1. YAZARLAR

  2. Sevgül Uludağ

  3. “Arkadaşım Sadık Cemil, öldürülmeden önce canı baklava çektiği için gece 10’da baklava yeyip yurda döndük, ertesi gün öldürüldüğü haberi geldi…”
Sevgül Uludağ

Sevgül Uludağ

0090 542853 8436/00357 99 966518

“Arkadaşım Sadık Cemil, öldürülmeden önce canı baklava çektiği için gece 10’da baklava yeyip yurda döndük, ertesi gün öldürüldüğü haberi geldi…”

A+A-

Ahmet ÖMERAĞA

“…O akşam Sadık’ın canı baklava çekti saat 10.00 surları Fındıklızade’ye indik, pastanende pasta ve baklava yedik, yurda gelip yattık. Sabahleyin okula gitmek için Mustafa Zeybek ve Sadık yurttan ayrıldılar. Benim okulum öğleden sonraydı, uyumaya devam ettim. Öğleye doğru yurtta yemekhanede çay içiyordum. Sadık Cemil’in vurulup öldürüldüğü, Mustafa Zeybeğin ise bacağından yaralandığı haberi geldi. İnanamadım: Nasıl olabilirdi, akşam güle oynaya pasta baklava yemeye gitmiştik. Hemen hastaneye koştuk, Mustafa Zeybek ameliyattan çıkıyordu. Ayaküstü konuştuk, olayı anlattı, anlatırken aynı şeyleri yaşadığı her halinden belliydi. Bir gurup arkadaş cenazeyle Kıbrıs’a geldik…”

(Çok değerli arkadaşımız Ahmet Ömerağa, faşistler tarafından 1979’da öldürülen Sadık Cemil’le ilgili hatıralarını yazdı… Yurtta aynı odada kalan Sadık Cemil, Mustafa Zeybek ve Ahmet Ömerağa, Sadık Cemil’in canı baklava çektiği için bir gece önce 10’da Fındıkzade’ye gidip baklava yemişler ve yurda dönmüşlerdi… Ertesi günü ise Sadık Cemil’in öldürüldüğü, Mustafa Zeybek’in yaralandığı haberi gelecekti… Ömerağa’nın kendi sosyal medya sayfasında paylaştığı bu değerli yazıyı teşekkürlerimizle iktibas ediyoruz. S.U.)

 

1979’un kışıydı hava soğuktu, sertti, İstanbul’a kar yağıyordu. Kaloriferler yanıyordu, öğrenci yurdunda, keyfimiz yerindeydi. Gündüzleri okula gidiyor, sanat, resim, grafik tasarım okuyor, ateşli aşk şiirleri yazıyorduk. Genç yüreğimiz kıpır kıpırdı, her gördüğümüze âşık olacak yaşlardaydık.

18 yaşındaydık, güçlüydük, aslan gibiydik gündüzleri okula gidiyor, geceleri ülkemizi kurtarmak için duvarlara yazılar yazıyorduk. “Kahrolsun”la başlayan, “yaşasın” ile biten, kırmızı boyayla kocaman harflerle, yazılar yazacak kadar patlak yürekli, cesurduk.

 

EN GÜZEL YAZILARI DUVARLARA BEN YAZIYORDUM…

Kocaman kalın kitaplar okuyor, öğrendiklerimizi meydanlara toplanıp bağıra çağıra korsan yürüyüşler yapıyorduk. Büyük laflar ediyor, kocaman umutlarla, kendi kendimize ütopyalar, hayal ediyorduk.

“Bir gün mutlaka!” diyorduk, “Yakında” diyorduk.                                                    “Haklıyız, Güçlüyüz, Kazanacağız” diyorduk.

79’un kışıydı, hava soğuktu, sertti, İstanbul’a kar yağıyordu. Gece bizi içine çekiyor, biz geceyi içimize çekiyorduk. En güzel yazıları duvarlara ben yazıyordum. Herkes beni çok seviyordu, ben de herkesi çok seviyordum. Eylemlerimizde şarkılar, türküler marşlar söylüyorduk.

 

KIBRISLILAR’IN YURTLARINI KAPATMA KARARI…

Hayatımızdan memnun ve mutluyduk, yaşama sevincimiz içimizde, bir bahar dalı kadar taze, ışıl ışıl parlıyorduk. Ne olduysa oldu büyük, büyük yöneticilerimiz, öğrenci yurtlarımızı kapatma kararı almışlardı, sokağa atılacaktık. Onlara göre çok başına buyruk, burnumuzu her şeye sokan hadsiz, deli toy, şımarık anarşist gençlerdik. Bizlere bir ayar vermek gerekiyormuş, öyle diyordu büyük, büyük yöneticilerimiz. Tabii söyledikleri gibi yaptılar da dediklerini. 

 

TEKME YUMRUK, BİZİ SOKAĞA ATTILAR…

Karlı bir sabah, yüzlerce jandarma, Kıbrıs yurtlarının etrafını sardı. Kıbrıs yurtlarımızın kapılarına bağlanan zincirlerle panzerle söküldü kapılarımız. Tam bir ana baba günüydü, kol kola kız erkek kenetlenmiş, etten duvar olmuştuk. Hep bir ağızdan jandarma marşını bağırarak söylüyorduk. “Jandarma biz sosyalistiz, dostuz yalnız biz sana, kurtuluşun bizimledir elini uzatsana” fakat jandarma bizleri duymuyordu bile! Aç kurtlar gibi üzerimize saldırdılar. Kızları saçlarından sürükleyerek, bizleriyse coplarla, süngülerin, dipçiklerin altında ezerek tekme yumruk hepimizi tüm eşyalarımızla sokağa, dışarı attılar.

 

FERYADIMIZI KİMSELER DUYMADI…

Koskoca insanlardık, aramızda mezuniyetine iki üç ay kalan doktor, mühendis, mimar, öğretmen, kimyacı, kadın doğum uzmanı, eczacı, sosyal bilimciler vardı. Bu yaşta dayak yemek, dövülmek, darp edilmek gücümüze gitmişti. Aynı gün Luna Park’tan Bakkal Arı’ya kadar korsan yürüyüş düzenledik. Tam bir mahşer günüydü, sinirden, acıdan avazımın çıktığı kadar bağırıyordum. Fakat bu feryadımızı kimseler duymadı. Bu kış kıyamette, İstanbul’da sokağa atılmıştık.

 

İKİ AY YERDE UYUDUK…

79’un kışıydı soğuktu, sertti, İstanbul’a kar yağıyordu. Gece bizi içine çekiyor, biz geceyi içimize çekiyorduk. Sokağa atılmıştık, bize sahip çıkan yoldaşlarımız vardı. Türkiye Barış Derneği, Taksim’deki genel merkezinde bizlere kalma izni verdi. Gündüzleri okula gitmeye devam ettik, geceleri yerlere bir battaniye atarak uyuyorduk. İki ay böyle yerde, sandalyelerde, masaların üzerinde, battaniyelere sarılı uyuyup uyandık.

 

AYNI ODADA KALIYORDUK…

Oradan Koca Mustafa Paşa’daki Zonguldak Öğrenci Yurdu’na taşındık. Sadık Cemil, Mustafa Zeybek’le ben Ahmet Ömerağa aynı odada kalıyorduk. Çok sıkı dost olmuştuk - okula, eyleme, her yere birlikte gidiyorduk. İstanbul sokakları, siyasi görüşlere göre parsellenmişti, sokaklar savaş alanı gibiydi. Öğrenci olayları had safhadaydı, her gün birileri, birileri tarafından vuruluyor, darp edilip işkence görüyordu.

 

SADIK’IN CANI BAKLAVA ÇEKMİŞTİ…

O akşam Sadık’ın canı baklava çekti, saat 10.00 surları Fındıklızadeye indik pastanende pasta ve baklava yedik, yurda gelip yattık. Sabahleyin okula gitmek için Mustafa Zeybek ve Sadık yurttan ayrıldılar. Benim okulum öğleden sonraydı uyumaya devam ettim. Öğleye doğru yurtta yemekhanede çay içiyordum. Sadık Cemil’in vurulup öldürüldüğü, Mustafa Zeybeğin ise bacağından yaralandığı haberi geldi. İnanamadım: Nasıl olabilirdi, akşam güle oynaya pasta baklava yemeğe gitmiştik. Hemen hastaneye koştuk, Mustafa Zeybek ameliyattan çıkıyordu. Ayaküstü konuştuk, olayı anlattı, anlatırken aynı şeyleri yaşadığı her halinden belliydi. Bir gurup arkadaş cenazeyle Kıbrıs’a geldik.

Devrimci Gençlik Derneği’nde tören yapıldı, gece yürüyüş düzenlendi. DGD binasından ellerimizde meşalelerle, çok kalabalık bir kortejle “SADIKLAR ÖLMEZ” Pankartımız ve demokrasi şehitlerimizin posterleri yaftalarda Saray Hotelin yanından, bandabuliyaya, Selimiye önünden, sur dışına çıktık. Kızılbaş’ta eski Belediye Tiyatrosunun önünden marşlar söyleyerek meclis önünden, saraya yürüdük. Söylediğimiz marş, yoldaşlarımızın cenazelerinde bir ant içme sözü şarkısıydı. “Yangınlara fazla bakan gözler yaşarmaz, alnı kızıl yıldızlı baş secdeye varmaz. Anıyoruz göğsünüzün son sayhasını. Döğüşenler ölenlerin tutmaz yasını. Burada bir konuşma yapılarak dağıldık.

YIL 1979 LEFKOŞA…”

ncelikli-sayfa-17-sayfanin-ust-kismina-saga-fasistler-tarafindan-1979da-oldurulen-sadik-cemil.jpg

Faşistler tarafından 1979'da öldürülen Sadık Cemil...

ncelikli-sayfa-17-sayfanin-alt-kismina-sola-ahmet-omeraga.jpg

Ahmet Ömerağa...


Kayıplar Komitesi Kıbrıslıtürk Üyesi Hakkı Müftüzade: “Askeri otorite, komiteye her konuda destek veriyor…”

Lefkoşa, 30 Haziran 2025 (TAK): Kayıp Şahıslar Komitesi (KŞK) Kıbrıslıtürk Üyesi Hakkı Müftüzade, Avrupa Parlamentosu (AP) Sivil Özgürlükler, Adalet ve İçişleri Komitesi (LIBE) Daimi Raportörü, Milletvekili François Xavier Bellamy ve AB milletvekillerinin, askeri makamları “suçlayıcı ve gerçek dışı” açıklamalarda bulunduğunu belirtti.

Müftüzade, “politize söylemlerin kayıpların bulunmasına fayda sağlamadığını belirterek, askeri otoritenin kayıp ailelerini düşünerek her konuda komiteye destek verdiğini” belirtti.

Müftüzade yaptığı yazılı açıklamada, LİBE'nin 24 Haziran tarihinde Kıbrıslıtürk ve Rum sivil toplum örgütlerini konuşma yapmaları için Avrupa Parlamentosu’na davet ettiğini belirtti.

Yapılan konuşmaların ardından LIBE Daimi Raportörü, Milletvekili François Xavier Bellamy ve AB Milletvekillerinin, “askeri makamları suçlayıcı ve gerçek dışı açıklamalarda bulunduğunu” ifade eden Müftüzade, “KŞK’nın insancıl görevi doğrultusunda bu tür politize söylemlerin kayıpların bulunmasına fayda sağlamadığını” vurguladı.

KŞK’nın raporlara ve gerçeklere dayalı veriler üzerinden askeri bölgelerde kazılacak yerlerin her iki ofis tarafından birlikte değerlendirildikten sonra, Kıbrıslıtürk ve Kıbrıslırum Üye kararıyla Askeri Bölge Listesine eklendiğini kaydeden Müftüzade, şöyle devam etti:

“Ayrıca her yıl onaylanan 10 yerin kazısı bitmediği takdirde, yıl bitse dahi onaylı kazı yerlerinin kazı süreci bir sonraki yıl tüm liste tamamlanana kadar kazılmaya devam edilmektedir.”

KŞK’nın istatistiksel verileri doğrultusunda, askeri arşivlerde yer alan ve gömü yerlerinin tespit edilmesine imkân sunan 1974 yılı hava fotoğraflarının incelenmesinin yıllardır devam ettiğini belirten Müftüzade, şu bilgileri paylaştı:

“KKTC genelinde GKRY’nin talep ettiği yerler dahil toplam 179 bölge 330 farklı noktada incelenmiş, askeri bölgeler içerisinde 119 kazı gerçekleştirilmiş, 203 bireye ulaşılmış ve toplam 179 kişi kimliklendirilmiştir.”

Müftüzade, askeri otoritelerin genel tavrının her daim kayıp ailelerini düşünerek, KŞK’ya her konuda destek vermek olduğunun altını çizdi.

(TAK Türkçe Haber Bülteni’nden – 30.6.2025)


“Khora Kitabevi’nin kültürümüze katkısı unutulamaz…”

Ulus Irkad

Kitaplarımın çoğunu Khora Kitabevi’nde bastım. Bazen kendi paramla, bazen de onların yardımıyla… Üç kitabım bu kitabevinde basıldı. Zaman oldu kitaba ihtiyacım olduğunda, bir araştırma yapmak istediğimde bu kitabevinden kitaplar alarak kütüphanemi zenginleştirdim. 28 Haziran 2025’te bu kitabevinin bir şekilde kitap satışlarını sona erdirmesinden dolayı yazarlarına teşekkür sertifikasını almak için Kızılbaş Kilisesi’ndeydik.

 

HARVARD ÜNİVERSİTESİ VE KİTAPÇILAR…

Ne yazık ki Kıbrıs’ta sadece kitap satarak bir kitabevinin hayatını sürdürmesi oldukça güç. Sadece kitap satarak yaşayamaz insan ve kitabevleri Kuzey Kıbrıs’ta... 1994 yılında ABD’de burslu olarak 2 ay bulunmuştum. On Kıbrıslıtürk ve on da Kıbrıslırum öğretmenden müteşekkildik ve bir gün Hartford’dan (Connecticut Üniversitesi)  gözlemde bulunup oradaki üniversiteyi görmemiz için bizim grubu Boston-Cambridge’e götürmüşlerdi. Önce Kennedy Müzesi’ne, sonra da oradaki deniz hayvanları müzesine uğrayarak ABD ve dünyanın en önemli devlet adamlarını yetiştiren okuluna gittik. Meşhur Harvard Üniversitesi…

 

HARVARD’IN ETRAFINDA YÜZLERCE KİTABEVİ VARDI…

Size girişindeki kapının hemen karşısındaki duvarda Yunanistan Devlet Adamı Karamanlis’in dev portresinin asılı olduğunu yazacaktım ama bana göre bu olay o kadar da önemli değildi benim için. Benim için ne mi önemliydi? Harvard'ın etrafında yüzlerce kitabevi vardı ve Harvard öğrencileri bu kitabevlerini doldurmuştu. Buradan aldıkları kitapları sokaklarda veya kitabevlerinde okumakta, bağdaş kurmuş oldukları sokaklarda tartışmaktaydılar. İşte benim için en önemli olan olay buydu. Hala daha bu olayın etkisindeyim. Beni ABD’de en fazla etkileyen olay buydu inanın bana. Oradaki öğrencilerin kitap okumaları etki etti bana. Hala daha beynimde olan olay bu benim.

 

BİZDE BU KADAR ÜNİVERSİTE VARKEN, KİTABEVLERİ KAPANIYOR…

Ülkemizde 2000’li yıllardan sonra onlarca üniversite açıldı. Bugün onlarca üniversitenin ülkemizde varlığı konuşulmakta. Ama ülkemizde bu kadar üniversite varken bizler açılan kitabevlerinin kapandığını, etrafımızda gördüğümüz üniversite öğrencilerinin çeşitli davranışlarının etrafa zarar verdiğini, hız ve sosyal olaylar dahil, hele hele çevreye yaptıkları kirlenmeden bahsediyoruz. Ülkemizde deniz sahillerindeki çekirdek kabukları ve sigara izmaritlerinden ama bu olayın yani etrafı kirletmenin birkaç üniversitesi olan Güney Kıbrıs’ta olmadığını konuşuyoruz.

 

BİZDEKİ “ÖĞRENCİLER”…

Aklıma gelip hatırlıyorum. Harvard etrafındaki kitabevlerinde o kadar yığınla öğrenci vardı ki bir kitabevi sahibinin bu öğrencilerden yani kalabalıktan dolayı öfkelendiğini hatırlıyorum. Sokaklarda bağdaş kurmuş öğrencilerin birbirleriyle, Camus, Hegel, Descartes, Marks ve Gramsci, Baudlair, Thomas Khun, Nietzche hatta Kant gibi bilim adamı ve yazarları tartıştıkları geliyor aklıma. Kuzey Kıbrıs’ta ise genç insanların arabalarıyla “drifting” yaptıkları, deniz kenarlarında kavga edip alkolden sızdıkları geliyor aklıma…

Dün Khora’nın kapanışı ve yazarlarına teşekkür edip teşekkür sertifikalarını aldıkları bir tören yapıldı. Gözlerim rahatsız olduğu için erken ayrılmak ve karanlıkta seyehatim çok zor olacağı için sertifikamı erken saatte almak mecburiyetinde kaldım.

Khora’ya emeği geçen tüm arkadaşları kutluyorum. Nazen Şansal Hanımefendi arkadaşıma ve diğer arkadaşlara inceliklerinden ötürü teşekkür ediyorum.

 

EN BÜYÜK DİLEĞİM…

En büyük dileğimin bizdeki kitabevlerinin onbinlerce üniversiteli öğrenciye kitap satmaları, daha iyi kazanmaları ve aynen Harvard öğrencileri veya Harvard etrafındaki tartışan öğrenciler gibi  Kuzey Kıbrıs'taki kitabevlerinden kitaplar alarak kitapları tartışmalarını görmenin olduğunu belirtiyorum. Tüm Khora’ya hizmet edenlere buradan tekrar başarı dileklerim ve teşekkürlerimle…

ncelikli-sayfa-16-resm-1.jpg

 

ncelikli-sayfa-16-resm-2.jpg

oncelikli-sayfanin-en-alt-kismina-bes-sutuna-sayfa-16-khora-kitabevi-kapanis-etkinligine-katilanlarin-toplu-ani-fotografi.jpg

Bu yazı toplam 1036 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar