1. YAZARLAR

  2. Ferdi Sabit Soyer

  3. Sayıştay Genelgesi ve Sorgu...
Ferdi Sabit Soyer

Ferdi Sabit Soyer

Sayıştay Genelgesi ve Sorgu...

A+A-

Sayıştay'ın meşhur "Göç Yasası" kapsamında, özellikle işçilerin toplu sözleşme hakları ile elde ettiklerinin ödenmesinin, yasaya uygun olmadığına dönük yayınladığı "Genelge" üzerine,  yoğun bir tartışma başlamıştır.

Bu konuda herkesi ama ayrıca Sayıştay'ı da sorgulamak  lazımdır. Bu makalemde bunu yapmaya çalışacağım.

İlk baştan yazalım.

Buna tepki gösteren sendikalar ve işçiler yüzde yüz haklıdır.

Bu "genelge" Anayasal demokratik haklara aykırıdır. Ayrıca Sayıştay'ın da kendini bir yönetim organı yerine koyarak, tek bir olaydan ve noktadan hareketle, her tarafa, bunlar ödenemez diye genelge yollaması da bence uygun değildir.

Çünkü Sayıştay bir yönetim organı değildir.

Üstelik bu genelgesinde bugüne kadar yapılan ödemeleri de geri talep etmediğine göre, bunda da mantığının, "ödenen ödendi, şimdi geri talep, sosyal problemi daha da artırır" olduğu sonucunu çıkartıyorum.
Bu sorumlulukla da  hareket edildiğinin göstergesidir...
Ama sorduğum ikinci soru şudur.

Bu sorumlulukla hareket eden Sayıştay'ın, bu sorunun çözümü yönünde  hareket hattı ne olmalı idi?
Bu sorumluluk duygusu ile hareket ettiğine göre, bence,  hemen ilgili Bakanlıklara ve Başbakan' bu tespitini bir rapor ile yollamalı idi.

Hükümetin önüne bunu koymalı ve bunun yasal bir anomali olduğu tespiti ile  bunun derhal giderilmesi için gerekenin yapılması talebini yapmalı idi.

Çünkü, eğer bunun bir yolsuzluk veya haksız bir ödeme olduğu tespitinde idiyse, bu paraların derhal geri ödenmesini ve uygulayanların da suç işlediğini ifade edip, tüm siyasi makamları yargıya sevk etmesi gerekirdi...

Bu raporuna karşın, eğer Hükümet duyarsız ise gerekeni derhal yapmalı idi.
Çünkü bu bir yolsuzluk değil, bir yasanın uygulanmasında ortaya çıkan bir uygulamaya dönük, farklı bir yorumun yol açtığı  bir sorundu bu...
Bu bağlamda ise bu ancak, bir  yasal düzenleme ile giderilebilir.
Gerçek budur.

Böylece yürütme ve yasa yapıcı, yani Meclis'te bunu sorun olarak görüp, yasayı değiştirecekti.  Ya da diyecekti ki bu yasa ve yorum doğrudur,  dolayısı ile 2011' den sonra işe girenler bundan yararlanamaz.

Böylece kamuoyu önünde ak koyun, kara koyun ortaya çıkacak ve bunun siyasetin o esas alanında ele alınması çözülmesi gerçekleşecekti.

GÖÇ YASASI

Şimdi bu yasa  ve bu yasanın çıkışının dayandığı ana mantığa bakalım. Çünkü artık bunun bu ülkeye sıkıntıdan başka bir şey getirmediği her gün yaşanmaktadır. Söz konusu yasanın  dayandığı iki nokta vardır.

Biri, 2011 sonrası kamuda işe girenin, düşük maaşla işe başlaması. Diğeri ise 2011 sonrası işe girenlerin toplu sözleşme ile kazanılan veya yasal olarak çalışanın almaya hak kazandığı ödeneklerin, 13 .maaş dışında ödenmemesi.

Bunu çıkartanların esas mantığı ne idi?

Devlete cazibeyi azaltmak! Özel sektöre ilgiyi artırmak.

Şimdi Allah aşkına biri çıksın ve bana bu mantığa dayalı hazırlanan bu yasanın, o günden bu güne, bu mantığa dönük işe yardığını söylesin. Var mı böyle bir babayiğit. Yoktur.
Şimdi garip olan ne biliyor musunuz? Bu yasayı o zaman bu mantıkla çıkartanların da şimdi suskun olması.

Bakın onca  gürültü patırtı.
Sendikalar 2 Eylül'de açlık grevi yapacaklarını açıklıyorlar.
Çalışma Bakanı çıkıp "haklıdır sendikalar, bunun için yasa değişikliği hazırlığı var bunu Meclis'e sevk edeceğiz" diyor.

Bunlar olurken, bu yasa çıkarken  Başbakan, Bakan ve CB  olanlar,  bu yasayı hayişkar olarak savunan ve bununla övünen, örneğin Sunat Atun , Ersin Tatar, Hüseyin Özgürgün yani UBP sözcüleri şimdi  tek kelam ediyor mu?

"Hade siz de, bu yasa doğrudur, bu eleştiri ve söylemlerde haksızsınız" diyor mu?
Peki, Meclis'e bunun değişimi için yasa önerisi sunacağını açıklıyor Çalışma Bakanı. UBP, Sunat Atun, Ersin Tatar, Hüseyin Özgürgün bunu destek olacaklarını söylediler mi?

Allah aşkına bu yasa etrafında oluşan bu tartışmalara dair tek kelam ettiler mi? Ve Ne hal, ne hal...
Bunu onlara  soran birini de görmedim, duymadım. Ne basından, ne siyasetten, ne de sendikal dünyadan.

Şimdi herkes vur abalıya CTP'ye saldırmakla  meşgul.
Bunu yapanlarda sindi kaldı.

Bırakın günah çıkartmayı ya da sorgulamayı yahu, bu değişiklik olsun mu , olmasın  mı? Bu Meclise gelmeli mi? Geldiğinde de ne yapacaklar? Bu yasayı yapanlar....
Yasayı yapan UBP ,Ersin Tatar, Sunat Atun, bunu hazırlayanlar, çıkması için teşvik edenler, şimdi çıksın ve desin ki bakın bu yasa ile devlet cazibesini yitirdi ve işsiz gençler artık devlete değil de özel sektöre giriyorlar ..

Ne gezer? Aksine bugün hala, hem de 5 münhale yüzlerce, binlerce işsiz kişi başvuruyor.
Ne toplumuz ama? Bu mantığa bağlı bu yasaya tepki gösteriyoruz, ama bu mantığın işlemez olduğunu ve işe yaramadığının da  her güne yaşadığımız olaylarla ortaya çıkmasına dönük de ses vermiyoruz.
Unutmayın, daha bir müddet evvel, Limasol Türk Bankası, devlet münhaline katıldıkları ortaya çıktı diye, çalışanlarını kapı önüne koymuştu.Hem de özel sektördeki banka.Bu işsizlik şartlarında insanlar bunu göze aldı.Düşük ücrete karşın. Neden?

İKİNCİ YAN, TOPLU Sözleşme…

Ancak bu yasanın içine o dönem resmen demokratik değerlere ve emeğin değerlerine düşmanlık çerçevesinde de bir düzenleme ustaca yerleştirildi.

Toplu Sözleşme düzenini darbelemek için, 13. maaş dışındaki tüm kazanılmış hakların ve ödemelerin durdurulması hükmü de yazıldı.

Bu açıkça sendikal haklara dönük duyulan öfkenin sonucu idi.
Ama ilginçtir, bu yasayı bu şekli ile çıkartan UBP, bu gün Sayıştay'ın yanlış dediği tüm ödemeleri de, bu yasanın bu hükmüne karşın, gerek devlette, gerekse de kamu kuruluşlarında ve belediyelerde çalışan ve 2011 sonrası işe girenlere ödedi.
Neden?

Çünkü  2011' de ve sonrasında pek çok insanı UBP hükümeti işe aldı. Meşhur kurultaylarda vardı. Bu yüzden kendi aldıklarına bu hakları kesmek tepkiyi büyüyecekti. Bunun üzerine ödemeye devam ettiler.

Ne acıdır ki o dönem Meclis'te ve dışında bu yana yani toplu sözleşme düzenine vurulan bu darbeye dönük olarak da tepki verenlere karşın özellikle bazı sendikalar  bu yöne hiç tepki göstermedi.
Ama Meclis'te buna  tepki gösterenlerin ise  "Bıyıklılar" , eski modeller, diye aşağılanmaya çalışılmasını da keyifle seyrettiler. İtibarsızlaştırma işine bazıları destek de oldu. Çünkü paralar  alınırdı ya. Tamam sayıldı her şey.

Ancak, 2011 yılından sonra işe giren bir işçinin, Mağusa Belediye'sinden ayrılması üzerine, ödenmesine dair dosyası, 2014 içinde Sayıştay'a gidince, Sayıştay bu incelemeyi yaptı ve bunların ödenemeyeceğine hükmetti ve meşhur genelgesini 2 Temmuz itibarı ile  yayınladı.

SAYIŞTAY'IN da SORGULANMASI...

İlginçtir, bugün bu sonuca ulaşan ayni Sayıştay, 2011, 2012 ve 2013 Devlet Bütçelerini de yıl sonu itibarı ile incelemiş ve bunlara da uygunluk raporu vermiştir.
Şimdi sormak lazımdır.

2014 yılı 2 Temmuz'unda, 2011 sonrası işe giren, Mağusa Belediye'sinden bir işçinin işten ayrılması üzerine, dosyasında inceleme yapan ve 13. maaş dışında ne tazminat, ne aile yardımı ve diğer toplu sözleşmeden doğan hakların ödenemeyeceğine hükmeden Sayıştay, neden bütün bunların, öğretmenlerin ders hazırlık ödeneği dahil,  devlette 2011' den sonra işe giren tüm işçilere ödendiği ve bu gün ödenmez diye hükmettiği tüm bu  ödenmelerinin yapıldığı;  2011, 2012, 2013 Devlet Bütçesi  uygulama sonuçlarına uygunluk belgesi verdi?

Ayni şekilde, bunları ödeyen tüm kamu kuruluşlarının, TÜK gibi ve Belediyelerinde Bütçelerini niye onayladı?

Eğer bu gözden kaçmışsa, vay halimize. Eğer bu hükümetlere göre ise, bu kez,vay vay halimize.
Eğer bu inceleme ki kuruşuna kadar, ödemelerin yasal uygunluğu incelenir, bu zamanında yapılmış olsaydı, bu gün bu bela yaşanmaz ve yasal düzenleme çoktan yapılırdı.
Bu yüzden şimdi sendikalara, Hükümete ve Meclis'e büyük görev düşüyor.

Bu yasa değişikliği gündeme girmeli ve bu haksız ve mantıksız durum düzeltilmelidir. Çünkü bu en temel demokratik hakka, özellikle Toplu Sözleşme hakkının darbelenmesine dönüktür.
Bu ivedilikle ele alınmalıdır.

Ayrıca düşük ücret meselesi de uygun zamanlama ve düzenleme, üstelik kaynak da yaratılarak ele alınmalıdır. Bunun için Türkiye'den kaynak isteyecek olanı da artık ben hiç dikkate almam.
Sendikaların şimdi gösterdikleri tepki de haklıdırlar. Bu tepkileri ve girişimlerle konunun değişimine dönük, önemli bir gelişme sağladılar.

Ama eğer bu ülkenin Çalışma Bakanı, şimdi buna yanlış diyor ve çalışanlara da açıktan hak veriyor ve yasa değişikliği için gerekeni yapacağını açıktan ifade ediyorsa. Sendikalara da bunun önemli bir gelişme olduğunu işaret etmek ve gerekenin hemen yapılması talebi ile birlikte, kendi katkılarının oluşturduğu  bu ortamın da değerini vermelidirler.

İşte şimdi görev, bunun bir an evvel gerçekleşmesinin ortamını sağlamaktır.
Eğer niyet, bu adımı atmak niyeti belirtenleri de dövmek ve bugün hala bunu çıkartanların , bu yasa değişikliği karşısındaki suskunluklarını da görmemek ise, bu gerçekten çok zarar verecektir demokratik yaşama.

Çünkü dün bu adımı atanların hala gizli ajandaları vardır. Bunu da görerek,gelişmeler okunmalıdır.
Eğer bunu değiştirme niyeti açıklayanları dövmek öne çıkarsa , bilinsin ki bu ülkenin siyasetinde saçları ağaran biri olarak,  bu değişimin oluşmaması için, bu yasayı çıkartanlara  çok uygun şartlar oluşturulur.

Sendikal hareket görevini laiki ile yaptı. Şimdi  bunun yasal değişiminin oluşması için , görüşme ve girişim yapma zamanıdır. Zaman verdik, bekledik anlayışı doğru değildir. Derhal, başta hükümet olmak üzere, tüm siyasi partilere gidilmeli ve Meclis açılır açılmaz,  bunun gündeme gelmesi ve değişmesi için gereken yapılmalıdır.

Bu yazı toplam 2654 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar