Mert Özdağ

Mert Özdağ

Katil kim?

A+A-

Merak edenlere için gizli detaylar (!)

 

Olay basit bir olay değil…
Cinayet…
Ortada bir 'ölen' var.
Bir de 'öldüren'… Ya da öldürenler.
Ölen belli de.
Öldüren kim, bilinmiyor…
Bu nedenle sır…
Polis bulana, mahkeme ikna olana kadar herkes suçsuz!
Bu nedenle basının en azından bu tarz davada daha titiz çalışması gerekirdi.
'En azından' diyorum, çünkü aynı durum diğer mahkeme haberleri için de geçerli…
Polis yakalıyor, hop mahkemeye.
Polisin anlattıkları “doğru” kabul ediliyor, bu bilgilerle haber yazılıyor.
Geçmişte biz de yaptık.
Yanlış yaptık, şimdi yapmıyoruz.

Ama en azından polisin iddiası diye yayınladık, kimseyi suçlu ilan etmedik.
Mahkeme sonuçlanana dek.
Uzun süredir bu yöndeki  duruşumuzu zanlı fotoğraflarını  sansürleyerek ve isimlerin baş harflerini vererek devam ettiriyoruz.
Kimseyi suçlu ilan etmiyoruz.
Kimsenin fotoğrafını ve adını açık vermiyoruz.
Ta ki mahkeme sonuçlanana dek.
Hem bu cinayet davasında, hem de diğer davalarda…
Ancak bizim bu yöndeki tavrımız yeterli değil.
Bazı gazeteler işi iyice abartmış.
Bundan yıllar yıllar önce bir cinayet için “AŞK CİNAYETİ” diye başlık atanlar bile olmuştu, henüz mahkeme sonuçlanmadan!
Peki ne oldu?
Adı geçen kadının 'suçsuz' olduğu açıklandı, serbest bırakıldı.
Şimdi ne olacak peki?
Kimi gazetelerin “katil zanlısı”  dediği kadın, katil değilmiş meğer!
Ayıklayın pirincin taşını…
Bir insanın bekli de hayatını mahvedildi, birkaç haber yüzünden…
Birkaç çekici başlık yüzünden.
Birkaç açıkgöz gazeteci yüzünden.
Farkındayım, ajitasyon  sattırıyor!
Seks içerikli haberler de sattırıyor. Endişe ve şiddet de sattırıyor.
Ama gazetelerin görevi, sosyal medyadaki sorumsuzların görevi, internet sitelerinin görevi satmak, tıklanmak mı sadece? Ne yazık ki bu duruma geldik.

Nerede toplumsal sorumluluğumuz?
Küçücük ülkeyiz.
Bu küçük ülkede bazı değerleri bile hala yerine oturtamamışsak, yazıklar olsun bize…
Yazıklar olsun böyle gazeteciliğe…
Gerçekten yazıklar olsun…
Gelelim köşe yazımın başlığında yer alan 'sorunun' yanıtına…
Sorumuz neydi? “Merak edenlere için gizli detaylar. Katil kim?”

Katili bildiğim filan yok! Ona mahkeme karar verecek.

Başlığın tek amacı, sizin bu yazıyı okumanızı sağlamaktı.
Başlık dikkat çekti değil mi? Çeker tabii…
Tiraj yakalamak bu kadar kolay işte…
Atarsın başlığı, olur biter…

 


 

Başka bir şey istemem, vazgeçtim hepsinden…

Öylesine kısacık ki hayat…
Öylesine anlık…
Öylesine bir nefeslik ki…
Çoğu zaman anlayamıyoruz.
Kavgalar, didişmeler, küslükler, tartışmalar…
Hepsi anlamsız…
Hepsi boş aslında…
Bir doğumlar, bir de ölümler gerçek.
Gerisi, koskocaman bir yalan…

Acılar yaşıyoruz…
Büyük acılar…
Gencecik insanlar can veriyor bu yollarda…

Bir çoğumuz için bir “haberden” ibaret artık.. İnanmak güç…
Kelimeler yetersiz bu acıyı tarif etmeye…
“Trafik terörü” dedik, “trafik canavarı” dedik, ötekileştirdik yıllarca, burnumuzun dibinde duran koskocaman sorunu…
Ne canavar, ne de terör!
Aşırı hız, altyapı sorunları ve dikkatsizlik aldı onca sene canlarımızı bizden…
Bunu anlamamaya yemin ettik sanki…
Yollarımızın sürati kaldırmadığını bir türlü kavrayamadık.
Trafik kontrolü yapan polisi bile canavarlaştırdık kimi zaman.
Sosyal medyada polisleri ihbar ettik, ne yararını gördük?
Polis neden var ki?
Yetmedi, anayollara sırf kendi arsamızdır diye kaçak tali yol bağladık.
Yetmedi, devlet denen mekanizma da içine edince, ortaya bu kapkara tablo çıkıverdi.
Kocaman bir karmaşa…
Ölümler getiren bir bulanık bir ortam.
Peki ne zaman sorunlarımız çözeceğiz biz? Kaç can daha lazım?
Sadece devletle, polisle de olmuyor, biliyorum.
Ne zaman vazgeçeceğiz şu lanet olası süratten?
Ne zaman?
Her tabutta, her acıda, her cenazede bunları düşünmek gerek.
Giden her canın ardından, hayatta kalanlara sarılmak gerek.
Yaraları sarmak, başka ölümler olmasın diye çalışmak…
Vazgeçtim büyük meselelerimizden, çözülmesin istemiyorum.
Döviz, artsın…
Kıbrıs sorunu, boş ver çözülmesin, zaten çözüleceği yok.
Ekonomi? Bırak onu kendi halinde…
Gençlerimizi girmesin o kara toprağa, yeter…
Başka bir şey istemem, vazgeçtim hepsinden…

 


 

  • İŞKENCE İDDİALARI ARAŞTIRILMALI…  Alaköy’deki kadın cinayetinde avukatın iddiaları dikkate değer… Cinayetle ilgili tutuklanan zanlının poliste işkence gördüğünü iddia ediyor avukat, hatta detay da veriyor: “M.C.S. elleri kelepçeli şekilde yatırılarak, iç çamaşırları çıkarılıp testislerine vuruldu, zanlı L.S.’nin ise sol gözüne, kaburgalarına ve ayaklarına vurularak darp edildi.” Kan donduran iddialar bunlar. Bir insan katil olsa da (ki henüz mahkeme sonuçlanmadı) cezası bu olamaz. Eğer bir ceza verilecekse bu yasalarda yazıyor. Darp etmek, işkence etmek de nereden çıktı? Pek tabii poliste işkence meclis tarafından raporlanmış bir gerçek bizim memleket için… Umarım bu iddia gerçek değildir. Eğer gerçekse, umarım Yargıç Rauf Kürşad’ın sözünü ettiği soruşturma açılır ve bunu yapanlar ifşa edilir, cezalandırılır.
     
  • AH ŞU UÇAK BİLETLERİ… Şimdi “uçak biletleri neden pahalı” diye durup kara kara düşünüyoruz ya! Geçmişe bakmanızı tavsiye ederim.  Hükümetin Ercan’ı Türkiyeli özel şirkete devrettiği günleri hatırlayın, neler konuşuluyordu? Hemen hemen herkes şikâyetçiydi…
    Taksiciler “ek” bedel ödemeye mahkûm edildikleri için isyandaydı…
    Özel havayolu şirketleri de şikayetçiydi…
    Ercan’da ödenen vergilerin aniden artmasına tepki gösteren şirketler de bu durumdan rahatsızdı…
    Hatırlayınız, tüm bunlara tepki gösteren PEGASUS, ATLASJET ve ONURAİR “Uçuşları keseriz” diye tehditte de bulunmuşlardı…
    Peki neye getirilmişti bu artışlar?
  • “Konma” ücreti, 3 Dolar’dan 4 Euro’ya çıktı.
  • “Konaklama” ücreti,  1.5 Dolar’dan 1.5 Euro’ya…
  • “Aydınlatma” ücreti 0 TL’den 35 Euro’ya…
  • Akaryakıt imtiyaz ücreti “muaf” iken, ton başına 4 Euro’ya…
  • “Yaklaşma” ücreti “muaf” iken 25 Euro’ya…
  • “Kargo” ücreti “muaf” iken ton başına 4 Euro’ya…
  • “Uçak hat bakım” ücreti 15 Dolar’dan 18 Euro’ya çıktı.
    Gördünüz mü uçak biletleri neden pahalı?
    Özel havayolu, özel havaalanı…
    Rakamlar ortadan…
    Yorum sizin.
     
  • BU ÜLKEDE DEMOKRASİ VAR MI? Bir Nisan sabahı aniden hükümetten götürülen son seçimin en büyük partisi CTP’nin son İçişleri Bakanı Asım Akansoy’dan ilginç sözler…
    CTP-UBP hükümeti döneminde CTP’nin Türkiye’den adaya gelecek suyun yönetimi konusunda takındığı tavrın cezalandırıldığını ifade eden Akansoy, o dönemde CTP’li olmayan birçok belediyenin de bu engellemeden etkilendiğini ve projelerin gerçekleştirilemediğini belirtiyor.
    Akansoy “Birçok projenin gerçekleşmesi Türkiye’nin elindedir ve bu da adada çözüm olmadan değişmeyecek” şeklinde konuşuyor. “Bakanlık görevine yeni geldiğimde heyecanla projelerin tamamlanması ve kaynakların aktarılması için işe sarıldığım sürede bizzat bana CTP’nin Türkiye’den gelecek suyun yönetimi konusunda takındığı tavırdan rahatsız olunduğu ve bu yüzden projelerin hayata geçmeyeceği iletildi” diyen Akansoy bu diyalogun “en üst düzeyde gerçekleştiğini” de vurguluyor. Gördünüz mü? En üst düzeyde müdahale ile hükümetten götürülen bir parti var!
    Bu ülkede demokrasi var mı? Umarım bir gün olur…

 

 

Bu yazı toplam 4238 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar