Kıbrıs’ın Yoksul Sokak Çocukları ve talebeler (1944-46-49)-2
Halkın Sesi köşeyazarlarından olan YAVUZ’un “Sefil Çocuklar” başlıklı yazısı, Kıbrıs Türk toplumu içerisinde belki de görmezden gelinen ya da kanıksanan bu trajediyi gündeme taşımak adına önemli bir yazı olduğunu düşünüyorum. Bu yazının önemli bir yanı da konunun kulaktan dolma değil, göz tanıklığıyla kaleme alınmış olmasıdır.
Yaklaşık bir ay sonra Halkın Sesi gazetesinin baş yazarı ve imtiyaz sahibi olan Dr. Fazıl Küçük de, bir kez daha konuyu gündeme taşıyordu, gazetenin birinci sayfasından...
“Halkın Sesi, 31 Ocak 1946, syf:1
Bakımsız Çocuklar
Yazan: Dr. Fazıl Küçük
“Yarının ümidi” olan bugünün küçüklerine her millet en büyük kıymet ve ehemmiyeti verir, onların terbiyelerine, iyi yetişmelerine azami bir gayret ve fedakârlık gösterirken teessüfle kaydedeceğiz ki memleketimiz tamamen aksi bir yol takip etmekte ve başı boş bırakılan bu zavallıları adeta tabiatın kucağına terk etmiş bulunmaktadır.
Etrafımıza kısa bir göz gezdirdiğimiz zaman bu acıklı manzaranın her gün yeni yeni numunelerine şahit olmadığımızı kim inkâr edebilir? Mahalle köşelerinde basık tavanlı karanlık kahvelerin masalarını işgal eden, Karagöz müşterilerini işte bu hep mini mini masum yavrular teşkil etmektedir. Biz bu konuyu birçok defalar temas etmiş ve acil tedbirlerin alınmasında israr etmişsek de ne yazık ki bu güne kadar göze çarpabilecek en küçük islâhata baş vurulmuş değildir. Ve biz bundan çok büyük bir acı duymaktayız.
Çünkü bir taraftan aile terbiyesinin tam olmaması diğer taraftan bunların üzerinde daimi bir kontrol vazifesi ile mükellef makamların gevşekliği bütün varlığımızı teşkil edecek olan büyük bir kitlenin karanlıklar içinde yuvarlanmasına ve uçsuz boşukların içinden bir kere daha çıkmasına ve kurtulmasına meydan bırakmamaktadır. Bu hakikatları gören ve haykıran yalnız biz değil bütün ada halkıdır.
Kolleksiyonlarımız karıştırıldığı zaman bu mevzua birçok defalar temas ettiğimiz görülecektir. Bahusus ahlâkı ifsat edici her ne varsa bu zavallı küçükler bunların hepsini bilmeyerek ve istemiyerek ve yalnız zevahire kapılarak takip etmekte olduklarını görmiyor muyuz?
Sigara, içki, kumar ve kirli birçok yerlerde dolaşanları men edecek olan kesin kanunlara artık bugün şiddetle ihtiyacımız vardır. Avrupa ve Amerika’nın birçok yerlerinde 16 yaşından aşağı yavrulara sigara satan mağazalar en ağır cezaya çarpılır, kahvelere girmekten men edilir, içkinin önüne en ağır cezalarla geçildiği bir sırada memleketimizde bunun tamamen zıddını görmek acıların en büyüğü ve yarınımız için en korkunç hakikatlardır.
Hele taklide meyyal genç dimağlar üzerinde beyaz perdenin uyandırdığı ve yaratmakta olduğu fena neticeleri acaba mes’ul makamlar düşünüyor mu? Biz buna da kat’iyetle hayır cevabını vereceğiz, ve biz bu cevabı verirken hüzün ve elemle içimizin sızladığını da kaydetmeden geçemiyeceğiz. Düşünülmüyor mu ki iyi ve kötüyü ayırmadan aciz bir çift gözün önüne dikilen kahramanlık sahneleri, fuhuş alemleri, casusluk ve hırsızlık maceraları ne kadar büyük aksi tesirler yapıyor, ve yarının bekçisi, cemiyetin idamesinde en büyük mesuliyeti omuzlarına alanları ne kadar yanlış yollara korkunç karanlıklara yuvarlıyor, yuvarlıyor, ve bütün hırsı ile fırlatıyor da bunun önüne geçecek tek bir kuvvet göremiyoruz. Yoksa acaba artık son hızını alan bu baş döndürücü kuvvete mukavemet edebilecek ortada mevcut hiç bir şey mi kalmadı.
İşte sokağın merhametsiz pençesine teslim edilen bu zavallı çocuklar her gün biraz daha eriyor biraz daha büyük bir “Sokak çocuğu” oluyor da buna seyirci kalınıyor. Bu asrın bugününde biz artık bu yüz kızartıcı hallere bir nihayet vermek zamanı geldiği kanaatindeyiz. Bunu da önliyecek olan yine hükûmet kuvvetinden başka bir kuvvet değildir. Cezri kanunların gecikmeden mevkii tatbike konmasını beklemek hakkımızdır. Londra’da ve diğer İngiliz şehirlerinde yürürlükte olan usulleri burada acaba ne için görmekten mahrum tutuluyoruz. Niçin bir İngiliz çocuğunun üzerinde kıskanç bir anne gibi kanat geren İngiliz kanunları Akdeniz’i aşarak semalarımıza ulaşmağa muktedir olamıyor. Onları getirecek vasıta mı yok? Buna da inanmak istemiyoruz.
Bizce ortada görünen yalnız ihmal ve yalnız benimsememek vardır. Genç yaşta mahkeme salonlarında hakimler karşısında sorguya çekilen zavallı yavrulara biz artık “Kaybolmuş” gözü ile bakar ve onların bu günden sonra islâhlarının çok müşkül ve belki de imkânsız olduğuna kanaat bile getirmiş bulunuyoruz.
Demek oluyor ki, çocuğu kurtarmak onu mahkeme salonundan çekip hapishaneye göndermekle değil ancak onu mahkeme ve hapishane dışında hayata göndermekle kabil olacaktır. Bunu da yapacak tek kuvvet dediğimiz gibi yine hükûmet kuvveti değil midir?”
Dr. Fazıl Küçük yine iç burkan bu yazısında İngiliz Hükümetine çağrıda bulunurken, çocukların o çocuk yaşlarıyla mahkemeye çıkarılması, hatta hapse atılmasının çocuklar üzerinde nasıl bir travma olduğunu dile getiriyor özetle. Ve bu konuya özellikle İngiliz Hükümetinin el atmasını istiyor.
Ocak 1946’da kaleme alınan bu yazıdan neredeyse altı ay sonra konunun çözülmediğini yine YAVUZ’un köşeyazısından öğreniyoruz. Hem de yine bir göztanıklığıyla...
“Halkın Sesi, 27 Temmuz 1946, syf:2
Günün Cilveleri, Yazan: YAVUZ
Sokak Çocukları
Dimağların geliştiği ve her şeyi görüp kavrayabilecekleri bir çağda bulunan sayısız çocuklar vardır. Ana ve babaları da sağ olan, fakat onlardan bakım ve sevgi görmiyen bu çocuklar, yabani otlar gibi sokakları dolduruyorlar. İşte bunlardan birkaçı. Ayakları çıplak, elbiseleri yırtık ve kirli, makas görmiyen saçları dağınık ve pis, elinde saksı parçasından bir tütsülük, somurtarak kahveleri geziyor, ateşe attığı birkaç parça zeytin yaprağının dumanlariyle herkesi tütsüleyor ve medenî bir dilencilik yapıyor. İşte, bu çocukların ilk sanatı. Öğütlerini de ana ve babalarından almışlardır!
İşte başka bir küme. Bunların kıyafet ve suratları tütsücülerden daha perişan ve çok berbat... Ellerinde birer değnek parçası bulunan bu çocuklar yedi mahalleyi dolaşıyor, birbirlerine en müstehcen sözler sarfediyor, hatta kendilerinden büyük olanlara bazan sövüp sayıyorlar. Daha on beşine varmıyan bu çocukların, kırk yıllık tiryakiler gibi sigara içtikleri, kumar oynadıkları ve meyhane bucaklarında kadeh tokuşturdukları görülmektedir. Bunları yapmak için de, parayı nereden bulduklarını düşünecek olursak, varacağımız netice daha vahim ve daha acıdır. İşte başka bir parti daha... Bunların arasında mini mini kız çocukları da olduğu halde, kucaklarındaki tepsilerle yasemin ve kannavuri satıyorlar. Bunlar, eşyalarını satmak için kahvelere, meyhanelere, hatta umumhanelere kadar girip çıkıyor, belki de en çirkin ve çeşit rezalete şahit oluyorlar. Meyhanelerin sarhoşları, umumhanelerin sermayeleri arasında dolaşıp, sattıkları eşyaya mukabil topladıkları birkaç kuruş, belki bir öğün yemeklerine medar olabilir. Fakat hiç şüphe etmemeliyiz ki topladıkları paranın her kuruşu, ahlâk ve terbiyeleri için zehirli birer morfinden başka bir şey değidir.
Satıcılık, tütsücülük ve haylazlıkla sokakları gezen bu çocuklar arasında belki okula devam edenler de bulunabilir. Fakat kendi yuvalarında ana ve baba terbiyesinden mahrum bulunan bu gibi çocukların alın damarları patladıktan sonra, her biri bir İsa ve bir Musa Peygamber olmıyan öğretmenlerin bütün öğütleri onlar üzerinde hiç bir tesir yapamayacağına şüphe yoktur. Lâpta’da çocuklar için bir Islah yurdu vardır. Fakat buraya girecek olan her hangi bir çocuğun kanuna aykırı olarak bir suç işlemesi ve mahkemenin kararını giymesi gerekmiş...
Pek âlâ ama, yukarıda durumlarını tarif ettiğimiz çocukların hâl ve hareketleri kanuna uygun mudur? Kanun, on beş yaşından aşağı olan çocukların iş evlerinde çalışmalarını yasak ediyor da sokaklarda, kahvelerde, meyhanelerde ve umumhanelerde yemiş satmak için çalışan çocukları neden men etmiyor? Kanun dilenciliği de men etmiştir. Pek güzel ama, tütsü vererek yaşının on ikisinden dilenciliğe başlıyan çocukları niçin men etmiyor? Memleketimizde ilkokul tahsili de mecburi değildir. On beş yaşından aşağı olan çocuklar da hiçbir iş evinde çalıştırılamaz. Pek iyi ama; sokakları dolduran ve başı boş gezen sefil çocuklar ne olacaklardır? Yarının zindan misafiri değil mi bunlar? Biz öyle zannederiz ki, büyük masraflara ihtiyaç gösteren mecburi tahsil, madam ki tatbik edilmiyor, hiç olmazsa on beşten aşağı olan çocuklara iş evlerinin kapuları açılmalı ve bu sefalet timsallerinden sokakların temizlenmesi sağlanmalıdır. Bunu yapacak olan kuvvet de kanun ve yine kanundur.”