-*-
Ülke borç içinde yüzüyor!
-*-*-
Derken, hükümetin aklına cin gibi bir fikir geliyor; sosyal medyayı yasaklamak!
-*-*-
Ve en başta Facebook, Youtube ve X yani eski Twitter olmak üzere, sosyal medya yasaklandığı anda, kendilerine Z Jenerasyonu (Z Gen) adını veren ve yaşları 13 ile 28 arasında değişen gençler sokaklara dökülüyor!
-*-*-
Ülkenin cumhurbaşkanının, başbakanının konutlarına saldırıyorlar!
Hükümet binalarını ateşe veriyorlar!
-*-*-
Polis, kalabalığa ateş açıyor; 20 kadar genç yaşamını yitiriyor!
Derken sosyal medya yasağı kaldırılıyor ama gençler durmak bilmiyor!
-*-*-
Başbakan istifa ediyor!
Protestocular, maliye bakanını linç ediyor!
Bir nehre atıyor falan!
-*-*-
Yok be canım!
Nepal’de!
Nepal, Nepal!
Rahat olun!
-*-*-
Corruption açısından aynı durumda olabilirsiniz hatta eminim Nepal’e beş basarsınız ama Nepal’de; corrupt yöneticileri koruyan yok!
Siz korkmayın!
Gayet net görünüyor ki, bayağı iyi korunuyorsunuz!
Gerçekten korkmayın!
-*-*-
Sokağa dökülecek genç de kalmadı; kalanları da iyi kandırıyorsunuz…
-*-*-
Son bir umut!
Hissa!
-*-*-
19 Ekim saat 20.00 sularında toparlanın, gidiyorsunuz!
Nepal’deki gibi değil!
Gayet sakin, sessiz ve de sadece sandıkla!
Çok bayrak değil, çok çalışmak!
Polonya, komünizmden kapitalizme geçtikten sonra, binlerce Polonyalı, belki de hayatında ilk kez Doğu Avrupa’nın “Batı medyasına göre” tutuculuğundan, Batı Avrupa’nın “liberalliğine” göçmüştü!
-*-*-
Çok iyi mesleki komünist eğitim alan özellikle Polonyalı örneğin su tesisatçıları, Fransa ve İngiltere’de ciddi “şok” yaratmıştı!
-*-*-
Çünkü en başta İngiltere’de, sistemin hoşgörüsü ve tembelliğine alışmış; saat 5 dedi mi ne olursa olsun işini sonlandıran ve 15 dakika sonra mahalle pubında birasını içmek isteyen, aşırı göbekli ve arkadan kıçının çizgi başlangıcı görünen su tesisatçılarına artık kimse iş vermiyordu!
-*-*-
Çünkü Polonyalılar, hem işi yarı sürede tamamlıyor hem de neredeyse yarı fiyat talep ediyorlardı!
-*-*-
Ancak Polonyalıların en önemli özelliği neydi biliyor musunuz?
Kapalı yaşam süren – televizyonda devletin yayınlarından başka bir şey de izlememiş o dönemin yani Perestroika ve Glasnost meselelerinin serbestleştirdiği bu insanlar, “siyah insan”a alışkın değilerdi!
-*-*-
Özellikle Londra’da, şahsen tanık olduğum çok ciddi ırkçı tavırlar söz konusuydu…
-*-*-
Haaaa aynı dönemde, örneğin Türkiye’de, çok iyi hatırlarım, Trabzonspor Başkanı ve Bakan Mehmet Ali Yılmaz, Afro Karaip kökenli İngiliz bir futbolcu için, “… Biz bu y……ı top oynasın diye almıştık…” gibi, inanılmaz ırkçı ve dışlayıcı sözler sarf etmişti…
-*-*-
Dünya çok değişti…
-*-*-
Evet, bazı ırkçı kafalar hala bir çok ülkede egemen!
Hatta İngiliz ırkçılar, ülkelerinde siyah ve Müslüman istemiyor falan!
Her yanı bayrakları ile süsleme sebepleri de bu!
-*-*-
Fransa farklı değil!
Türkiye hiç değil!
Neredeyse tüm Anadolu – Orta Doğu, Kafkasya, Uzak Doğu ve Doğu Avrupa medeniyetlerinin Dünya’daki en güzel karışımını olurşturan “Türkiye”de hala “Türk milliyetçiliği” çoğu zaman “Türk ırkçılığı”na dönüşebiliyor!
-*-*-
Masmavi gözleri, kumral saçları ile bir parti başkanı, “Türkiyeli” olmayı kabul etmiyor, illa ki “Türküm” diyor!
Tabii ki saygı duyuyorum!
-*-*-
Türkiye’den daha katıları var tabii ki!
Dediğim gibi Polonya!
Ve en kötülerinden biri Yunanistan!
-*-*-
Bu yazıyı yazarken, henüz Yunanistan – Türkiye, Avrupa Basketbol Şampiyonası Yarı Final maçı oynanmamıştı…
İki takım da bana göre muhteşem…
-*-*-
Alperen Şengün benim şu anda bütün Dünya sporundaki en büyük ikinci kahramanım…
Peki birincisi kim?
Giannis Antetokounmpo!
Nijerya Asıllı Yunan!
-*-*-
Peki Adem Bona kim?
Nijerya asıllı Türkiye vatandaşı ve ulusal basketbol takımının ilk beşte oynamasa da yıldızlarından biri…
-*-*-
Türkiye Kadınlar Voleybol Milli Takımı beni çok heyecanlandırıyor…
Vargas ve Ebrar’ın hastasıyım…
Müthiş atletler…
Örnek sporcular…
-*-*-
Meliassa Vargas…
Küba asıllı Türkiyeli voleybolcu…
Ebrar Karakurt, sağdan – soldan – ortadan bir çok yobazın dışlamaya çalıştığı bir güzel insan ve Türkiye spor tarihininin en yürekten sporcusu…
-*-*-
Beyaz Fransa’da neredeyse tüm takım Afrika kökenli…
-*-*-
Yunanistan’da yarı takım öyle, zaten üçü kardeş… Giannis, Kostas ve Thanasis Antetokounmpo kardeşler…
-*-*-
Türkiye’de Adem yanında, Arnavut kökenli Ercan Osmani…
Cedi Osman’ın annesi Bonsalı; babası Türk ve kendisi Makedonya doğumlu…
Şu anda Yunanistan’da Panathinaikos’ta forma giyiyor ve bu takım taraftarlarınca çok seviliyor…
-*-*-
Dünya’yı “üstün ırk – saf ırk” diye 1930’lardan 1945’e kadar ikiye bölen ve beşle çarpan, milyonlarca insanın ölümüne sebep olan “Almanya”yı iki kez izledim; takımda Hitler’in o saf ırkından oyuncu yok neredeyse!
-*-*-
Bunları neden mi yazıyorum?
-*-*-
Dünya’da hala “Hitler” ya da “Netanyahu” kafasında milyonlarca “deli” eminim vardır ama onlara en güzel cevap; Vargas’lar, Adem’ler, Antetokounmpo’lar, Cedi’ler, Osmani’lerdir!
-*-*-
Hani bize de Linobambagi diyor ya bazı “kafa”lar!
Aşağılamaya çalışıyor!
Irkçı beyinler!
-*-*-
Oysa bir ülkeyi sevmek; o ülke için sahaya, parkeye çıkıp, Giannis Antetokounmpo gibi; Melissa Vargas gibi performans sergilemektir!
Sergileyebilmektir!
-*-*-
Çok bayrakla olmuyor!
Çok çalışmakla oluyor!
Böyle de diyebiliriz!
-*-*-
Şöyle de diyebilirim; mesela, boş boş sabahtan akşama pubta oturup bira içen “saf kan İngiliz, dilediği kadar St. Geroge’una da Union Jack’ına da yani bayraklarına sarılabilir”….
-*-*-
Tembel ve işsizlik parasıyla geçinen bu adamın hiçbir değeri ve ülkesine tek kuruşluk katkısı yoktur!
-*-*-
Londra Büyükşehir Belediye Başkanı – Pakistan asıllı İngiliz siyasetçi - Sadiq Khan’ın İngiltere’ye bağlılığı, sevgisi de umurumda değildir; hizmeti önemlidir!
Bilmem anlatabildim mi?








