1. YAZARLAR

  2. Serkan Soyalan

  3. Antik Roma'nın Donmuş Anıları
Serkan Soyalan

Serkan Soyalan

Antik Roma'nın Donmuş Anıları

A+A-

   Geçmişte birçok kez İtalya’nın farklı kentlerine gitmiştim ancak tarihe meraklı biri olarak hep merak ettiğim Pompeii’ye gitme şansım olmamıştı. İşte bu şansı geçtiğimiz ay denk getirince, tuttuk bu Antik Roma döneminden kalma şehrin yolunu.

   Bu antik şehir, bir zamanlar Roma İmparatorluğu’nun parlayan yıldızlarından biriyken, bir anda yok olmuş ve yüzyıllar boyunca unutulmuştu.

   Temel anlamıyla Pompeii’nin Vezüv Yanardağı’nın patlamasıyla yok olan bir şehir olduğunu söyleyebiliriz.

   Napoli üzerinden gittiğimiz Pompeii, İtalya’nın Campania bölgesindedir.

***

   Pompeii, 24 Ağustos 79 yılında Vezüv Yanardağı'nın patlaması ve iki gün süren faaliyeti sonucu, volkanik küller ve taşlar altında kalarak yok olmuştur. Patlama o kadar şiddetli olmuştur ki, Pompeii'nin yanı sıra Herculaneum ve Stabiae gibi diğer yerleşimler de bu felaketten etkilenmiştir.

   Patlama sonucu oluşan sıcak ve zehirli gazlar, şehri ve sakinlerini hızla etkisi altına almıştır.

*** 

   Vezüv'ün korkunç patlamasının ardından yaklaşık 1700 yıl boyunca kayıp durumda olan kentin, 1748 yılında yeniden keşfedilmesi bir rastlantı sonucunda olur.

   O zamandan beri yapılan kazılar, şehre ait pek çok bilgiyi gün yüzüne çıkararak Roma İmparatorluğu'nun kentlerindeki yaşama ait bilgilere ulaşılmasını sağladı.

***

   Kentin tarihine baktığımızda genişlemesinin MÖ 450 yılında Cumae Savaşı’nın ardından Yunanlılar tarafından başlatıldığını görmekteyiz.

   Bölgedeki ilk yerleşimler, Oskanların bölgede beş köy kurduğu MÖ 8. yüzyıla kadar uzanmaktadır.

   Yunanlıların MÖ 740 yılında bölgeye gelmesiyle Pompeii Helen dünyasının bir parçası haline gelmiş ve Dor Tapınağı gibi önemli yapılar inşa edilmiştir. Şehir o dönemlerde aynı zamanda Yunan ve Fenikeli denizciler için güvenli bir liman görevi görmüştür.

   MÖ 6. yüzyılın başlarında yerleşim tek bir topluluk haline gelmiş, müstahkem bir sura ve küçük bir limana sahip olmuştur.

***

   Romalıların müttefiki olan Samnitler MÖ 424 civarında şehri fethetmiş ve Roma gelenek ve göreneklerini de beraberlerinde getirmişlerdir. Samnitler tarafından yönetilmesine rağmen şehir Roma'ya sadık kaldı ve genişlemeye devam etti. MÖ 4. yüzyılın sonlarında şehir surları güçlendirilmiş ve şehrin sokak planı daha düzenli hale getirilmiştir.

   Roma döneminde Pompeii, Campania'da Sosyal Savaşlar sırasında Roma'ya karşı ayaklanan kentlerden biriydi. MÖ 89 yılında şehir, stratejik açıdan savunmasız Porta Ercolano'nun duvarlarındaki binlerce balista atışının çarpma kraterlerinden de anlaşılacağı üzere Sulla ve topçuları tarafından kuşatılmıştır.

   Sosyal Birlik'in savaşta sertleşmiş birlikleri Romalılara direnmede yardımcı olsa da, Pompei nihayetinde teslim olmak zorunda kaldı ve Colonia Cornelia Veneria Pompeianorum adında bir Roma kolonisi haline geldi.

   Sulla'nın gazilerinin çoğuna şehir içinde ve çevresinde arazi ve mülk verilirken, Roma'ya karşı çıkanlar mülklerini kaybetti. Yakınlarda birçok çiftlik ve villa inşa edildi ve Pompeii Amfitiyatrosu ve Odeon gibi kamu binaları inşa edildi ya da yenilendi.

   Augustus döneminde Eumachia Binası, Augustus Tapınağı ve Macellum gibi yeni kamu binaları eklenmiştir.

***

   MS 59'da amfitiyatroda şiddetli bir ayaklanma olmuş ve MS 62'de de şiddetli bir deprem kentte önemli hasara yol açmış.

***

   MS 79 yılında Vezüv Yanardağı'nın patlaması Pompeii de dahil olmak üzere birçok şehri etkileyen yıkıcı bir olaydı. Patlama iki gün sürmüş ve iki aşamadan oluşmuştur.

   İlk aşama, yaklaşık 18 saat süren ve kent sakinlerinin çoğunun kaçmasına izin veren bir ponza yağmuruydu. Ancak ikinci aşama, yapıları yıkan, kalan nüfusu yakan veya boğan ve manzarayı değiştiren yüksek hızlı, yoğun ve kavurucu kül bulutları olan piroklastik akışlardan oluşuyordu.    

***

   Amfitiyatro ayaklanması, iç karışıklıklar ve MS 62’deki büyük deprem şehri oldukça sarsmış olmasına rağmen, MS 79'daki Vezüv patlaması, Pompeii’yi tarihin tozlu sayfalarına gömmüştür.

   2010'da yapılan bir araştırma, patlamadan etkilenenlerin ana ölüm nedeninin kül boğulmasından ziyade sıcaklık olduğunu ortaya koymuştur. 

***

   Pompeii'nin yeniden keşfi ve kazıları 16. yüzyılda mimar Domenico Fontana'nın bir su kemeri inşa ederken resim ve yazıtlarla kaplı antik duvarlara rastlamasıyla başlamıştır. Ancak, Rei Publicae Pompeianorum’dan bahseden bir yazıtın bulunduğu 1763 yılına kadar resmi olarak Pompeii olarak tanımlanmamıştır.

   Yüzyıllar boyunca, aralarında Karl Weber ve Franscisco la Vega'nın da bulunduğu çeşitli kişi ve gruplar kazıların sorumluluğunu üstlendi.

***

   Volkanik küllerin altında kalan bu antik kentin, büyük ölçüde korunduğunu söylerken, UNESCO tarafından Dünya Mirası Listesi’nde yer aldığını da vurgulamalıyız.

   Şehrin içini adımlarken gördüğümüz kalıntılar, antik Roma mimarisi, günlük yaşam eşyaları ve hatta insanların son anlarını yansıtan kalıplarıyla dikkat çekmektedir. Bu sayede, Pompeii, arkeologlar ve tarihçiler için önemli bir araştırma alanı olmuştur.

***

   1863 yılında Giuseppe Fiorelli, çürümüş cesetlerin bıraktığı boşluklara alçı enjekte etme tekniğini uygulayarak kurbanların alçı kalıplarının oluşturulmasını sağladı. Bu teknik, bugün hâlâ ziyaretçilerin en çok etkilendiği unsurlar arasında yer alıyor.

   Finansman yetersizliği ve kalıntıları daha derinlere gömen patlamalar gibi çeşitli zorluklara rağmen, kazılar antik kent ve tarihi hakkında daha fazla şey ortaya çıkarmaya devam ediyor.

   UNESCO Dünya Mirası Listesi'nde yer alan Pompeii, Roma mimarisi, günlük yaşam izleri ve dramatik kalıplarıyla adeta zamanın donduğu bir kent görünümünde. Her bir sokakta adım attığınızda, tarihin içinde yaşıyormuş gibi hissediyorsunuz.

***

   Şehri adımlarken Roma dönemine ait sokak düzenini, kamu binalarını, villaları, fırınları, dükkanları ve hatta grafitilerle dolu duvarları görebiliyorsunuz. Bazı evlerde mozaikler ve freskler hâlâ renklerini koruyor.

   Şehrin dört bir yanına dağılmış kurban kalıpları, antik yaşamın dramatik sonunu gözler önüne seriyor.

   İngiliz yazar Edward Bulwer-Lytton tarafından 1834 yılında kaleme alınan “The Last Days of Pompeii”, Pompeii'nin son günlerini dramatik ve duygusal bir dille anlatıyor. Bu roman, hem popüler edebiyatı hem de tiyatro ve sinema dünyasını derinden etkilemiştir.

   Bir cümleyle özetleyecek olursak; Pompeii yalnızca bir arkeolojik alan değil, aynı zamanda geçmişin insanlarına duyulan derin bir saygı ve merakla şekillenen, zamana karşı direnmiş bir hikâyedir.

pompeii-1.jpeg

pompeii-3.jpeg

pompeii-2.jpeg

Bu yazı toplam 1984 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar