1. YAZARLAR

  2. Niyazi Kızılyürek

  3. “Arızalı” Cemaatler ve “Üçüncü” Toplum
Niyazi Kızılyürek

Niyazi Kızılyürek

“Arızalı” Cemaatler ve “Üçüncü” Toplum

A+A-

“İnsanlar etnik veya dinsel aidiyetlerine gönderme yapmaksızın yurttaşlık haklarını kullanamaz hale geldiklerinde, ulus bütünüyle barbarlık yoluna girmiş demektir. Minicik bir cemaatin mensubu tüm ülke ölçeğinde bir rol oynadığı sürece, insan ve yurttaş olma niteliği her şeyin önünde geliyor demektir. Bu imkansızlaştığında, yurttaşlık ve onunla birlikte insanlık fikrinde bir arıza çıkmış demektir. Bu mesele düğün Doğu Akdeniz’in istisnasız tüm bölgelerinde geçerlidir.”

Ünlü yazar Amin Maalouf böyle diyor ve büyüdüğü ülke olan Lübnan’dan bildiği önemli bir “arızadan” söz ediyor.

Bu “arıza”, yurttaşlığı sadece din ve etnisite üstünden tanımlayan ve “kendisinden” olmayanı dışlayan cemaat kimliğinden başka bir şey değildir.

Lübnan gibi Kıbrıs da Maalouf’un belirttiği “arızadan” mustariptir. Yani, Maalouf’un sözleriyle “kendi cemaatlerinin üzerine çıkamayan, cemaat mantığının yükünden kurtulamayan” ve yurttaşlığı cemaat üyeliğiyle özdeşleştiren insanların diyarıdır Kıbrıs. Böylesi bir anlayışın hüküm sürdüğü ülkelerde demokrasinin gelişmesi mümkün olmadığı gibi, etnik çatışma ve gerilimlere son vermek de neredeyse imkansızdır.

Bu durum elbette tarihin bir mirasıdır. Pre-modern dünyanın geleneksel cemaatlerinin modern dünyaya taşınmasıdır. Bir bakıma, Osmanlı Millet Sisteminin etnik milliyetçilik üzerinden günümüze sarkmasıdır.

Ülkemiz Kıbrıs’a baktığımız zaman tıpkı Lübnan gibi, yurttaşlık haklarını bütünüyle din eksenli cemaat kimliğinin belirlediğini görürüz. Kıbrıs Cumhuriyeti’nin kuruluşunda cemaat mantığı o kadar ağır basıyordu ki, yurttaşların birlikte yer aldıkları kamusal bir alan oluşmadı, ortak siyasi partiler kurulamadı, ortak eğitim sistemi olmadı. Daha doğrusu, bu türden birlikteliklerin oluşması yasaklandı. Etnik fundamentalizme varan cemaat mantığı o derece abartıldı ki, yurttaşların birbirleriyle evlenmeleri bile din değiştirme, yani bir cemaatten çıkıp diğer cemaate katılma şartına bağlandı.

Karşılıklı etkileşimin önü bütünüyle kesildi ve hayatın bütün alanlarına karşıtlık damgasını vurdu.

Kıbrıs Cumhuriyeti Anayasası’nı belirleyen bu cemaatçi esaslar, maalesef günümüzde federal devlet arayışlarına da yansıtılıyor.

İki-toplumlu, iki-bölgeli federasyonu iki ayrı vagonda yolculuk yapan insanlar kümesi (cemaatler) olarak anlayanlar çoktur. Trende herkesin birlikte olacağı bir salon, ortak bir alan -buna üçüncü alan da diyebiliriz- olsun istemiyorlar.   

Oysa günümüzün çağdaş, çoğulcu demokrasileri ve çok-kültürlü toplumları yurttaşların kültürel özelliklerini yok saymamakla beraber, bu özelliklerin ötesine geçmek zorundadırlar. Yurttaşlar, etnik ve kültürel özelliklerinden bağımsız olarak aynı kamusal alanda yer alan, devlete yurttaşlık bağıyla bağlı olan ve siyaset küresinde ortak-yarar arayışlarına katılan kimselerdir. Kamusal alan bir iletişim ve karşılıklı etkileşim alanıdır.

Oysa cemaatçi yaklaşımlar bu türden bir iletişim ve karşılıklı etkileşime kapalıdırlar.

Ne iyi ki, Kıbrıs’ta cemaatçi anlayışın dışına çıkan yurttaşların sayısı giderek artmaktadır. Dinsel ve etnik kimliklerine sımsıkı sarılmış kapalı cemaatlerin (kabilelerin) dışına taşan, siyasal kimliklerini sadece cemaat  kimliğiyle özdeşleştirmeyen çok insan vardır.

“Üçüncü Toplum” derken işte bu kesimi kast ediyoruz. Bu, iki cemaatin yerine üçüncü bir cemaat koymak değildir. İki cemaatin içinden çıkan ama aynı zamanda dışına taşan ve ortak değerlerde buluşan, karşılıklı etkileşime açık bu kesim, iki-toplumlu, iki-bölgeli federal devletin kurucu gücüdür. Çünkü çok-etnikli federal bir devletin kurulması ve yaşatılması, yurttaşların etnik kimliklerinin dışına taşması ve çok-kimlikli olabilmesiyle mümkündür. Yurttaşlar hem içinden çıktıkları topluluklara bağlılık duyacaklar, hem diğer topluluklarla istişare edebilecek konumda olacaklar, hem de iki ayrı “bizden” kendilerini aşarak “üçüncü bir biz” yaratacaklar. Bu üç alanı birden gözetmeden çok-kültürlü federal bir demokraside anayasa yapıcı özne olmak mümkün değildir.

Fakat bunu başaramadığımız sürece, kapalı cemaatlerimizde yaşayıp gitmeye ve “öteki” cemaatle kavga etmeye mahkumuz ki, etnik milliyetçilerin istediği budur...

Bu yazı toplam 3853 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar