1. YAZARLAR

  2. Sevgül Uludağ

  3. “Keşke seninle tek bir gün geçirebilmiş olsaydım…”
Sevgül Uludağ

Sevgül Uludağ

0090 542853 8436/00357 99 966518

“Keşke seninle tek bir gün geçirebilmiş olsaydım…”

A+A-

1974’te bazı Kıbrıslıtürkler tarafından Stroncilo’dan alınarak “kayıp” edilen Yannis Mihail Kunduris, Yeri’de toprağa verildi… Cenaze töreninde konuşan Kunduris’in torunu Maria Kunduris, dedesini ancak ninesinin anlattıklarından tanıdığını söyledi:

 

Ledra Palace barikatından geçiyorum, elimde cenaze için bir çelenk…

Bir taksi alıp Yeri’ye gidiyorum…

Yeri, Lefkoşa’nın hemen dışında…

Ayios Haralambus Kilisesi’ne gidiyoruz, taksici beni avluda bırakıyor…

“Vasıta bulamazsam, dönüşün arayacağım” diyorum taksiciye…

“Olur” diyor…

Cenaze için Stroncilolular toplanmış bu kilisede…

1974’te Stroncilo’dan (Turunçlu) savaş nedeniyle göç etmiş olan Stroncilolu Kıbrıslırumlar, aslında Yeri’de yaşamıyor ama ancak bu mezarlıkta yer bulabilmişler satın alacak…

1974’te bazı Kıbrıslıtürkler tarafından Stroncilo’dan alınarak “kayıp” edilen Yannis Mihail Kunduris’in ailesi Eylence’de yaşıyor – Kunduris’in eşi Maritsa da Yeri’de gömülü, aynı mezara gömülecekler… Kıbrıslırumlar’da bir gelenek bu – karı kocayı aynı mezara defnedebiliyorlar…

Stroncilo’nun şimdiki muhtarı Stavros Stavru’yla karşılaşıyoruz kilisenin kapısında – bir süre önce de yine Stroncilo’dan “kayıp” edilmiş Stavros Poyrazis’in cenaze töreninde tanışmıştık onunla…

Sonra Kunduris’in evlatlarına sesleniyorum… 2004 yılında röportaj yaptığım Kostas Kunduris ve kardeşleri Mihalis, Artemis ve Eleni…

Yanımda iki adet YENİDÜZEN var, sayfama koyduğum Yannis Kunduris’in resmi ve yıllar önce Kosta Kunduris’le yaptığımız röportaj… Kostas Kunduris gazetedeki sayfalarımı görünce ağlamaya başlıyor… Girişe yayıyorlar sayfaları, her gelenin görmesi için… “Kayıp” Yannis Kunduris bize geçmişten bakıyor adeta…

12 yıl önce vefat etmiş Maritsa Hanım, “kayıp” eşinden geride kalanların bulunduğunu görememiş… İçinde bir hasretle gitmiş… Bugün aynı mezarda buluşacaklar… Kunduris’in torunu Maria, “İyi ki bu günü görmedi ninem” diyor… Cenaze töreninde konuşmayı o yapacak…

Yeri’deki cenaze törenine AKEL dönemi Eğitim Bakanlığı yapmış olan Stroncilolu Andreas Dimitru da katılıp bir konuşma yapıyor. Kayıplar Komitesi Kıbrıslırum Üyesi Nestoras Nestoros da bir konuşma yapıyor. Kıbrıs Cumhuriyeti parlamentosu göçmenler ve kayıplar komitesi başkanı, AKEL Milletvekili arkadaşımız Skevi Kukuma ve Yeri’nin yeni belediye başkanı Neofitos Papalazaru da burada…

1974'te Stroncilo'dan "kayıp" edilmiş Yannis Mihail Kunduris'in bugün Yeri'de yapılan cenaze törenine ailesinin acısını paylaşmaya, tabutuna bir çelenk koymaya geldik... Okurlarımız onun ve onunla birlikte alınarak "kayıp" edilen 17 Kıbrıslırum'un başına neler geldiğini öğrenmemizde çok önemli roller üstlenmişlerdi yıllar önce... Stroncilo'dan birkaç Sindeli ve onlara yardım eden birkaç Stroncilolu Kıbrıslıtürk tarafından alınarak "Beygirli Mağara"ya götürüldüklerini ve burada öldürülerek mağaranın altındaki tarlaya gömüldüklerini yazmıştık yıllar önce, okurlarımızın anlatılarına dayanarak. Daha sonra 1990'lı yılların sonlarında tıpkı başka toplu mezarların boşaltıldığı gibi bu yerin de 1996 yılı civarında boşaltıldığı ve bu "kayıp"lardan geride kalanların Sinde dışında Abalestra Çiftliği'nde bir kuyuya tekrar gömüldükleri hakkında okurlarımızın anlattıklarını Yenidüzen'deki sayfamızda seneler önce yazmıştık...

sevg-005.jpg

Okurlarıma Stroncilo'dan "kayıp" edilen 17 Kıbrıslırum'un akibetini çok detaylı biçimde araştırmamıza yardım ettikleri için sonsuz teşekkürler diyorum...

2004 yılında Yiannis Mihail Kunduris'in oğlu Kostas Kunduris'le röportaj yapmıştım ve bu röportajımız "İncisini Kaybeden İstiridyeler" başlıklı kitabımda yer almıştı... Geçtiğimiz günlerde bu röportajı bu sayfalarda yayımlamıştım…

Kunduris’in torunu Maria, dedesini hiç görmemiş, hiç tanımamış…

Ancak ninesi Maritsa’nın anlattıklarından tanımış dedesini…

Papazlar dua ediyor, konuşmalar yapılıyor…

Maria Kunduris cenaze töreninde yaptığı konuşmada şöyle diyor:

“O gün geldi, artık sana son vedamızı edeceğiz dedeciğim…

Bu öylesine bir veda ki ne başı, ne sonu var çünkü hiçbir zaman seni tanıma fırsatı verilmedi bana…

43 yıl aradan sonraki bir veda bu… Bu tam da benim yaşıma eşit… Ben bu dünyaya geldim, sense bu dünyadan sonsuza kadar ayrıldın… 43 koca yıl boyunca “kayıp” oldun…

Akrabaların anlattığı öykülerden ve dağınık sözcüklerden tanıyorum seni. Bu öyküleri çok seviyordum, özellikle küçük bir çocukken çünkü kafamda bir resim çizebiliyordum… Seni istediğim gibi düşleyebiliyordum ancak pek çok kez keşke bunun sadece düşlerimde olmamasını, seninle tek bir güncük geçirebilmeyi diledim…

Dedeciğim, seni hiçbir zaman başka çocukların deneyimleme fırsatı olduğu gibi bir büyükbaba olarak tanıyamadım. Oğlun Kostis’in torunlarının dedeleriyle birlikte yaşama, onunla bir dede gibi deneyimler edinme fırsatı gibi bir fırsatım olmadı hiç. Hiç olmazsa bir kerecik de olsa elimi tutmanı, elimde elinin sıcaklığını hissetmeyi istedim, ellerin iri ve sert olmalıydı, zorlu günlük işlerden ötürü… Çok küçük yaşlardan itibaren ellerini hep derin bir hürmetle düşündüm ve Kayıplar Komitesi’nin yaydığı beyaz çarşaf üstünde gördüm bu elleri… Ellerin beni hiçbir zaman kucaklayamadı çünkü bazı insanlar, adaletsiz biçimde, şiddetle ve o kadar insanlık dışı biçimde sen henüz 54 yaşındayken seni bundan alıkoyarak (öldürdüler). Seni onca sevdiğin yaşamdan kopardılar. Tüm dünyayı seviyordun ve cömertçe sevgini geri veriyordun. Sevgiye ve dostluğa inanıyordun, işte bu yüzden köyünü bırakıp gitmemiştin. İyiliğe inanıyordun, eğer kendin iyi yürekliysen ve merhametliysen, başkalarının da sana öyle davranacağına inanıyordun. İşte bu nedenle son anda arabadan indin ve aileni izlemedin.

Hiç unutmuyorum, bir keresinde yedi yaşındaydım, bir adam beni yolda durdurmuştu çünkü benim yüzümde senin yüzünü görmüştü. Ne kadar sevindiğimi düşünemezsin. Buna inanamıyordum. Öte yandan üzgündüm de çünkü torunlarından birinin sana ne çok benzediğini asla öğrenemeyecektin… Tüm torunların senden bir şeyler aldı ama:

***  Yaşam sevgini…

***  Kendinden bir şeyler vermeyi başka insanlara, tüm sevgimizle…

***  Adaletsizliğe karşı çıkma…

***  Misafirperver olma…

Seni tanımamış olsam da seni seviyorum. Seni çocukların aracılığıyla seviyorum… Seni ninem aracılığıyla seviyorum, o senden sadece sevgiyle söz ederdi… Onsan yüzlerce kez şunu duydum – ki bunu hiç de abartmıyorum – şu cümleyi: “Eğer deden hayatta olsaydı…”

Eğer hayatta olmuş olsaydın, her şey daha farklı olurdu ve beni en çok yaralayan şey de budur: eğer hayatlarımızda olsaydın her şeyin nasıl da farklı olacağını asla bilememek…

Seni tanıyamadım çünkü sen onca adaletsiz biçimde, 16 başka kayıpla birlikte gitmiştin, kemikleriniz Sinde bölgesinde bulundu…

Bazan hayat ne gibi şeyler getiriyor: Kemiklerinin bulunduğunu bana küçük oğlum söyledi, tüm masumiyetiyle – onu dersten aramaya gitmiştim. “Deden bulundu!” dedi bana… “Öğleyin bazı insanlar gelip ninemle dedeme bunu söylediler…” Kendimi kaybolmuş hissettim. Ağlamaya başladım ve oğlum beni teselli etmek durumunda kaldı, en nihayet bunu bildiğimize göre rahatlamam gerektiğini söylüyordu! Bana bu konuya pozitif yönden bakmam gerektiğini izah etmeye çalışıyordu. Çocukların hayattaydı, seni tanıyan insanlar hayattaydı. Talihsizliğimiz bizim talihimizdi…

Bundan sonraki zorlu dönem, Kayıplar Komitesi’ni ziyaret ettiğimiz gündü, böylece bize gömü yerini bulmak için izledikleri süreci ve 17 kayıp şahsın kimliklendirilmesini anlatacaklardı, Stroncilo’nun biraz dışındaki bir kuyuda bulunmuşlardı. Neler hissettiğimi sözcüklerle asla anlatamam! Evlatlarına hayran kaldım çünkü sakin biçimde dinliyorlar ve tüm detayları bilmek istiyorlardı. Öte yandan torunların da böylesi trajik bir biçimde olsa dahi seninle tanışmak ve seninle ilgili öğrenebilecekleri her şeyi öğrenmek istiyorlardı.

Seni tanıma fırsatım olmadı ancak şunu bilmelisin ki sen kalbimdesin, tüm akrabalarının kalbindesin, özellikle evlatlarının kalbindesin. Seninle gurur duyuyorum dedeciğim çünkü hiç istisnasız herkesten senin özgün bir insan, değerleri olan bir insan, büyük harflerle yazılacak bir insan olduğunu duydum…”

(Cenazede Maria Kunduris’in yaptığı bu konuşmayı değerli arkadaşım, çevirmenim Gina Chappa Rumca’dan İngilizce’ye çevirdi. Ben de İngilizce’den Türkçe’ye çevirdim. Gina’ya sonsuz teşekkürler…)

 

 

 

 

Bu yazı toplam 4420 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar