1. YAZARLAR

  2. Sevgül Uludağ

  3. Osman Mustafa, Atalassa’da bombardımanda öldü, toplu mezara gömüldü… Bir fotoğrafı bile yok… 1
Sevgül Uludağ

Sevgül Uludağ

0090 542853 8436/00357 99 966518

Osman Mustafa, Atalassa’da bombardımanda öldü, toplu mezara gömüldü… Bir fotoğrafı bile yok… 1

A+A-

1974’te Türk savaş uçaklarının Atalassa Psikiyatri Hastanesi’ni bombardımanında ölen üç Kıbrıslıtürk’ten biri olan Osman Mustafa’nın kızkardeşi, Evdimli Özay Sert anlatıyor…

 

“Denktaş Bey, “Henüz bir şey yok” dediydi ilk, “henüz bir ipucu yoktur ama ileriki zamanlarda ne olur? Bilemem” dedi. Öyle kaldı…

Sonra işte annem hep ağlardı, “Benim bir evladım daha var, bombalandı, öldü mü? Öldürdüler mi? Nasıl bir ölümle karşılaştı?” Hep ağlardı yani bir mezarı yok diye… Annem her gün ağlardı, siyah elbise giyerdi: ‘İki evlat kaybettim… İçim da öyledir, dışım da öyle olsun’ derdi…”

 

“Hani küçük kardeşim İbrahim’in yeri oldu, o da hastanede yattı, ona da 21 sene annem, evde biz kucağımızda baktık. O da aynı şeyden… Eskiden imkanlar yoktu diye bu havale geçirmeden dolayı o da, benim küçüğüm da hasta olduydu. Ona da doktorlar yanlış iğne yaptıydı, bütün görme, konuşma duyusunu hep kaybettiydi… Ancak onu biz kendimiz yedirirdik, onarırdık, her ihtiyacını görürdük biz. 21 yaşında rahmetlik olduydu İbrahim kardeşimiz… Lefkoşa mezarlığına defnettik biz onu. Türbesi da yapılmıştır, gidip ziyaret ederik her zaman…”

 

 “Ama Osmanımız’ın bir mezarı yok… Ben her zaman okuttuğumda, mevlitlerini, yasinlerini, okuturum, bağışlarım… Ama şimdi böyle duyduk diye, acımız tekrar yenilendi… Çünkü annem çok isterdi… Ve mümkünsa, bilmiyorum artık, bulunduktan sonra, annemin yanında bir boş yer vardır, oraya defnetmek isterim ki annem huzurlu olsun… Annem Çatalköy’de defnedilmiştir, babamla ikisi yatır, yakın yakın… Bir yıl arayla gittiler…”

 

“Osman, ufaktım, herhalde beş-altı yaşlarındaydım ben… Hatırlıyorum, hep böyle rahatsız olduğu dönemlerini da biliyorum. Doktora götürürlerdi, hapı vardı, hapını verirlerdi… Onu aldığı sürece, hiç kimseye bir zararı yoktu, zararsız bir kişiydi. Ama bizim toplumumuz biraz böyle hasta insanlara takılıp incitirdi, taciz ederlerdi…  Babam da bundan dolayı çok büyük üzüntü içindeydi. İşte onun için hastaneye götürüldü, hem düzenli haplarını kullansın diye… Çocuk felci ve havale, yüksek ateşten böyle olduydu… Ama mesela o haplarını kullandığı sürece tamamdı. Annem mesela bir şey verirdi, “Bunu nenene götür” derdi, nenemi bulmadan kimseye vermezdi…”

 

Atalassa Psikiyatri Hastanesi 1974’te Türk savaş uçakları tarafından bombalandığında, hastanede bulunan hastalardan 31 kişi ölmüştü… Bunlardan üçü Kıbrıslıtürk, 28î ise Kıbrıslırum hastalardı…

Bu üç Kıbrıslıtürk hasta kimdi?

Bunlardan birisi “Çakır Ali” diye bilinen Matyatlı Ali Hüseyin Şakir’di… Onun yakın akrabalarından Hüseyin Güneşlier’i bulmuştuk – ya da o bizi bulmuştu… Onunla ve kardeşiyle birlikte Kıbrıs Cumhuriyeti İnsani İşler Komiseri Fotis Fotiu’yu ziyaret etmiştik, Hüseyin Güneşlier ve kardeşi, bombardımanda ölen ve hastane avlusunda bir toplu mezara gömülen büyük dayıları için DNA örneği vermişlerdi…

Atalassa Psikiyatri Hastanesi avlusunda bir süreden beridir kazılar devam ediyor ve bombardımanda ölen Kıbrıslıtürk ve Kıbrıslırumlar’ın gömülü olduğu toplu mezardan kalıntılar çıkarılıyor. Bu kazıyı Sayın Fotis Fotiu’nun başkanlık ettiği İnsani İşler Komiserliği yürütüyor. Bu yüzden buraya gömüldüğü bilinen üç Kıbrıslıtürk’ün ailelerini bulup DNA örnekleri vermelerini rica etmek, benim için önemliydi… Çünkü aksi halde bulunan kalıntılar, isimsiz cisimsiz biçimde bir laboratuvar köşesinde kalıverecekti… İnsanımız böyle bir muameleyi hak etmediği için bu aileleri bulmak için uğraş veriyorum bir süreden beridir…  Ailelerden birisini bulmuştum ama  Atalassa Psikiyatri Hastanesi bombardımanında ölen diğer iki Kıbrıslıtürk kimlerdi? Aileleri neredeydi?

Bombardımanda ölen ikinci Kıbrıslıtürk’ün Evdimli Osman Mustafa olduğunu öğrendiğim zaman önce değerli arkadaşımız Ömer Kalyoncu’yu arayarak kiminle konuşabileceğimi sormuştum… Ünal Fındık arkadaşımıza ulaşmıştım – onun kaynanası Evdimli’ydi ve konuşmamızdan birkaç saat sonra bana Osman Mustafa’nın ailesini bulmuş olduğu müjdesini verdi... Hemen verdiği telefonu aradım… Karşımda Osman Mustafa’nın sevgili kızkardeşi Özay Sert vardı…

Özay Sert ve kızkardeşleri, kardeşleri Osman Mustafa’ya ilişkin bu gelişmeleri duyduklarında heyecanlanmışlardı.

Onunla ve kızkardeşleri Fatma Haskasap ve Zalihe Derelizade’yle 27 Kasım 2017 Pazartesi sabahı Kermiya barikatında buluştuk… Birlikte Genetik Enstitüsü’ne gittik. Burada bizi Enstitü’nün Başkanı Sayın Karioğlu karşıladı…

Sessiz bir konferans odasında bir aile ağacı çıkarıldı Osman Mustafa için, kızkardeşleri tarafından…

Anne adı: Meryem
Baba adı: Mustafa
Kardeşleri:
Nazife Akgüçlü
Salih Soyuarap
Ahmet Soyuarap
Zalihe Derelizade
Fatma Haskasap
Özay İbramiye Sert
Vefat eden kardeş:
İbrahim Soyuarap…

Sonra DNA örneklerini verdiler Fatma, Zalihe ve Özay hanımlar…

Önümüzdeki günlerde Avustralya’ya gidecek olan Fatma ve Özay hanımlar, burada bulunan erkek kardeşleri Mustafa Soyuarap’tan yanak içinden küçük bir diş fırçasına benzeyen bir çubukla nasıl DNA örneği alacaklarını öğrendiler… Böylece üç kızkardeş ve bir erkek kardeşten DNA örneği alınmış olacaktı… Toplu mezardaki kazılar tamamlandığında ve DNA testlerine geçildiği zaman böylece Osman Mustafa için akrabalarından DNA profilleri, ilgili veri tabanında bulunacaktı ki DNA testleriyle kimliklendirme yapılabilsin…

Sayın Karioğlu sabırla tüm sorularımızı yanıtladı…

Sonra oradan ayrılıp birer kahve içmek için Alfamega’nın kafeteryasına gittik. Kahvelerimizi içtik, kurabiyelerimizi ve Fatma Hanım’ın kendi elleriyle yaptığı nefis pilavunalarımızı yedik – Fatma Hanım, pilavunaya koyduğu peyniri de kendisi yapmıştı… Kırk yıllık dostlar gibi sohbet ettik, sonra da güzel bir röportaj yaptık… Özay Sert hanım, inanılmaz bir akıcılıkla tüm sorularımızı yanıtladı… Yepyeni, sevgi dolu arkadaşlar edinmiştim böylece… Osman Mustafa’nın hayat hikayesini ararken, onun sevgi dolu, harika kızkardeşlerini bulmuştum…

Atalassa Psikiyatri Hastanesi’nde 20 Temmuz 1974’te Türk savaş uçaklarının bombardımanı esnasında ölen ve hastane avlusundaki toplu mezara iki diğer Kıbrıslıtürk hasta ve 28 Kıbrıslırum hastayla birlikte gömülen Evdimli Osman Mustafa’dan geriye bir fotoğraf bile kalmadı ama sevgi dolu ailesi onu bulmayı, annelerinin yanına defnetmeyi çok istiyor… Osman Mustafa’nın kızkardeşi Özay Sert’le röportajımız şöyle:

 

SORU: Özay Sert… İbramiye… Çok değişik bir isim kimliğinizde yazan İbramiye… Kim koyduydu bu ismi size?
ÖZAY SERT:
Bu ismin bir hikayesi var… Dedik ya Bayram Çelik yeğenimizdir, Bayram Çelik’in bir dayısı vardı, benim da yeğenimdi…
Benim dayım vardı, İbrahim. Annem beni hamileydi. Yani öyle gün, saat beklerdi doğursun diye duyarım hep annemden, bildiğim kadarıyla. Bu defa dayım, iki erkek yeğen, birşeylerden gıcık kapmışlar galiba… Yeğeni bıçaklamış dayımı ve öldü. 22 yaşında. Benim dayımın adı İbrahim idi… O olayı yapan da Erdoğan’dı. Şimdi ikisi da hayatta değiller, o da öldü.
Onun üstüne annem doğum yaptı, babam oğlan beklerdi – o zamanın tarihinde belli değildi kız-oğlan. Ben kız doğdum. Bu defa babam dedi ki “İşte ben kaynımın adını koymak isterim” dedi. “Ne koycayık?” falan… Fahri nenemiz doğurttu annemi, o ebe dedi ki “İbrahim’e uygun bir isim koylum kendine…” Benim adımı “İbramiye” olarak kaydettiler. Sonra benim küçüğüm doğdu iki yıl sonra. Onun adını İbrahim koydular. Nenem da – anneannem – bana dedi ki, “Bundan sonra senin adın Özay olsun…”
“Özay, Özay”, herkes beni “Özay” tanır. Anneannemin adı Zalihe idi. Benim adımı anneannem koydu. “Senin ismin Özay olsun” dedi, ondan sonra herkes beni “Özay” bilir.

SORU: Siz Evdimliydiniz…
ÖZAY SERT:
Evdimliyik…

SORU: Anneniz, babanız da Evdimli miydi?
ÖZAY SERT:
Annem Prastkyoluydu… Babam Evdimliydi. Annemin Prastkyo’dan gelme kökleri, Evdim Prastkyosu… Oradan annem geldi, babamla evlendi, Evdim’e yerleştiler. Annemin adı Meryem, babamın adı Mustafa. Babamın lakabı vardı, teyzesi beslediydi kendini, “Mustafa, Nazif’in” derlerdi babama hep, öyle bilinirdi. Nazif teyzesi besledi çünkü nenem eşinden ayrıldıydı, bakacak biri yoktu, çok fakirlik vardı o zaman. Teyzesinin soyismini aldı. Büyük ablamın adını da Nazife koydular. Yani öyle işte, benim ismim ondan gelir.

SORU: Anneniz, babanız, sekiz tane çocuk ettiler.
ÖZAY SERT
: Sekiz tane çocuk ettiler. En büyüğümüz Nazife’dir. Arkasına Salih – Avustralya’da olan abimiz… Onun arkasına “kayıp” olan Osman kardeşimiz, onun arkasına Zalihe, Zalihe’nin arkasına İngiltere’de olan Ahmet kardeşimiz, onun arkasına Fatma, Fatma’nın arkasına ben, benim arkama İbrahim… İbrahim kardeşimiz rahmetlik oldu. İki erkeğimizi maalesef kaybettik, biri “kayıp” oldu, biri vefat etti, iki erkek kardeşimiz hayattadır şu an, dört kızkardeşle birlikte yani altı kardeşik şu an…

SORU: Babanız ne iş yapardı?
ÖZAY SERT:
Babam rençberlik yapardı… Ama bu arada da İngiliz üsleri açıldıydı, babam İngiliz üslerinde yıllarnan emek verdi, oradan emekli oldu. Biz da, hayvanlarımız, bağımız-bahçemiz vardı, çoluk çocuk hep, annemle birlikte, bağımızı bahçemizi onarırdık… Küçükbaş hayvanlarımız vardı, büyük da vardı, süt ineklerimiz vardı… Yani böyle rençbercilik yapardı, geçinirdik.
Babam öğlene kadar İngiliz üslerinde çalışırdı, öğlenden sonra da rençbercilikle uğraşırdı.

DEVAM EDECEK

 

Bu yazı toplam 2897 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar