1. YAZARLAR

  2. Hamit Caner

  3. Kızıl Meydan’da iki hayalet yürüyor
Hamit Caner

Hamit Caner

Kumda Bir Balık

Kızıl Meydan’da iki hayalet yürüyor

A+A-

Moskova’da, Kızıl Meydan’da geçmişle bugün yan yana yürüyor. Lenin’in gölgesinde özçekim yapan gençler, Nazım Hikmet’in mezarına çiçek bırakıyor. Kapitalizm zaferini ilan etmiş gibi görünüyor; ama sosyalizmin hayaleti hâlâ taşların arasında dolaşıyor. Galip kim? Belki de asıl soru, yeni bir dünyanın mümkün olup olmadığıdır.

Bir sabah Moskova’da uyanmak, zamanın iki farklı nehrine aynı anda bakmak gibidir. Bir yanda Stalin döneminden kalma granit sütunlar, diğer yanda Apple logosu parlayan cep telefonları. Bir yanda Lenin’in mumyalanmış bedeni, diğer yanda Starbucks’tan kahvesini almış gençler. Kızıl Meydan’da yürürken insanın içine bir ikilik çöküyor: Bu şehir kimin? Galip kim?

Moskova artık bir sosyalist başkent değil. Bu açık. Lüks cipler Arbat Caddesi’ni turlarken, Sovyet tipi konutların arasında yükselen cam kuleler, kapitalizmin zaferini açıkça ilan ediyor. Ama işte garip olan şu: Zafer bazen sessizdir ve kaybedenler her zaman ortadan kaybolmaz.

Meydanın bir köşesinde durup kalabalığa bakarken bir an aklıma Nazım Hikmet düşüyor. Hani şu 1951’de vatandaşlıktan çıkarılan, 1963’te Moskova’da sürgünde ölen Nazım. Novodeviçi Mezarlığı’nda gömülü. Belki de Nazım’a Moskova’da kalıcı bir mezar değil de bir tür vicdan mezarı verilmişti: “Ben yanmasam, sen yanmasan…” diyen bir vicdan. Bugün onun gölgesi Kızıl Meydan’ın taşlarında yürüyen herkesin omzuna çökmüş gibi.

Sovyetler’in çöküşünden sonra kapitalizm buraya bir fırtına gibi geldi. “Şok terapi” dediler, özelleştirmeyle halkın malları birkaç elde toplandı. Moskova'da “oligark” kelimesi sadece zenginliği değil, yeni sınıfsal uçurumu da tarif ediyor. Lüks restoranların vitrinleri parlıyor; karşı kaldırımda ise emekli maaşıyla yaşamaya çalışan yaşlılar sessizce oturuyor. Her şeyi serbest piyasa belirliyor. Kimin sofraya oturacağını, kimin sadece bakacağını.

Yine de bu şehir her şeyin kaybolmadığını kanıtlıyor. Moskova metrosuna inenler bilir: her istasyon bir ideolojik manifestodur. Tavan mozaiklerinde hâlâ işçiler, öğretmenler, kadınlar gururla durur. Asansörlerin dibinde bir çekiç ve orak işareti görürsünüz, tozlanmıştır belki ama silinmemiştir. Hâlâ var.

Bugün Moskova bir geçiş noktası gibi duruyor. Ne tam anlamıyla sosyalist, ne bütünüyle kapitalist. Bir tür melezlik, belki de sentez… Zira ne Batı tipi liberalizm, ne de Sovyet tipi merkeziyetçilik bu topraklara tam anlamıyla kök salabilmiş görünüyor. İnsanlar sabah metroda kitap okuyor, öğlen alışveriş merkezine gidiyor, akşam ise Sovyet nostaljisiyle film izliyor.

Özellikle yaşlı kuşaklarda bu nostalji, sadece bir rejim özlemi değil; güven, aidiyet ve dayanışma duygusunun kaybına duyulan özlemdir. Onlara göre Sovyetler zamanında insanlar az ama eşit yaşardı. Bugün bolluk var ama eşitlik yok. Ve ilginçtir, bu nostalji artık sadece yaşlılara özgü değil. Yeni kuşak gençler de, ellerindeki akıllı telefonlarla internette “Sovyet retro” içeriklere göz atıyor, TikTok’ta Sovyet marşları eşliğinde montajlar yapıyor. Kimileri için bu sadece bir estetik oyun; ama kimileri için sistem sorgusuna açılan bir pencere.

Çünkü bugün Rus gençliği, büyük kentlerin bireyci, rekabetçi dünyasında anlam arayışı içinde. Bir kısmı geçmişi küçümsüyor, ama bir kısmı da “ya o sistemde bazı şeyler gerçekten daha iyi idiyse?” sorusunu fısıldıyor. Yeni bir sol arayışın sessiz adımları, YouTube kanallarında, bağımsız kitapçılarda ve üniversite koridorlarında dolaşıyor.

Galip kim peki?

Kapitalizm, kesinlikle maddi düzlemde baskın. Ama sosyalizm bir hayal olarak hâlâ canlı. Belki de bu çağın sorusu bu: Yeni bir sentez mümkün mü? Ne tam anlamıyla devletçi, ne bütünüyle piyasa temelli; ne özgürlükten vazgeçen, ne de eşitliği unutan bir model… Belki de bu sentez Moskova’nın taşlarında filizleniyor; yavaş, sessiz ama dirençli.

Nazım’ın mezarına çiçek bırakırken düşündüm bunu. Şehir değişmişti, evet. Ama onun şiirinde söylediği gibi:

“Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür

ve bir orman gibi kardeşçesine…”

Şimdi bu dizeler Kızıl Meydan’da yankılanmasa da, bir ihtimal, bir inat, bir umut olarak hâlâ orada duruyor. Tıpkı Moskova gibi: Yaralı, değişmiş ama geçmişiyle barışmaya çalışan bir şehir.

kizil-meydan.jpg

Kızıl Meydan

nazim-ve-vera.jpg

Nazım ve Vera

puskin-aniti.jpg

Puşkin Anıtı

renk-festivali.jpg

Renk Festivali

Bu yazı toplam 692 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar