1. YAZARLAR

  2. Niyazi Kızılyürek

  3. Bundandır Ey Kostis, Yarım Ülkede Toprağa Verilişimiz...
Niyazi Kızılyürek

Niyazi Kızılyürek

Bundandır Ey Kostis, Yarım Ülkede Toprağa Verilişimiz...

A+A-

Geçen Cuma sıradan bir Cuma günü değildi. Her türlü sıradanlığın ötesinde bir gündü.

Takvimler 7 Nisan’ı gösteriyordu ve Kositis’i defnetmek için son hazırlıklar yapılıyordu.

Saat 14.00’te  Lefkoşa’da Larnakos Caddesindeki mezarlıkta buluşacaktık.

Telefonlar durmadan çalıyordu.

Kostis’in cenaze törenine katılmak isteyen birçok Kıbrıslı Türk yol tarifi için arıyordu.

Hiçbir Kostis, bu kadar yoğun bir Kıbrıslı Türk katılımı ile gömülmedi.

Epeyce Kıbrıslı Türk oradaydı. Mustafa Akıncı’nın gönderdiği çelenk de...

O Cuma sabahı Temsilciler Meclisi’nde de hummalı hazırlıklar yapılıyordu.  DİSİ’nin büyük tartışma ve gerilimlere yol açan yasa önerisi görüşülecekti.

1950 Enosis Oylamasının okullarda anılacak yıldönümleri arasına alınmasına Kıbrıs Türk tarafının gösterdiği tepkinin ve görüşmelerin kesilmesinin sonrasında, DİSİ AKEL’in de desteğiyle yıldönümleri belirleme yetkisini Eğitim Bakanlığına devredecek bir yasa önerisi hazırlamıştı.

İşte bu yasa tasarısı, Kostis’i son yolculuğuna uğurlayacak iki-toplumlu cenaze törenine dakikalar kala Meclis’te görüşülüyordu.  

Bunun, Mustafa Akıncı’yı görüşme masasına getirmek için atılan bir adım olduğunu herkes biliyordu.

Tepkiler günler öncesinden başlamıştı.

Faşist ELAM’dan Ret Cephesi’nin bütün partilerine kadar uzanan bir dizi kurum ve kuruluş, “Akıncı Yasası” adını verdikleri yasa tasarısını “Rum halkını aşağılayan bir ihanet yasası” olarak görüyor veya topluma öyle gösteriyorlardı. Onlara göre, Türkler Rum okullarında neyin okutulup neyin okutulmayacağını dikte ediyorlardı.

Her tarafta bu konu konuşuluyordu.

Cuma günü bazı öfkeli adamlar parlamentonun önünde ve içinde toplanmış, DİSİ ve AKEL milletvekillerini yuhalıyordu.

ELAM milletvekili Meclis kürsüsünden “vatan hainisiniz” diyerek sözlü saldırıda bulununca, Meclis altüst oluverdi ve oturuma ara verildi.

Sonunda yapılan oylamada 30 milletvekili öneriyi destekledi.

Zor zamanlarda cesareti ve sağduyusuyla dikkat çeken AKEL Genel Sekreteri Andros Kiprianou Meclis’ten ayrılırken faşistlerin sözlü saldırısına uğradı. Fakat Andros, içlerindeki korkuyu başkalarını korkutmak için siyahlar giyinip dışa yansıtan bu güruha pabuç bırakmak niyetinde değildi. Üzerlerine yürüdü ve “sizin siyasi atalarınız 15 Temmuz darbesiyle bu ülkenin bölünmesine neden oldu, ne kadar bağırırsanız bağırın, bizi korkutamazsınız” diye haykırdı.

Mezarlıkta kalabalık giderek büyüyordu...

Meclis’ten çıkan AKEL milletvekilleri de Kostis’i uğurlamak için peşi sıra mezarlığa geliyordu.

Barışsızlık insana en çok böyle zamanlarda koyar...

Kaç zamandan beri barışseverler gömütlerde bir araya geliyor ve içimizden birini yolcu ediyoruz...

Bu ülkede birbirimizi yolcu etmekten öte bir şey yapamayacak mıyız?

Mezarlıkta herkes Kostis’e dair anılarını paylaşıyordu.

1989 yılında Batı Berlin’de kurduğumuz Bağımsız ve Federal Kıbrıs İçin Temas Grubu’nun hayatta kalan üyelerinin çoğu oradaydı. Arif Hoca ve Zenon Pofaidis birkaç yıl önce aramızdan ayrıldıkları için orada değillerdi.

Büyük kalabalık içinde küçük gruplar halinde laflıyorduk...

Kemal Aktunç, Kostis’in Taşkent köyüne yaptığı ziyareti anlatıyordu. Dohni katliamında katledilen 83 erkek nedeniyle “kadınlar köyü” olarak da anılan köye ilk giden Kıbrıslı Rum Kostis olmuştu. İki damadı ile iki oğlunu kaybeden yaşlı Kıbrıslı Türk’ün bilgeliği Kostis’i adeta sarsmıştı. Bilge adam, “kimseden nefret etmiyorum, bana ailesini kaybeden bir Kıbrıslı Rum getir, biz onunla oturur konuşur, acımızı paylaşır barışırız” diyordu.

Kemal Aktunç, Kostis’e korkmuyor musun diye soruyordu. Kostis “Taşkent’te korkmuyorum ama geri döneceğim için korkuyorum, çünkü katiller Güney’de yaşıyor” diyecekti...

Kostis Taşkent’te yaptığı röportajları Kıbrıs Rum toplumunun önüne bir utanç tablosu olarak koyuvermişti. Tepkilere hiç aldırmadan...

1988 yılıydı. Bin bir zahmetle yayınladığı Entos ton Tihon (Surlar İçi) adlı dergiye röportaj vermek için beni evine davet etmişti. Eski Lefkoşa’da eski bir evde kitapların arasında saçı sakalına karışmış bir adam...

O röportajı başka röportajlar, tartışmalar ve ortak etkinlikler izledi.

1989 yılında Bağımsız ve Federal Kıbrıs İçin Temas Grubu’nu kurmakla noktalanan Berlin toplantısına gitmeye hazırlanıyorduk. Neler yapabileceğimizi konuşurken aklımıza güzel bir fikir gelmişti. Enosis’i ve Taksim’i iki ayrı tabuta koyarak merasimle gömecektik...

Tarihin gömdüğü bu fikirleri merasimle iyice gömmezsek hayalet olarak aramızda dolaşacaklarını düşünüyorduk.

Nedense, bu fikri hayata geçirmedik.

Ve  gerçekten de Enosis ile Taksim hayaletleri aramızda dolaşıp durdu.

Ta ki, Kıbrıslı Türkler 2004 yılında büyük kalabalıklar halinde Taksim’i gömene kadar...

Tarihin çoktan gömdüğü Enosis’in merasimle gömülmesi tam olarak gerçekleşmemişse de, Kostis’in gömüleceği gün Temsilciler Meclis’inde 30 milletvekili bu yönde kazam kürek salladı.

Güle güle sevgili Kostis Ahniotis!

Bizi affet. Seni çok istediğin bütün ülkeye gömemedik.

Enosis ve Taksim artık belki ne gerçek ne de hayalet olarak yoktur ama senin de çok iyi bildiğin başka başka sorunlarımız vardır.

Barış yapmayı bir türlü öğrenemedik.

Ve bu hepsinden beterdir.

Ve bu yüzdendir, seni yarım ülkede toprağa verişimiz...

Ve bundandır, yarım ülkede peşi sıra toprağa verilişimiz...         

 

Bu yazı toplam 6738 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar