1. YAZARLAR

  2. Aysu Basri Akter

  3. Siz neden sandığa gideceksiniz?
Aysu Basri Akter

Aysu Basri Akter

Siz neden sandığa gideceksiniz?

A+A-

Mülkiyet sorunu Kıbrıslı Türkler’in yumuşak karnı.

İran kökenli bir başka KKTC vatandaşının tutuklanmasıyla bu sorun karşısında aslında ne kadar köşeye sıkıştığımız bir kez daha gündeme geldi.

Aylardır Güney Kıbrıs’ta tutuklu bulunan Simon Aykut’un kendisine yöneltilen bazı suçlamaları üstlenip, hakkındaki diğer davaların düşmesi için pazarlığı kabul etmesi, zaten adanın Kuzeyi’ndeki mülkiyet çıkmazına bir düğüm daha atmıştı.

Üstelik hal böyleyken, Taşınmaz Mal Komisyonu için ayrılması öngörülen fonun maaş ödemelerinde kullanıldığına ilişkin iddialar, mevcut yönetimin bu kıskaç karşısında ne kadar vurdum duymaz olduğunu da ortaya koyuyor.

Komisyonun karara bağlanmış tazminatları kaynak sorunu nedeniyle ödemekte zorlandığı, bunun için sürdürülebilir bir kaynak yaratılması için getirilen ek vergilerle bir fon oluşturularak komisyona devredilmesi için gereken yasal düzenlemeyi dahi yapmayan hükümet, belli ki halihazırda burada birikmeye başlayan ek vergi kaynağını maaş ödemelerinde kullanmayı tercih edebilecek kadar sorumsuz davranabiliyor.

Ve Kıbrıs Türk tarafının en yumuşak karnı konusunda uluslararası hukuk karşısındaki en güçlü platformu olan Taşınmaz Mal Komisyonu’nun varlığını tehlikeye atıp sessizlikle bunu geçiştirebiliyor.

Bugün birçok iş insanı yurt dışına çıkmaya çekiniyor.

Bu sadece emlakçı ya da müteahhitleri de kapsamıyor üstelik, en sıradan kişiler bile bir şekilde bu mülkiyet rejiminin çaresiz kurbanı olmaktan çekiniyor.

Çünkü binlerce kişi kördüğüm olmuş mülkiyet sorununun parçası olmuş durumda.

Ama geleneksel hukuk karşısında çözümü çok mümkün görünmeyen bu çetrefilli sorun, 7 yılı aşkın müzakeresizlik durumunda artık intikam planına dönmüş, bireyler üzerinden bir rehine politikasına evrilmiş.

Rum tarafının federal çözüme ya da herhangi bir çözüm modeline ne kadar istekli olduğu Kıbrıs Türk tarafının duruşunun ana hareket noktası olamaz.

Kaldı ki, Crans Montana başarısızlığının mimarlarından biri olarak kabul edilen ve şimdi tam yetkili Cumhurbaşkanlığı koltuğunda oturan Hristodilis bile müzakere etmem demiyor!

Ama Crans Montana çöktükten sonra, Türkiye’nin Kıbrıs politikasını değiştirmesiyle en büyük bedeli Kıbrıslı Türkler ödüyor.

Bu süre içinde iki devletli yeni Kıbrıs politikasında tek bir gelişme yaşanmadı.

Büyük açılım hamlesi olarak sunulan Kapalı Maraş ne açılabildi, ne de mülkiyet sahipleri kullanıma davet edilebildi.

Oysa Maraş’ta en fazla mülk sahiplerinden biri olan ünlü Lordos, ölümünden önce Yenidüzen’de yayınlanan röportajımızda çok net mesaj vermiş, “değil Erdoğan, İdi Amin bile açsa yine de Maraş’a giderim” demişti.

Peki koca Türkiye Cumhuriyeti seçim propagandasının odağına yerleştirdiği Maraş’ı neden açamadı?

Hayalet şehrin ziyaret edilmesini sağlayarak ne elde etti?

Bugün geçiş kapıları tam bir çileye dönmüş durumda.

Koskoca 5 yılda tek geçiş kapısı açılamadı, tek bir ileri adım atılamadı, tek bir güven artırıcı önlem yaratılamadı. Sadece varolanlar kösteklendi ya da gençlik projelerinde olduğu gibi tamamen durduruldu.

Neyin karşılığında?

Adanın Kuzey’i her geçen gün çok daha hissedilir şekilde yolsuzluk bataklığına saplanıyor. Her köşe başında ne iş yaptığı belli olmayan ama her ay başka bir işyerine dönüşen onlarca meçhul işletme, her adım başı onlarca yeni galeri, her alana yayılan emlak ve inşaat sektörü, adanın Kuzey’inin suç gelirleri için ne kadar güçlü olduğunu haykırıyor bize.

Yani ne müzakeresizlik ne de iki devletlilik kazandırdı bize geçen yıllar boyunca.

Oysa bütün KKTC vatandaşlarının yeni kurulacak cumhuriyetin de vatandaşı, yani doğal olarak AB vatandaşı olmasından, mülkiyette kullanıcı hakkının da belirleyici olacağına kadar birçok prensip kararının kayda alınması, o müzakere masasıyla mümkün oldu.

Diplomasi gücü ve uluslararası hukuk dilini kullanmakla…

Şimdi yaratılan suni korku politikasıyla diktatoryel bir yönetim modelinin normalleştirilerek derinleştirilmesi hedefleniyor.

Yapılan bütün yolsuzlukların, hukuksuzlukların üstü bu korku bulutuyla örtülerek, sadece imtiyazlı bir suçlu grubun gücüne güç katılması hedefleniyor.

Hesap vermeden, özür dilemeden, kamu yararı adına tek satır katkı yapılmadan bütün bunların neden yapılmadığını ve bu bedelin neden sadece halk tarafından ödendiğini sorgulayamayacak bir yapı kemikleştirilmek isteniyor.

***

Yeni 5 yılında hastane yapacağını söyleyen Ersin Tatar, bugüne kadar sağlık alanına neden yol gösterici de olsa bir katkı sağlamamış?

Hastalar ilaçsız Güney Kıbrıs’ta çare üretmeye çalışırken Ersin Bey neredeymiş?

Her belediyeye yeni okul vadederken, konteynerde eğitim görmek zorunda kalan çocuklara neden okul yapmamış, yapılması için niyet ortaya koymamış?

On yılların en büyük yolsuzluğu ihalesiz petrol alımları dahil türü hukuksuzluk pençesinde bir devletin en stratejik kurumu olan elektrik kurumu için ne yapmış ki şimdiye kadar bundan sonrası için yeni santral sözü verebiliyor?

Oyunu istediği halkı temsil etmeyen suni fotoğraflarla federasyonu azınlık olarak sunarak korku yaymaya çalışmak sadece bir seçim propagandası ya da yeni arayış çabası değil, on yıllardır çektiği çilenin karşılığını almak için mücadele eden bu halka sanırım en büyük hakaret ve saygısızlık olabilir.

Pazar günü bu kırık demokraside bir kez daha sanık kurulacak.

Oyunuzun hesabını soracağınız ve hesap verebilir bir gelecek için oy kullanmak, bunun denetimini yapmak ortak sorumluluğumuzdur.

Siyaset o kadar hızlı yozlaşıyor ki, buna dur diyebilmenin tek yolu hala sandıktan geçiyor.

O yüzden ben bu Pazar sadece kendi çocuklarımın geleceği için değil, hakettiği eğitim ve sağlık hizmetini alamayan, hakettiği yaşam kalitesinden uzaklaştırılan ve hakkını arayamama tehdidi altında olan herkes için sandık başında olmayı düşünüyorum.

Peki ya siz?  

Bu yazı toplam 1229 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar