1. YAZARLAR

  2. Serhat İncirli

  3. Beytambal galsın!
Serhat İncirli

Serhat İncirli

Beytambal galsın!

A+A-

İstatistik Kurumu’nun başındaki kişi demiş ki; “nüfusu biliyoruz, bazıları manipülasyon maksatlı olarak nüfusun bilinmediğini söylüyor…”

Önce manipülasyon meselesine bakalım!

Nedir manipülasyon?

Kimisine göre, “… Manipülasyon, başkalarının algılarını, fikirlerini ve davranışlarını ona hissettirmeden çeşitli taktikler ile aldatma yoluyla değiştirmeyi amaçlayan sosyal bir etkidir. Yapılan manipülasyon yöntemleri, manipülasyon yapan kişinin menfaatleri doğrultusunda sömürücü, kurnaz ve aldatıcı bir etki yaratır…”

Kimisi, “Etkileyerek yönlendirme” der kısaca…

Yani anlayacağınız bu Fransızca kökenli “manipülasyon”, iyi bir şey değildir.

Buna başvuranlar da “iyi insanlar” olamazlar!

-*-*-

İstatistik Kurumu yöneticisine göre “nüfusu bilmiyoruz” diyenler, ki bunlardan biri de benim, “iyi insanlar” değiliz!

Ve “nüfusu bilmiyoruz” dememizde bir kötü niyet vardır!

-*-*-

Niyetim kötü değil ama bence gerçek anlamda “manipülasyon” yapanları görmek istemeyen ve görmekten çekinen kurumun yetkilisi de “De Jure” diye nitelendirilen, “kağıt üzerinde kayıtlı vatandaş sayısını” bilir ama ülkede “kaç kişinin aktif olarak yaşam sürdüğü” konusunda sadece tahmin yürütebilir!

-*-*-

Neden?

Çünkü “De Facto nüfus”, yani halihazırda Kuzey Kıbrıs üzerinde nefes alıp veren herkesin sayısı bilinmez!

Bilinmesine müsaade de edilemez!

-*-*-

Ve ne ilginçtir, bir çok kişi, nüfus miktarına, erkeklik cinsel organı muamelesi yapıp, “size matter”ci olmayı da büyük maharet kabul eder!

Büyük nüfus, daha makbuldür anlamında!

-*-*-

Oysa büyüklük değil, “işlev” önemli!

Ve o işlev sağlıklı olmalı!

-*-*-

Bir: 1974 yılında Kıbrıs’ta yaşam süren Kıbrıslı Türk nüfusu 120 bindi…

İki: Kıbrıslı Türklerin çocuk sahibi olma alışkanlıkları ve Dünya’daki benzer nüfuslardaki artış oranları hafiften düşünüldüğünde, şu anda 380 bin küsur rakamına ulaşma ihtimali bulunmamaktadır.

Üç: Kıbrıs’a 1974 sonrası çok ciddi anlamda nüfus yerleştirilmiştir.

Dört: Hala çok ciddi anlamda vatandaş yapılmaktadır.

Beş: Üç ve dörtte anlatılanları manipüle etme ihtiyacı sadece ve sadece bunun suç olduğunu bilenlerin bir doğal ihtiyacıdır.

-*-*-

Bilmem anlatabildim mi?

Yani nüfusla ilgili manipülasyon yapanlar bellidir…

Ve manipülasyon; bu suçu işleyenlerin, genelde nüfusun değişmiş olmasından ve bunun suç olduğunu gayet iyi bilmelerinden kaynaklanan bir savunma psikolojisidir.

-*-*-

Londra’da İngiliz siyaseti üzerinde daha etkili olabilmek adına da Kıbrıslı Türk nüfusla ilgili sürekli uçuk rakamlar verilir…

Kıbrıslı Türk nüfusuyla ilgili manipülatif bilgiler o kadar abartılıdır ki, İngiliz nüfus kayıtlarına baktığınızda, bunun o kadar abartılması gerekmeyen bir büyüklük olduğu rahatlıkla görülebilir…

Net olarak görülmese de, üç aşağı beş yukarı rakamlar bellidir…

-*-*-

1950’lerdeki nüfusumuzun; İngiltere’ye gidenlerle birlikte şu anda bir buçuk milyon rakamına kadar ulaştırılan tahminleri vardır ki; çok basit matematik bilgisi olanlar; bu rakamın elde edilebilmesi için her Kıbrıslı Türk annenin iki ayda bir dördüz doğurması gerektiğini gerçeğine ulaşır!

Dördüz değilse bile üçüz!

İki ayda bir doğum değilse bile, hadi dört ayda bir olsun!

Buyurun ve hesaplayın!

-*-*-

Kim manipülasyon yapıyor nüfus konusunda?

Bu sorunun yanıtı gayet açıktır!

Kıbrıslı Türklerin nüfusu konusunda manipülasyon yapanlar, Kıbrıs sorunuyla ilgili izledikleri siyasette çuvallayanlardır…

-*-*-

Haaaa manipülasyon mu dediniz?

Manipülasyon, “etkileyerek yönlendirme”dir demiştik ya…

Bir bakalım!

-*-*-

Mesela Fuat Oktay’ın en son Ersan Saner’i kabul edişinde manipülasyon vardır…

Ersan Saner’in Singapur, Dubai benzetmeleri, aynı şekilde manipülatif saçmalıklardır…

-*-*-

Ersin Tatar’ın New York’taki Türk Evi’nin açılışındaki fotoğraflara yerleştirilmesi de yine manipülatif tavrın sonuç alınamayacak ama milliyetçi boşluğa hava basılmasını hedefleyen tavırlarıdır.

Çünkü sonuç yok!

Elde edilen bir şey yok!

Türkiye büyük bir bina yapmış, bize de “buyurun siz de bazı odalarına girin” denmiş!

Egemen eşit bir devlete yakışmayan, “baskıcı annenin oğlunu evlendirmek istemeyen tavrı” gibi bir şey!

-*-*-

Efendim Türkiye’nin yaptığını küçümsüyorsun!

Hayır, Türkiye belki de kendince iyi niyetli bir iyilik yapıyor ama görüntü, egemen eşit devletin mütekabiliyetiyle bağdaşmıyor!

Bilmem anlatabildim mi?

-*-*-

İki yarım hastane var…

Bir tane sıfırdan hastane sözü verilmişti…

Yollarımızın tamamı yarım…

Turizmde çıkmazdayız…

Tonlarca sıkıntımız varken; “Aha size New York’taki dev binada bir katı tahsis ettik, külliye de yapacağız, yeni meclis binası da” derseniz; vatandaş da size, kusura bakmayın ama manipülasyon yapıp yapmadığınıza hiç bakmaksızın “başınızdan beytambal galsın” der!

Ve haksız değildir!


Mülkiyet meselesi!

Mülkiyet hakkı bireyseldir…

Yani Andreas’ın veya Maria’nın malını, Mehmet’e, Serhat’a tapulayamazsınız!

“Kanla aldık” gibi gerekçeler, sadece Yeşilçam filmi senaryosu için geçerlidir!

-*-*-

Bireysel mülkiyet, satış, takas, iade, miras, bağış gibi yöntemlerle bir başkasına geçebilir!

Silah zoruyla mülkiyet değiştirilmez!

-*-*-

Bir de elbette “özel mülkiyet” olmayan topraklar, araziler vardır…

Kamu arazileri – ki buna hali arazi falan da denir…

Orman arazisi, alçak orman arazisi, tarımsal arazi gibi…

-*-*-

Meseleyi nereye getireceğim biliyor musunuz?

Çok güvenilir bir kaynaktan bu konuda bilgi aldım…

KKTC sınırlarında, Türkiye’li iş insanları, yatırımcılar tarafından kullanılan arazilerin hiç biri veya tamamına yakını, “bireysel mülkiyet anlamında sorunlu değildir”…

Ya Taşınmaz Mal Komisyonu’nda sorun çözülmüştür.

Ya hali araziye inşaat yapılmıştır.

Veya ne bileyim alçak orman arazisine yatırım gerçekleştirilmiştir.

-*-*-

Peki Kıbrıslı Türkler?

Kıbrıs sorunu çözülünceye kadar, Kıbrıslı Türk veya Rumlar, birbirilerine ait mülkleri kullanabilir…

-*-*-

Peki, bunca dava nedir?

Türkiye’ye karşı Rum vatandaşların açtığı davaların büyük çoğunluğu, kullanım hakkına erişememek, kira talep etmek konuları ile bağlantılıdır…

-*-*-

Yani Türkiyeli hiçbir yatırımcı, Rum özel mülkleri üzerine para yatırmamış mıdır?

İstisnaları gözden kaçmış olabilir ama yatırmamıştır!

-*-*-

Peki neden?

Çünkü, dev bir Türkiye şirketi, diyelim ki Andreas amcanın mülkü üzerine 120 milyon Dolar atıp otel yapmıştır!

Andreas amca veya varisleri şirketi doğrudan dava ederse, Türkiye doğrudan sorumlu olur…

Haaaaa, dolaylı olarak da “alt yönetim” tanımı çerçevesinde zaten AİHM’deki tüm davalarda sorumlu Türkiye’dir ama doğrudan sorumlulukta, yaptırım çok farklı olabilir…

Türkiye’nin yurt dışındaki mallarına çok daha kolay haciz gelebilir falan…

THY uçaklarına da…

-*-*-

Yani?

“Kıbrıslı Türkler burada bile mağdurdur” dersem, ne diyeceksiniz?

Kolaylık olması anlamında vereceğiniz yanıtları hatırlatayım:

Etle tırnak gibiyiz!

Anavatan giderse Rumlar bizi kesecek!

Türkiye olmazsa biterdik!

Vesayre vesayre benzerleri…

-*-*-

Peki, Türkiye var işte; bitmiyor musunuz?

Neyse, “gandır çocuğu da taksim istesin!”


cok-guzel-foto.jpg

İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu, Atina Belediye Başkanı Kostas Bakoyannis’in resmi konuğu olarak Atina’ya gitti. Bakoyannis’in, İmamoğlu’nu karşılayışındaki sıcak atmosfer ve samimiyet, bana çok hoş geldi…

Bu yazı toplam 3000 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar