1. YAZARLAR

  2. Sevgül Uludağ

  3. Kayıtsız “kayıplar”ın dramı… (12)
Sevgül Uludağ

Sevgül Uludağ

0090 542853 8436/00357 99 966518

Kayıtsız “kayıplar”ın dramı… (12)

A+A-

22 Kasım 1963’te Leymosun’da bazı Kıbrıslıtürk “teşkilat” yetkilileri tarafından öldürülen ve “kayıp” edilen Osman Talat Hanifi, hiçbir zaman resmi “Kayıplar Listesi”ne konmadı, cinayetin suçu Rumlar’a atılmaya çalışıldı… Şehitler Albümü’ne “Rumlar 22 Aralık 1963’te kaçırıp şehit ettiler” diye yazılan Osman Talat, tam 55 yıldır “kayıp” – eşi ve iki oğlu vefat etmiş… Hayatta kalan ve onu arayan bir tek kızı Sultan Osman Talat var…  Leymosun’daki olası gömü yerinin kazılması için Sultan Osman Talat, İnsani İşler Komiserliği’ne başvurdu…

 

Babası 55 yıl önce “kayıp” edilen, babası “kayıp” edildiği zaman henüz beş yaşında bir çocuk olan Sultan Osman Talat’la röportajımızın devamı şöyle:

 

 

SORU: Atlaya atlaya okudunuz…
SULTAN OSMAN TALAT:
Güzel geçti ama yani, okul dönemimiz iyiydi… Varlıklı aileler yollayabilirdi bu okula çocuklarını açıkçası ama benim gitmemin sebebi bu… Hemen ertesi ay anneme maaş bağlanırkenden dedem gitti yani borcunu ödesin diye.
Ben hatırlarım, çocuktum, annem her ay alırdı Havva Teyze’yi, gelin onarıcıydı Havva Teyze… Annesi da Lefkoşa’daydı… Bilin neredeydi evleri? Çocuktum ve çok iyi hatırlarım… Polis var ya? Polisin bir arka sokağında bir şehida var ya mum yakan? Tam onun karşısındaydı… Ayşe’ydi galiba annesinin adı.

Her ay annem beni alır, Havva Teyze da, gelirdik, bir Doktor Küçük’e çıkardık, o suçlardı Denktaş’ı, Denktaş’a çıkardık, o suçlardı Dr. Küçük’ü… Kocasını arardı, “Maaş bağlayın” derdi, “üç tane çocuk, napacam?”
Yani ben hep hatırlarım bunları… Ben hiç istemezdim gideyim. Neden, bilin? Her geçişte, o zaman barikatlar vardı çok iyi hatırlarım ve çocukları çok sıkı yoklarlardı… Hep çıkarırlardı bana potinlerimi, çoraplarımı… Kadın polisler vardı, onlar beni çok yokladı. Ve ben ağlardım, istemezdim, gitmeycem derdim anneme… “Gel kızım” derdi. Yalnız başına gidemez zaten… İşte Havva Teyze’yi de tanırlardı Lefkoşa’da annesinden dolayı. Giderdik. Çok ben hatırlarım o Dr. Küçük’ü ziyarete gittiğimizi… Denktaş’ı aradığımızı… Cemaat Meclisi vardı, orada Cemal diye biri vardı… Aynı zamanda bizim köylüydü galiba…
“İşte bugün git, yarın gel… Gelen ay gene gel Elvan Hanım…”

Böyle… Rezilliğinan…

En son işte benim bu bilinçsiz yaptığım hareketle, o adamın bize yardım etme isteği ve Özay Bey’in orada bulunması – çünkü onu da çağırdıydı – herhalde bunlar dedi “Olmaz yahu, bir Türk, kocası “kayıp” da Rumlar onları okutsun, olmaz öyle dava!” herhalde…

SORU: Ondan sonra 74’te savaş olunca, okul yarım kaldı…
SULTAN OSMAN TALAT
: Okul yarım kaldı, çıktık geldik… Tabii annem bir sene daha çalıştı pisliklere… O “Mücahide, mücahide” diye geçinenler, neyin “mücahideliğini” yaptıklarını anlamadım…
Annem şeker hastası oldu, geldi bu tarafa oğlunu kaybetti, gözünün önünde ağırlaştı… Bacaklarını kaybetti… Eridi, çürüdü kadın gözümüzün önünde, gitti…

SORU: Annenizi kaybettiniz 1996’da… İki erkek kardeşiniz da hayatta değil…
SULTAN OSMAN TALAT:
Değil… İkisi da öldü… Bütün hiçbiri hayatta değil, ailem gitti yani… Dedem öldü, nenem öldü… Annem öldü, kardeşlerim öldü… Yalnızım…

SORU: Büyüdüğünüz zaman herhalde başladınız araştırmaya babanızın başına neler geldi diye…
SULTAN OSMAN TALAT:
Ben açıkçası sürekli çalıştığım için, bir da annem çok hastaydı, nenem hastaydı, kardeşimin ihtiyaçları vardı… Çalışmak mecburiyetindeydim, iki tane çocuğum vardır. Kardeşimin bir çocuğu var, falan… Uğraşamadım yani pek… Ama ne vakit kapılar açıldı ve “kayıplar” listesi yayımlandı ve listede görmeyince adını, bu listelerin altında bir numara vardı, Rum’un, direk aradım hemen, hemen aynı gün…

SORU: Kıbrıslırum tarafı, barikatlar açıldıktan sonra 2003’te, Kıbrıslıtürkler’in bulunduğu resmi “Kayıplar Listesi”ni sanırım Afrika gazetesinde yayımladıydı… Siz da böyle öğrendiniz, babanızın resmi “kayıplar listesi”ne konmamış olduğunu, “kayıtsız kayıp” olduğunu…
SULTAN OSMAN TALAT:
Evet… Hatta galiba Ankara bağlantılı aradıydım, o zaman direk yoktu telefon bağlantısı Rum tarafıyla. Ve sordum kendilerine yani “Nedir çekinceniz? Bu kadar kişi kayıptır da bir babam yok bu listede…”
“Yok” dedi bana, “öyle değil. Sizin” dedi, “o tarafta Cumhurbaşkanlığı’nda Kayıplar Komitesi adı altındaki ofis koymadı babanızı listeye… Yani o koysaydı listeye, olacaktı… Ama lütfen gelin, görüşelim” dedi.
Ben 15 gün sonra gittim Türk tarafına, Kayıplar Komitesi’ne Cumhurbaşkanlığı’nda. Öğreneyim dedim önce da ondan sonra giderim Rum tarafına…
Gittiğimde Rüstem Tatar’la Şinasi diye birisi…

Daha doğrusu telefon açtım aynı gün onlara ben – “İşte gelin da görüşelim Sultan Hanım…” da falan filan…

Dedim “Bilmem oraya mı gidecem, buraya mı ama düşüneyim…”

Sonra ben gittiğimde 15 gün sonra, hisabet köpek yerine koydu beni Rüstem Tatar.
“İşte ben ne bileyim kayıp mısınız, her gün kayıplar kapıda ağlar, onları bile aklımda tutamam ben… Seni nasıl tutacam? Gelmedin, sormadın, aramadın!”
“Yahu bir insana kaç defa?” dedim, “madalya verdiniz, albüm yaptınız… Şehit ilan ettiniz… Şimdi döndü statü? Kaç sefer statü değişecek bu adam? Hesabını verin… Neye yoktur bu listede adı?”
“E ne bileyim kim öldürdü? Onlar mı öldürdü, bizimkiler mi öldürdü?”
Böyle dendi bana…
Ben aklıma taktım bunu açıkçası yani: Bu adama ne oldu?

Araştırmalarım sonucu, nihayetinde iki kişiyle tanıştım ben…

SORU: Ama güneye da gittinizdi…
SULTAN OSMAN TALAT:
Gittim tabii, güneye da gittim, anlattım, böyle böyle, insanların hiçbir haberleri yok, onların.
Hatta ek listede da yoktuk biz… Benim gitmemnan o da yazıldı…
“Ek liste, ek liste, ek liste…”
Ek liste nedir yani?
Bir insan ya “kayıp”tır, ya değildir…

SORU: Ek listeyi zaten 2007’de yaptılar…
SULTAN OSMAN TALAT:
Evet! Ama ben 2003’ten beri çalmadık kapı bırakmadım… Yani çok uğraştım.

SORU: “Ek liste”ye bir takım “kayıtsız kayıplar”ın konmasını da ben sağladıydım o zaman, 2007’de – aileleri bulup yardımcı olduydum girsinler bu listeye hiç olmazsa diye…
SULTAN OSMAN TALAT:
Allah iyiliğini versin ki en azından böyle duyarlı bir insan vardır çünkü bu konuda insanların başına gelmediği için “E tamam yahu, bakayım o da ne yaptıydı da bu olaylar oldu” diye düşünebilir – birini suçlamak çok da kolaydır bu memlekette, çamur at…

SORU: Sonuçta iki kişi buldunuz…
SULTAN OSMAN TALAT:
Evet… Daha doğrusu, İngiltere’den gelen biri vardı, konu açıldı bir evde, “Yanlış yerde hareket edersiniz” dedi…
“Söyleyin o kıza… Ben yarın işim olmasaydı, kalırdım, ona yardımcı da olurdum ama bu iki kişiden sorsun” dedi. İki isim verdi bana…
Ben önce biriynan görüştüm… “Ben yardımcı olurum” dedi, “ben da vardım ama filan kişi da vardı” dedi. Doğrudur, o adam da söylemişti ki vardı.
Ve ben bunu bir abimizi ikna ederek gittim, tanıdıydım… Ve ben aldım götürdüm kendilerini o yannı ve gösterdi “İşte burası” dedi, babamın olası gömü yeri olarak…
Çünkü bana dedi ki “Biz yapmış değilik. Bize dediler… Bize ne derlersa onu uygulardık. Bize dedilerdi, ‘Hazır olun, size getiriyoruk gömün.’…”
Demek ki o bölgede çok kişi gömülmüştür ha… Onu da vurgu yapayım sana…
Çünkü niye o bölge? Evet, o insanların evleri o bölgededir, ikisinin da… Çünkü geçme, evden eve, Türk’ten Türk’e, bahçadan bahçaya, Türk’ün mallarıydı çünkü bunlar, kolaydı o zaman… O zaman da bir sürü ağaç vardı o bölgede…

 

DEVAM EDECEK

 

 

Bu yazı toplam 2282 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar