1. YAZARLAR

  2. Sevgül Uludağ

  3. Bir tarih göçtü…2
Sevgül Uludağ

Sevgül Uludağ

0090 542853 8436/00357 99 966518

Bir tarih göçtü…2

A+A-

Bu sayfalarda öyküsüne yer vermiş olduğumuz Kıbrıslı Ermeniler’in yaşayan canlı tarihlerinden biri daha, Vartan Malyan  16 Ekim 2013’te vefat ederek geçen Cumartesi Larnaka’da toprağa verildi.

Malyan’ın anısına 2004 yılında yaptığımız röportajı yeniden yayımlıyoruz.
Röportajımızın devamı söyle:

SORU: Çocukluğunuz nasıl geçtiydi? Zor muydu, kolay mıydı Kıbrıs’ta yaşamak?
MALYAN:
Benim yaştakiler o vakit çok daha iyiydi, o günleri arıyorum...

SORU: Niçin?
MALYAN:
Söyleyeyim, faraza okuldan geldik, mahallenin içinde top oynardık... Saat 12 oldu... 4-5 tane çocuk var. 2-3 tanesi Ermeni, 2-3 tanesi Türk... O kapının önünde şu oynuyoruk, o kapı Zehranımın kapısıydı... Zehranım “Girin içeri” derdi, “Yemek var içeride...” Yani hem Ermeni çocuklar, hem Türk çocuklar, o mahallede girerdik orada, ne varsa onu yerdik. Ben arıyorum o günleri... Şimdi geldiler Avrupalılar da “rapproachement” (yeniden yakınlaşma) yapmak istiyorlar... İlk “rapproachement”ta işleyen bendim, 1991’de o tarafa geçtim. Denktaş beni bilir, beraber işledim kendiyle, onun için ruhsat verdiydi ve fotoğraf makinesine de ruhsat verdiydi, yıl 1991... Şimdi 2004... O vakitten arkadaşları buldum... Sonra başladılar Ledra Palace’ta toplantılar vardı. Bütün gazeteler yazıyor: “Andrea Hatice’nin yanağından öpmüş!” Nedir bu? Zannediyorlar ki o oldu diye, bu ikisi beraber gelecek... O gün Ledra Palace’ta “Hello, how are you?” Sonra herkes evine gidiyor. Gene ertesi gün iki tarafta birbirine sövüyor... Benim çok ahbaplarım var oyanda, beraber büyüdük, hükümette iş aldılar... Akıncı’yı ben çok iyi tanırım, Talat’ı tanırım, giderim görüşürüm, kahve içeriz... Rumlar istiyor Annan planını Türklerle imzalasınlar, onu istiyon, öyleyse neden “sahte parlamento” diyon? Ya konuş, ya konuşma... Bence... Ben raporlar verdim, Annan değil Waldheim’ın gününden, Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri’ne... Yazdım ben, hep geliyorsunuz, bize akıl vermeye... Doktora gidersin, buram ağrır dersin, doktor da hangi saatler ağrır der... Gece? Gündüz? Biri sormalı, bu işler nereden başladı? Onu soran yok... Barışacaklar... Nereden başladı? O kavganın sebepleri neydi? Niçin o kavgalar meydana geldi? Ki tekrar olmasın... Beni Belçika’ya götürdüler birkaç kere, toplantılarda konuştum... İki senedir Türk tarafında üniversiteye gidip konuşacam... Şunu diyecem: bir Ermeni çocuğu, Türk mahallesinde büyüdü... Neydi hayat o zaman? Ki yeniler duysun. Zannetmesin ki buyandakiler başka memlekettendir, buranın adamlarıdır... DAÜ’deki konuşmam habire ertelendi...

SORU: Başka neler hatırlıyorsunuz çocukluğunuzdan?
MALYAN:
Hiçbir aksilik yoktu, yani o Türk’tür, ben Ermeniyim bilmem ne... Öyle birşey yoktu, öyle kelimeler de yoktu. Farazım izcilik vardı o vakit, Ermenilerin de izci grubu vardı, kentlere giderdik, köylere giderdik, Türkler-Ermeniler beraber giderdik. Acep derim, bazı düşünürüm, lisan mıydı bizi yaklaştıran, yanyana tutan? Rumlar gelmezdi bizim gittiğimiz yerlere, Rumlar ayrı yerlere giderdi. Sebebi bu lisandır. O vakit İngilizce da yoktu, yani 12-13 yaşlarındaki çocuklar şimdiki gibi İngilizce bilmezlerdi. Şimdi Ledra Palace’a gidiyor çocuklar, “How are you darling?!” Darling, darling, neticesi yok bunun...

SORU: Tarasanta’dan sonra hangi okula gittiniz?
MALYAN:
Tarasanta’yı 1942’de bitirdim. Bir sene İngiliz Okulu’na gittim. Orada Türkçe okuma yazma ders verirlerdi, orada tanıştım Denktaş’la. O oradaydı...

SORU: Nasıl biriydi o dönem, hatırlıyor musunuz?
MALYAN:
Fanatikti... Farazım, İngiliz Okulu’nun futbol takımı vardı – iki tane de Rum okulu vardı burada, biri Samuel, biri de Jimnasiyo, bunların da birer takımı vardı. Bunlar Cumartesi birbiriyle top oynarlardı o vakit. Denktaş geldi, İngiliz müdüre dedi ki “Madem İngiliz Okulu’nda bir hayle Türk var, bir hayle Ermeni var, bir hayle de Rum var, niçin üç tane takım yapmayalım? Ayrı ayrı... Okulda bu üç takım birbiriyle oynasın, kim birinci gelirse, gitsin o Rum takımıyla oynasın!” İngiliz’in aklı: “Very good idea!” Aklı başka birşey kesmedi İngiliz’in! Olabilir sağ değildir o adam şimdi ama sağ olsa “You remember?” diyecektim kendine! Aha neticesi, nere geldik!
Fakat ben çok bir zorluklar çekmişim bu ülkede...

SORU: Ne gibi?
MALYAN:
Diskriminasyon (ayırımcılık) vardı o vakit.

SORU: Ermenilere karşı?
MALYAN:
Ermenilere karşı diyebilirim, vardı diskriminasyon...

SORU: Örnek verebilir misiniz?
MALYAN
: Evet, örnek vereyim... Hükümette iş alacan, Rumlar birbiriyle, Andrea Yorgo’ya telefon ederdi, Yorgo Marulla’ya telefon ederdi, işte bizim oğlanın işini yapın diye. O daha vardı o vakitler! Türkler de kendi aralarında yapabilirseydiler, onu yaparlardı. Fakat bazı işler vardı hükümette, üç lisan bilmeleri gerekir: Rumca, Türkçe, İngilizce. Oraya ben başvurdum. Kendime dedim ki Rumların içinde Türkçe bilen yok, Türklerin içinde Rumca bilen varsa, orada biraz zorluk olacak. Fakat imtihan geçtim Türkçe lisanını okuma yazmayla ilgili, sertifikam elimde. Gazete yazdı, mahkemelerde tercüman arıyorlardı, üç lisan bilen, Türkçe, Rumca, İngilizce... Hemen başvurdum. Falan gün interview’ya (mülakata) gideceğiz. Çıktık gittik. Ben bir saat evvelden gittim, bekle bekle, Denktaş geldi! “Sen ne aran be burda?” dedi bana. “E sen ne aran?” dedim. “Galiba aynı iş için geldik” dedi. İkimiz, başka yok! Girdik içeri mülakata, bir İngiliz, bir Rum, bir Türk oturuyorlar... Elimize bir gazete verdiler, “Oku bunu”, okuduk. “Çevir Türkçe’ye” çevirdik, “Çevir İngilizce’ye”, çevirdik. Birbirlerine “okay” dediler. Ben çıktım, Denktaş girdi... İşleri aldık, biz ikimiz, başka yok! Beni yolladılar Leymosun’a, onu Mağusa’ya.

DEVAM EDECEK

Bu yazı toplam 2008 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar