1. YAZARLAR

  2. Serhat İncirli

  3. 19 Ekim 2025 sonrası ve  hepimizin umudu yeni dönem!
Serhat İncirli

Serhat İncirli

19 Ekim 2025 sonrası ve  hepimizin umudu yeni dönem!

A+A-

Liyakat İlkesi…
Yönetim Biliminin veya Kamu Yönetimi’nin olmazsa olmaz temel direği…

-*-*-

Liyakat İlkesi, sadece her hangi bir yöneticinin, oturduğu koltuğu veya atandığı – getirildiği – seçildiği makamı doldurabilme yeteneği olarak algılanmamalı…

-*-*-

Liyakat İlkesi, çok geniş kapsamlı bir yönetim bilimi “olmazsa olmazıdır…”

-*-*-

Çok basit örneklerle açıklamak gerekirse; günümüz Türkiye’sinde, öyle veya böyle, diplomalı veya diplomasız, laik ya da değil, doğru ya da eğri, uzun veya kısa; “siyasi anlamda çok başarılı olmuş” bir Tayyip Erdoğan bulunuyor…

-*-*-

Her girdiği seçimi “öyle veya böyle” kazanan biri…

-*-*-

Başarılı mı değil mi meselesi, içinden çıkılamayacak genişlikte – büyüklükte bir tartışma harmanı!

-*-*-

Ancak liyakat açısından bakacak ve Rauf Raif Denktaş dönemi ile de “benzeştirirsek”; çok ciddi anlamda “başarısız” olduğu ortaya çıkar!

-*-*-

Nasıl mı?
Bir kere Liyakat İlkesi, hiçbir yöneticiye, 8 hadi bilemediniz 10 yıldan fazla koltuk bırakılmasına kesinlikle izin vermez!
Çünkü bir lider veya bir başkan, 8 yıldan – ya da iki seçim döneminden uzun süre aynı makamda kalırsa, o makamın sahibi olduğunu sanmaya başlar; bunu özümser ve haliyle demokrasi iğfal edilerek, kişi diktatörleşir!
Çöküş kaçınılmaz olur… 

-*-*-

Diktatörleşen kişi, kendisinden sonra gelebilecek isimler yetişmesine de engel olmaya başlar; etrafındaki kadroyu da ‘yerine geçebilecek’ güçlü isimlerden temizlemeye çalışır…

-*-*-

Denktaş da bunu yaptı; Erdoğan da bunu yapıyor…

-*-*-

Kendi isimleri yukarıya doğru çıktıkça; yani bir ağaç gibi düşünün; bu ağaç büyüdükçe; etrafta ot bile çıkmamaya başlar!
Çünkü bu ağaç, tehlikeli bir şekilde salgıladığı bir çeşit “sakız” ile etrafta değil başka ağaç büyümesine; ot dürümesine bile izin vermez!

-*-*-

Türkiye şu anda bu kaosu yaşıyor… 
Erdoğan sonrası?

-*-*-

Bir yığın isim ortada dolaşıyor…
Mesela son birkaç gündür Hakan Fidan ve İbrahim Kalın isimleri…
Veya damatlardan biri…

-*-*-

Bazı gazeteler Kalın’ı öve öve bitiremiyor; Hakan Fidan’ın adını “diplomasız”lar arasına koyuyor; bazıları ise Fidan’ı göklere sığdıramıyor!

-*-*-

Kalın ve Fidan arasındaki; “Erdoğan sonrası dönem”le alakalı çekişme; normal ve demokratik bir atmosferde yaşanmıyor…
Haliyle, kısa keselim; Erdoğan sonrası AKP’sinin geleceği, bu kadar zamandır çok sağlam görünüyor olmasına karşın, balonun artık hava kaybettiği ve ya yavaş yavaş ya da ani bir infilakla söneceği görüntüsü vermektedir…

-*-*-

Türkiye’de Erdoğan veya sonrası ile alakalı “Amerikan emperyalizmi” kaynaklı baskı ya da müdahalelerden söz edebilecek bir kapasitede değilim…

-*-*-

Ancak ülkemizden söz edecek olursak; buralarda “Türkiye emperyalizminin” veya abartmadan söyleyecek olursak “Türkiye etkisinin” devamı adına – kontrol edilebilir kitleler için öngörülen “liderler”; zayıf olmalıdır…
Türkiye son beş yılda Kıbrıs’ta saçma bir dış siyaseti destekledi ve yalınızlaştıkça yalınızlaştı!
İçte ise her türlü rüşvet ve komisyonun döndüğü kirli bir sisteme izin vermenin ötesinde, bundan payını alır kişiler belirledi!

-*-*-

Gelin önce Ulusal birlik Partisi’ne yani kısaca UBP’ye bakalım… 
Derviş Eroğlu sonrası Hüseyin Özgürgün’le de devam eden bir “ağırlık” söz konusuydu…
Eroğlu Saray’a gitti…
Özgürgün bana göre kesinlikle planlı bir şekilde – partiyi zayıflatmak ve daha kolay yönetebilmek için götürüldü…
Akabinde “bir takım garip davranışları” nedeniyle çok iyi bir insan olsa bile sürekli dalga geçilen, sürekli gülünen bir Ersin Tatar genel başkan ve başbakan yapıldı…

-*-*-

Daha da ileri gidildi; “liderlik kapasitesi, bilgisi, görgüsü” kısacası “cumhurbaşkanlığı adına liyakat sıkıntılı” olduğundan herkes emindi ama cumhurbaşkanı da seçtirildi!

-*-*-

Neden?
Her şey çok daha kontrol altına alınabilsin diye!

-*-*-

Bu dönemde, propaganda ekiplerine“… hükümet eleştirilsin ama kimse Türkiye’ye laf etmeyecek” mesajları verildi...

-*-*-

UBP’den bir örnek daha!
Faiz Sucuoğlu, demokratik yapıyla bağlantılı olarak belki de parti tarihinin en güçlü oy oranı ile genel başkan seçildi ve bizzat Fuat Oktay adlı Türkiyeli “yetkili” tarafından görevden alındı!
Bu apaçık bir gerçektir!

-*-*-

Faiz Sucuoğlu, Türkiye düşmanı mıydı?
Haşaaa!
Peki neden Sucuoğlu istenmedi?
Çünkü Sucuoğlu, Eroğlu ve Özgürgün gibi olabilirdi; hatta aldığı oy oranı nedeniyle onlardan bile daha güçlü olacaktı.
Diklenebilirdi!

-*-*-

Demokrat Parti’den (DP) de örnek verebiliriz…
Serdar Denktaş, partinin kurucularından ve çok uzun süre başkanlık yapan biri olarak; tüm DP üzerinde mutlak hakimdi…
Kendi şahsi rızası – kararı – iradesi olmasaydı, ölene kadar DP genel başkanıydı…

-*-*-

Partiden ayrıldığı anda; yerine geçen Fikri Ataoğlu da anında Fuat Oktay ve haliyle Türkiye’nin KKTC’den faydalanma ekiplerince kontrol mekanizması çerisine dahil edildiği günden itibaren bu partinin oy oranının baraj görmeyeceği iddiaları da ortaya çıktı!

-*-*-

Fikri Ataoğlu ya da mesela Ünal Üstel; hepimizin çok sevdiği arkadaşlarımız olabilirler…
Ama her ikisi de partideki güçlerini “liyakata” değil; çok ağır çıkar ilişkilerine ve bu çıkar ilişkilerindeki yine çok ağır Türkiye desteğine borçludur…

-*-*-

Kısacası sevgili KKTC yurttaşları… 
Ermenistan – Azerbaycan; Ukrayna – Rusya ve İsrail – Gazze meseleleri de konuya dahil edilerek düşüneceksek; Kıbrıs Cumhuriyeti’nin ya da Rum tarafının, hiç hak etmediği halde son beş yılda elde ettiği büyük avantajı da göz ardı etmeksizin; Kıbrıs sorununda mutlaka ve mutlaka bir çözüme ulaşmak zorundayız… 

-*-*-

Bunu yapmak için de; genelde bölge, özelde Türkiye ve Kıbrıslı Türk toplumunun çıkarları adına; gerçekten son derece ağır seviyede liyakatsiz yönetimin değiştirilmesi kaçınılmazdır…

-*-*-

Bu konuda Tufan Erhürman ve arkadaşları – yani 19 Ekim 2025 sonrası oluşacak yeni dönem; KKTC’nin – Kuzey Kıbrıs’ın – Kıbrıs Türkü’nün – Kıbrıslı Türklerin veya şöyle söyleyeyim; “hepimizin” umududur… 

528873900-10162333230276137-3501253523020635045-n.jpg

Bu yazı toplam 2189 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar