1. YAZARLAR

  2. Eralp Adanır

  3. Kırılma Noktası
Eralp Adanır

Eralp Adanır

Kırılma Noktası

A+A-

     Uzun zaman oldu memleketin politik yaşamıyla ilgili yazı yazmayalı.

Hani belki bıkkınlık, tükenmişlik sendromunun bir getirisi de olabilirdi bende.

Çok daha iyi politik ve politikayla ilgili yazılar yazan nice arkadaşların olması da beni rahatlatıyor desem yeridir.

     Bu yazının “siyasi yazı” değil ama toplumsal bir yazı olacağını sezinliyorum.

Bir toplumun nasıl kırıldığını, örselendiğini, birbirine düşürüldüğünü, ayrıştırıldığını ve düşmanlaştırıldığını sezinleyen bir yazı işte.

     Seçimler; bir toplumun demokratik varoluşu ya da olmayışıyla direkt olarak alakalıdır. Bunu ben uydurmadım, sosyal bilimcilerin, siyasi bilimcilerin de ortaya koyduğu bir gerçektir.

     Bir seçim ne kadar demokratik şekilde gerçekleşirse, o düzeyde toplum yaşayışı da demokratik olmaktadır.

     Kimilerine göre neler yaşandığı, kimilerine göre de yaşanmadığı bir Cumhurbaşkanlığı seçim dönemi geçirdik. Elbette “normal” şartlarda yani “müdahalesiz” bir ortamda demokrasinin gereği olarak, adaylardan biri bu devletin başı seçilir ve herkes de buna saygı gösterir.

     Ben bu yazımda olayın müdahalesiyle, kimin nasıl seçildiğiyle ilgili konuyu ele almak istemiyorum. Bunu yazanlar, yazacak olanlar bu sayfalardan tarihe not düşmüş olacaklardır. Ama benim deyimi yerindeyse; “canımı yakan” birbirimize düşmanlaştırılmamızdır.

     İngiliz İdaresi’nden bugüne değin, bu adada yaşayan Kıbrıslı Türkler, 1950’lere kadar terk edilmiş, aranıp sorulmamış olmalarına rağmen 100 yıl öncesinden müslümanlığını, Atatürkçülüğünü ve evet bayrak sevdasını da taşımayı bilmişlerdir. Bilmişlerdir ki burada bir “varlık” olarak ayakta kalmış ve bu “varlık” neticesinde de Türkiye bu ada’ya müdahale edebilmiştir. Bunu niye yazıyorum? Kimin ne kadar Atatürkçü, bayrağa saygılı, müslüman ya da milliyetçi olduğunu anlatmak için değil, tüm bu saydıklarımı içselleştiren bu ada insanlarını, “içselleştirmeyenler” diye ikiye bölen ve çok da tehlikeli olan bir yol ayrımına sokulduğumuzun anlaşılmasını istediğimdendir.

     Kıbrıs Türk siyasi geleneği, hoşgörülü olmayı becermiş, seçim gününe kadar herkes yol aldığı ideolojide, inandığı insanların siyasi partilerin peşinden gitmiş, oylarını kullanmış, karşılıklı sloganlar atılmış ama seçim bittiği anda, aynı masada oturup yiyip içmeyi de, kucaklaşmayı da, dostluklarına devam etmeyi de becermiştir. Bu artık genlerimizde olan bir hoşgörülü adalı yaşam biçimidir.

Ama son yaşananları gördüğümde, evet, ürperdim. Tüylerim diken diken oldu.

     Türkiyeyi sevenlerle sevmeyenler, bayrağı sevenlerle sevmeyenler, müslüman olanlarla olmayanlar, vatanperver olanlarla olmayanlar-hainler, Türkiyeci olanlarla Rumcu olanlar, federasyoncu olanlarla hâlâ daha tanıtılamayan sonsuz dek KKTC’ci olanlar şeklinde güdülen siyasi propagandayla paramparça bir toplum yaratılmıştır bu noktada.

     Geçmişte iki kutup vardı siyasi dünyamızda. Sol ve Sağ. Ve bu normal olan bir siyasi varoluş. Ama son günlerde geldiğimiz getirildiğimiz nokta çok daha tehlikeli ve ayrışmaya yol açan bir ortam. Evet bir kırılma noktası.

     En yakın arkadaşlarım arasında çeşitli partiye oy veren benden farklı görüşleri olan ama “dostluğumuz” her zaman baki olan çok insan biriktirdim. Ama çıkıp da bir diğerini, senden farklı olanı kastederek, gönderme yaparak, “Ne Mutlu Türküm Diyene” “Kıbrıs Türktür Türk Kalacak”, “Yaşasın Anavatan”, “Benim İki Bayrağım Var” demenin anlamı, karşısındaki kendi insanına yüklediği anlam, büyük bir düşmanlık, ayrıştırma ve nefret içermektedir.

     Sen kendi insanına, arkadaşına, tanıdığına, birlikte bu ada’da yan yana, hatta ev içerisinde bile tüm siyasi farklı görüşlerine rağmen yaşayanlara böyle birşeyi dolaylı şekilde de olsa söylemek ve yüklemek, bu ada insanını, kendi insanını bölmek, ayrıştırmak ve kırmaktan başka birşey değildir.

     Bizi bize düşman etmek istiyorlar. Kimler mi? Elbette böylesi bir durumdan çıkarları olabilecekler. Bunu bu seçimlerde bir nebze olsun başardılar. Ama bu düşmanlık tohumunun ve dolayısıyla ayrıştırılmanın daha da arttırılarak yapılacağını göremediğimiz takdirde, çok da güzel günlerin bizleri beklediğini söyleyemeyeceğim.

     Bizim genlerimizde taşıdığımız adalı hoşgörüsünü ve bağlılığımızı ortadan kaldıracak nice planlara gebeyiz. Maalesef bu son durumu ben böyle okuyorum. Ve evet, babalarımızın dedelerimizin ve kadınlarımızın yıllardır varlık mücadelesi verdikleri bu topraklarda çocuklarımıza bırakacağımız miras, birbirine kırdırılan bir toplum mu olacaktır?

     Tüm siyasi farklılıklarımıza hatta kökenlerimize rağmen, bu adada yaşayan, doğan büyüyen, bu adayı “vatan” bilen herkesin birbirini kucaklayabilir olması, var olmanın tek çıkış kapısıdır. Çünkü 

bu ada; bölünmüşlüğüne bir de toplumun bölünmüşlüğünü kaldıracak kadar büyük değildir.     

25-ekim-2020-eralp-kirilma-noktasi.jpg

Bu yazı toplam 2087 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar