1. YAZARLAR

  2. Sevgül Uludağ

  3. “Önce İngiliz askeriydiler, sonra komünist partizan oldular…” 2
Sevgül Uludağ

Sevgül Uludağ

0090 542853 8436/00357 99 966518

“Önce İngiliz askeriydiler, sonra komünist partizan oldular…” 2

A+A-

Ulus Irkad, YENİDÜZEN için yazdı…



Ulus Irkad


Bu arada yanlarında gene Baflı gençlerden Ali Adataş da bulunmaktadır. Adataş yanındaki bazı Hintli ve Nepalli askerlerin bir sigara yüzünden kurşuna dizildiklerini görünce durumun pek de parlak olmadığını anlayarak bir Kıbrıslırum arkadaşıyla bir lağım kuyusuna girer ve lağım kuyusunun içinden bir borunun içinde kayarak kampın dışına kaçarlar. Durumu farkeden Naziler ikisinin de peşine düşerler ama onları yakalayamazlar. Günlerce lahana tarlalarında soğuk ve kar içinde yaşamaya çalışan Adataş daha sonra bir fırsatını bularak Yunan dağlarındaki partizanlara sığınır ve Komünist gerilla olarak savaş vermeye başlar. Orada Nazilere karşı sabotaj eylemlerine karışır. 1940’lı yılların sonlarında dağlarda Yunanlı bir kadın Komünist partizanla tanışarak evlenir ve genç çift, Komünist Partisi’nin de izniyle Selanik’e yerleşir. Bu evlilikten nur topu gibi bir oğlan çocukları olur. Normandiya çıkarması başlamadan önce Selanik’te çalışırken, İngiliz Scotland Yard Adataş’ı bulur ve onu o gece ani bir operasyonla bölgede topladığı diğer İngiliz askerleriyle birlikte İzmir Çeşme’ye sandalla taşır. Adataş artık hayatı boyunca vicdan azabıyla hatırlayacağı hanımını ve çocuğunu Selanik’te mecburen geride bıraktığından dolayı ölünceye kadar rahatsız olacaktır. Son zamanında 1995 yılında onu söyleşi için aradığımda, hasta yatağında bana yaşlı gözlerle bu olayı anlatır. Ona niye daha sonra onları ziyaret için geriye dönemediğini sordum:
“Hiç vakit oldu mu? Kıbrıs Sorunu buna izin vermedi ki?”
“Şimdi bile gitsem Selanik’te onları terkettiğim evi bulabilirim” diye yanıt verir.
Evet bu araştırmamı yaparken, Pile’de, HADE adlı üç dilli dergimizi 1996-97 yıllarında çıkarmaya çalışırken, Kıbrıslırum arkadaşlarım, anlattığım öykülerden çok etkilenmiş olacaklar ki Kostis Ahniodis bir gün bana özel bir telefon açarak Pile’ye gelmemi  ve ilginç misafirleriyle özel bir öyküsü olduğunu iletir. Öğle sonrası arabamı alıp Pile’ye devamlı olarak karşılaştığımız kafeteryaya gittim. Kostis beni orada birkaç Yunanlı gazeteciyle birlikte beklemektedir.
“Bize anlattığın bir öykü vardı ama bugün seni de ilgilendirecek, senin öykülerinle ilgili ve haftalardır Yunanistan’da gündem olan bir konuyu Kuzey’de de anlatman için seni aradık” der ve sözü  oradaki Yunanlı gazetecilere bırakır. Yunanistanlı gazeteciler bana şu olayı aktarırlar:
“İkinci Dünya Savaşı’nda, Yunanistan Nazilere esir düştükten sonra, Kıbrıslılar Yunan Dağlarında partizanlar olarak Almanlara karşı savaşırken,  savaşın son günlerinde o bölgelere paraşütle inen bir İngiliz komutan bir partizan grubunu ziyaret eder. Komünist Partizanlara Kıbrıslıların kendi komutası altında olan askerler olduklarını ve bunun hala daha devam ettiğini belirtir. Komünist Partizanlar da bu komutana gereken saygıyı göstererek anlayışla karşılarlar ve Kıbrıslı askerleri onun komutasına verirler. Kıbrıslıtürklerin çoğunlukta olduğu, aralarında Kıbrıslıtumların da bulunduğu bu partizan grubu, İngiliz Komutanla birlikte Yunanistan – Arnavutluk sınırında bulunan büyük bir köprüyü tahrip etme hazırlıklarına girişir. Görev oldukça tehlikeli bir görevdir ve de eğer başarıya ulaşırsa Normandiya Çıkarması başlayacağında Almanlar Balkanlar’daki birliklerini Normandiya’ya nakledemeyeceklerdir. Görev başarıyla tamamlanır ama içerisinde Kıbrıslıtürklerin çoğunlukta olduğu bu birlik tamamıyla yokolur”. Bu Kıbrıslıtürk şehitler daha sonraları Atina’daki şehitliğe taşınırlar ama bu öykü ne Yunan tarihinde yer alır ne de Avrupa ve Batılıların Kıbrıslıtürklerin de bu savaşa katıldıkları konusunda bir bilgileri olur. Herşey resmi tarihin karanlıkları içinde kaybolur. 1990’lı yılların ortalarında ABD Cumhurbaşkanı Clinton, II. Dünya Savaşı’nda ölenleri yadetmek için tüm Avrupa’yı da kapsayan bir geziye çıkar. Bu sırada Yunanistanlı bakanlar, Başbakan Simitis ve Avrupalı savaş gazileriyle Atina’daki İkinci Dünya Savaşı şehitliğini gezme gündeme alınır, programlanır. Clinton şehitliği gezerken bu sırada şehitlikte İngilizce olmayan, değişik isimlerin de olduğunu görür. Simitis’e ve oradaki bakanlara bunların hangi milletten olduklarını sorar. Onlar da büyük bir şaşkınlık içine girerler. Bu şehitler hakkında bilgileri yoktur. Derhal bu şehitlerin de tarihini öğrenmek ister Clinton ve gerçek orada yukarıda anlattığımız şekilde yansır. Eski İngiliz Komutanlarından yaşayanlar, bu Kıbrıslıtürklerin ağırlıkta olduğu timin niye burada olduğunu Clinton’a aktarırlar. Bunun üzerine ABD Cumhurbaşkanı Clinton, bu konunun Yunan ders kitaplarında yer alıp almadığını sorar. Oysa Simitis’in de bundan haberi yoktur. Ne Türklerle ilgili ne de Kıbrıslıtürklerle ilgili bu gibi haberlere milliyetçilik ve şövenizmden ötürü yer verilmemiştir. Simitis “Merak etmeyin Sayın Cumhurbaşkanı, bundan sonra bu şehitlerin de onurlu kavgası anlatılacak ve yaptıkları şerefli görev gizlenmeyecektir” der ama olay hem Avrupa’da hem de Yunanistan ve ABD’de skandal olarak nitelenir. Yunanlı gazeteciler ve Kostis Ahniodis arkadaş bu olayın duyulmasını ister. Gerçeklerin sırlar içinde kalmamasını, aslında bu tip olayların kardeşliğe de büyük etki yaptığını söylerler bana. Ben de 1996 yılında buna benzer bir makalelik araştırma yaptım. Bu araştırma daha sonra CNN Türk tarafından, “Kıbrıs’ın Unutulan Savaşı” diye bir saatlik bir belgesel olur.
İkinci Dünya Savaşı’nda ölen tüm Kıbrıslıların huzurunda saygıyla eğiliyorum…

    

 

Mısır ve Yunanistan'a gitmeden Kıbrıs alayına bağlı Kıbrıslırum ve Kıbrıslıtürk askerler acemi eğitimleri sırasında Limasol'un Polemitya acemi er eğitim kampında. Bu birliğin askerleri önce Mısır'da Mareşal Montgomery komutasında savaşacak, daha sonra da Yunanistan'a geçeceklerdi. Alayın büyük bir kısmı dağlarda Nazilere esir düşerken bir kısmı da Yunan dağlarına çekilip oralarda komünist partizanlarla birleşip partizan olarak Nazilere karşı mücadele edeceklerdi... Orta yerde oturan üç komutanın en sağında olan Murad Hüsnü Özad, Stalag Nazi toplama kampına götürülüp orada en az beş sene esir kalacak ve eski Kıbrıslırum Cumhurbaşkanı Klerides'le o kampta arkadaş olacaktı....

 

DEVAM EDECEK

Bu yazı toplam 1602 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar