1. YAZARLAR

  2. Serhat İncirli

  3. Oynama çocuğun geleceğiyle!
Serhat İncirli

Serhat İncirli

Oynama çocuğun geleceğiyle!

A+A-

İngiliz The Times gazetesinde bir haber…
Manşetten verilmiş…
Haberde özetle deniyor ki; “… henüz göreve tam olarak hazır olmayan bir çok devlet çalışanı; üst düzey mevkilere getirildi… Ve gerektiğinden, ya da almaması gereken seviyeden maaş çekiyor!”…

-*-*-

Açalım bu ifadeyi biraz!
Efendim, bir grup uzman, İngiliz Bakanlar Kurulu için bir rapor hazırlamış…
Ve bakanlara sunulan bu raporda denmiş ki; “… bazı devlet çalışanları, henüz hazır olmadıkları mevkilere atandı…”
Ve aynı raporda denmiş ki; “… Bu hazır olmadıkları mevkilere atananlara boşu boşuna yüksek maaş veriliyor!

-*-*-

Gel ve bunu KKTC’ye tercüme et!
“Hazır olmadığı mevkiye atanan memur”…
Var mı KKTC’de böyleleri?
Var tabii!
Bizde kişinin veya memurun bir makama hazır olup olmamasına değil, partisine bakılır!

-*-*-

Ve aldığı maaş?
Hak ediyor mu?
Etmemesi lazım elbette…

-*-*-

Amaaaan, neyle uğraşıyoruz!
Çocukların geleceği ile oynamayalım lütfen!

-*-*-

Hazır çocukların geleceği demişken; aklıma bir fıkra geldi…

-*-*-

Geri kalmış bir ülkede, çocuğu olmayan bir çift, üfürükçüye başvurmuş!
“Hocam, çocuğumuz olmuyor, bize üfür ki hanım doğum yapsın!” demişler!

-*-*-

Hoca demiş ki; “hafif üfürürsem çocuğunuz olur ama büyüdüğünde iyi bir meslek sahibi olamaz… Biraz daha sert üfürürsem, çocuğunuz doğar ve ileride kesinlikle orta seviyede bir iş sahibi olacaktır… Haaa demiş, dibine kadar çok sert üfürürsem, kesin çok başarılı bir meslek sahibidir…”

-*-*-

Ücret de “üfürmeye” yani anladınız siz; “şiddete” göre değişiyor tabii ki!

-*-*-

Karı koca bir birlerine bakmışlar, paraları da az, “hafif üfür, doğsun, sağlıklı olsun, varsın işsiz kalsın” demişler…

-*-*-

Hocamız, kadınla yalınız bir odaya geçmişler…
“Üfürmeye” başlamış; hızını da alamamış falan, çok sertleşmiş; derken kadın, “hoca efendi biz böyle anlaşmamıştık ama…” demiş kısık bir sesle!
Hoca kükremiş; “… oynama çocuğun geleceğiyle!”


KKTC’yi en iyi anlatan olay!

Ercan’dan uçak havalanıyor ama 10 dakika sonra geri döndürülüyor; içinden bir yolcu alınıyor ve uçak yeniden kalkıp, gidiyor!

-*-*-

Meğer, uçaktan indirilen bu kişi, KKTC’de bir kişinin otomobilini kurşunlamış!
Türkiye’den gelmiş; sıkmış, uçağa binmiş, Allah’tan kısa sürede fark edilmiş ve uçak döndürülmüş!

-*-*-

Erken fark edilmese, Türkiye’ye dönecekti; bir sonraki “sıkma” işine kadar da fink atacaktı!

-*-*-

Neyse, adamı mahkemeye çıkarmışlar!
Demiş ki, “aslında arabaya değil, ayaklarına sıkacaktım ama eşinin başının örtülü olduğunu görünce vazgeçtim!”.

-*-*-

KKTC mi?
Aha budur KKTC!

-*-*-

Eyi yıllar be canım!


Devleti aşağılamak!

Ersin Tatar, yürüyor, duruyor, her fırsatta konuşuyor ve televizyon programlarımda ya da yazılarımda devleti aşağıladığımı söylemeye çalışıyor!

-*-*-

Oysa; apaçıktır ki, kendi iddiasıyla “Egemen ve eşit” KKTC’nin Cumhurbaşkanı olarak, Türkiye’deki Ardahan iline gerçekleştirdiği ziyaret, “devleti aşağılamak”tan başka bir şey değildir!
KKTC Devleti’ni asıl aşağılayan, küçük düşüren bizzat kendisidir!

-*-*-

Bir devletin cumhurbaşkanı, başka bir devlete “resmi” veya “özel” ziyarette bulunabilir…
Resmi ziyaretin kuralları, şartları vardır…
Tatar’ın son Ardahan ziyareti “özel” bir ziyarettir, çünkü, “resmi devlet ziyareti” olmakla alakası bulunmamaktadır!

-*-*-

Ve bir devletin cumhurbaşkanı, başka bir devletin cumhurbaşkanı tarafından resmen davet edilmedikçe, o ülkeye ziyaret gerçekleştiremez; gerçekleştirirse, bu açıkça kendi devletini “aşağılamak” anlamına gelir!
Ya da özel ziyarettir, buna “resmi ziyaret” diyemez!
Masraflarını da şahsi hesabından ödemek zorundadır!

-*-*-

Bir cumhurbaşkanı, başka bir devletin ticaret ya da sanayi odasını ziyaret edemez!
Bu, temsil ettiği devleti küçük düşürmedir!

-*-*-

Başkalarını, devleti küçük düşürmekle, aşağılamakla suçlamadan önce, yaptığınıza bakmanız zorunluluktur!

-*-*-

Eyi yıllar be canım!


Charles Bukowski: Pis moruğun notları

- Saçmalama Sebastian elbette yeryüzünde adalet var.
- Bence yok efendim.
- Neden böyle düşünüyorsun Sebastian?
- Çünkü eğer yeryüzünde adalet olsaydı efendim, fakir bir köylünün tek oğlu savaşta ölmezdi ve kralın oğulları da bugün hayatta olmazlardı. Çünkü o tek oğul, kralın oğulları rahat yaşantılarına devam etsinler diye öldü.
- Saçmalama Sebastian! O fakirin oğlu, ülkemiz için öldü ve şehit oldu. Şehitlik, bir insanın ulaşabileceği en üst rütbedir. Krallıktan bile daha üstündür şehitlik rütbesi.
- O zaman herhalde kral hazretleri oğullarını ve hatta kendisini hiç sevmiyor olsa gerek efendim.
- Neden böyle söyledin Sebastian?
- Çünkü şehitlik gibi üst bir rütbe dururken, sadece krallıkla yetinmeyi seçiyor da ondan efendim.
- Seni anlamıyorum Sebastian. Ne söylemeye çalışıyorsun?
- Sadece gerçekleri efendim.
- Sen delirmiş olmalısın Sebastian. Tanrı sana akıl versin.
- Hangi Tanrı efendim? Adalet dağıtan mı? Yoksa bunca adaletsizlik karşısında kılını bile kıpırdatmayan mı?
(Sanal ortamdan çalıntıdır…)

1920px-darfurkervan.jpeg

Deveye şikayetini sormuşlar; “Sırtımdaki yük umurumda değil ama kervan başında eşek yok mu, o çok zoruma gidiyor” demiş

Bu yazı toplam 1683 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar