Cenk Mutluyakalı

Cenk Mutluyakalı

Ne derler!

A+A-

Bir sözün hakaret olup olmadığını, sanırım onun hakikatle kurduğu ilişki belirler.

Bir hırsıza “hırsız” derseniz, kimse itiraz etmez.
Bir fahişeye “fahişe”…
İtiraz yükselmez.

Ama ya dürüst birine “hırsız” derseniz?
Doğrucu birine “yalancı” derseniz, örneğin…

İşte orada başlar hakaretin yarası, orada başlar iftiranın hükmü.

Diyelim ki adam yalaka…
Tam bir dalkavuk…
Kendi fikri de yok aslında, kendi duruşu da…
Ne diyeceksiniz?

Bir sözün hakaret mi, gerçek mi olduğu; gerçeğe ne kadar yaslandığıyla anlaşılır.

***

Mahkemelerin tam karşısında beyaz önlüğüyle bir sembol gibi duruyor Aşık Usta…
Gözümüzün içine baktı, dudaklarını sıktı, yine de bir tebessüm sızdı yüzüne.
“Siz onu dava etseniz keşke” dedi.

Kıbrıslı Türkler olarak maruz kaldığımız onca hakarete, onursuzluğa, yalnızlığa ve yabancılaşmaya karşı böyle bir davamız olabilse keşke…

Siyasilerle hesaplaşma yeri “sandık” elbette...

Eğer rahat bırakırlarsa!

***

Ellerinde kelepçelerle yürüyor insanlar...
Biz sıramızı bekliyoruz.

Siyahi bir kız, muhtemelen yirmili yaşlarda, gözünden yaşlar dökülüyor, iki polisin ortasında...
Kim bilir nereden geldi, suçu ne...
İnsanın yüreği burkuluyor mahkeme koridorlarında…

***

Bir gazetecinin, bir ülkenin en üst makamında oturan kişiyi eleştiri hakkı son derece önemlidir.
Kamusal bir denetim sağlar bu…

Üst düzey kamu görevlilerinin ve siyasilerin, eleştirileri kişisel saldırı gibi değil, görevlerinin doğal sonucu olarak görmeleri gerekir.
Bu yüzden güçlü demokrasilerde hakaret sınırı oldukça dar, ifade özgürlüğü ise geniş tutulur.

Edebiyatçı tanık, önündeki tutanaktan Serhat İncirli'nin makalelerini okurken gülümsüyor.
"Ben olsam dava etmez, yemeğe çağırır, konuşurdum" diyor.

Yergi, hiciv, satir gibi edebiyat türlerini konuşuyoruz böylece…
Yeniden anımsıyoruz yaşadığımız onca rezilliği…
Elektrikte ihalesiz alımlardan, narenciye ve patatesteki skandallara…
Nüfus yapısının değiştirilmesinden kıyıların işgaline…
Kara paradan, arka bahçeye…

***

“Ersin Tatar’ın seçilmesi sonrasında Kıbrıs Türk toplumu dünyadan uzaklaştı” demek suç mu?
Yalan mı bu!
Hakikat mi yoksa hakaret mi?

Nelerle uğraşıyoruz maalesef…

Tam bir bataklıkta yaşamaya mahkûm ediliyoruz oysa…

“Siyaset-Mafya-Savcılık” üçgeninde kirli ilişkiler gündemde, rüşvetler… Kıbrıs'ın kuzeyi karanlık bir alan olarak dünyada konuşuluyor ve Interpol'ün aradığı onca insan gelip, geçiyor buralardan... Pusular, infazlar, gerilimler…

Her seferinde aynı zihniyetle kol kola geziyor bu karanlıklar.
Bu çark hep aynı ellerle dönüyor.

***

Biz duruşmadan ayrılırken, Meclis gündeminde “sahte diplomalı vekil” var.
Hükümet ortakları “dokunmayız” diyor.
“Böyle iyidir.”
Sahte sahte!

***

Mizahın, hicvin, öfkenin şiirle birleştiği noktada duruyor Can Yücel.
Bir duruşmada, hâkimin karşısında, gözlerini kocaman açarak şöyle diyor:
“Bizim köyde göte göt derler!”

Bu yazı toplam 1934 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar