1. YAZARLAR

  2. Sevgül Uludağ

  3. “Bu Tekke Bahçesi olayı bizi mahvetti…” 3
Sevgül Uludağ

Sevgül Uludağ

0090 542853 8436/00357 99 966518

“Bu Tekke Bahçesi olayı bizi mahvetti…” 3

A+A-

 “Kayıp” Vasit Mustafa, 53 yıl aradan sonra bugün Çatoz’da toprağa verildi… “Kayıp” Vasit Mustafa’nın kızı Gonce Göksun anlatıyor…

 

Gonce Göksun’la 1963 “kaybı” babası Vasit Mustafa, rahmetlik annesi Süheyla Zehra Vasit, o günlere dair hatıraları ve babasından geride kalanların Tekke Bahçesi’nde bulunmasıyla ilgili röportajımızın devamı şöyle:

SORU: Sürüp kaçtıydı zaten, bıraktıydı babanızı, kendi anlattı bunu oğlunuza…
GONCE GÖKSUN:
Ve o parayı, çatır çatır alırdı… Çatır çatır alırdı ve tanırdı da bizi… Hatta bundan 15 sene evvel gittim, halam geldi Londra’dan, Filiz, ben, halam gittik. Ve tanıdı bizi… Bizi tanıdı. “Vasit’in kızkardeşisin sen” dedi halama, “siz da kızlarısınız…”
Zaten ben 15-16-17 yaşına kadar Sevgül Hanım, beni Lefkoşa’da görenler, simamdan bana “Sen Vasit’in kızı mın?” diye sorarlardı… Yani babam çok tanınmış bir simaydı ve nasıl gömerlerken babamı kimse çıkmadı tanıyan? Yani bizim şu an, aklımızın almadığı sorulardan biridir bu. Gerçi “Battaniyelerde sarılı geldi” dedi Kayıp Şahıslar’da bilgi veren kızlar. Ve ben hiç inanmam 20-22 gün içinde bir ölü çürüsün. O zaman çok soğuklar vardı, hatırlan? Göl olurdu sular böyle havlılarda ve yüzü buz tutardı, değnecik elimizde o buzları kırardık… Çıt çıt kırardık. Veya annem çamaşırları bir haftada kuruturdu, evin içine ip asardık gece. Odalara ipler asılırdı, çamaşırlar elde sıkılırdı, kurusun diye… Yani zannetmem bir ölü 20 günde tanınmaz halde getirilsin Tekke Bahçesi’ne… Öyle sorular gelir ki insanın aklına… Mesela Lefkoşa Genel Hastanesi’nde morga mı koydulardı yoksa bir odaya mı attılardı kendilerini? Geçen gün bu geldi aklıma babamı düşünürken…

SORU: Anneniz ne zaman vefat ettiydi?
GONCE GÖKSUN:
2002’de… Annem her sene mevlidini okuttu, dört-beş çeşit ağırlamasıynan.

SORU: Yani ta başından mı yoksa sonradan ümidi kesti diye mi?
GONCE GÖKSUN:
Ta başından okuttu… Dilsiz bir kadın vardır, gelirdi bize, da derdi “Ben giderim Rum tarafına” derdi, “orada esirleri gördüm, esirler vardı” derdi, “sakallı sakallı adamlar…” Böyle dilsiz, hareketleriyle anlatırdı anneme da “Gördüm senin kocayı da falan” böyle işaretnan…

SORU: Herhalde para alsın diye…
GONCE GÖKSUN:
Geçmiş gün biz çocuktuk, para mara olayını hatırlamam ama gelir ve ümitlendirirdi bizi… Ve ben kaç yaşına kadar belki hafızasını kaybetti, belki bu arada başka bir ciraynan evlendi, başka bir hayat kurdu, belki başka çocukları oldu diye düşünürdüm…

SORU: Kıbrıslırumlar’da da öyledir, “Belki Türkiye’dedir, belki evlendi, belki hatırlamaz…”
GONCE GÖKSUN:
Hatta şimdi şu Kayıp Şahıslar Komitesi gitti köye, kardeşim Mehmet’in hanımı aradı bizi, yoğuduk evde. Geldiğimde baktım, çağrı buldum iPad’da… Dedim “Hayırdır, Songül beni aramazdı” yani çok bir telefon konuşmamız yok,. Aradım, “Hayırdır be Songül” dedim, “ne var da aradın beni?”
“Vallahi Gonce abla, hayır mı, şer mi, sen karar ver ona” dedi.
“Hade be, deli etme beni, birine bir şey mi oldu?” dedim.
Zaten ben yıllarnan Londra’da yaşadım, 11 yıl Sevgül Hanım, hep böyle kötü haberler, geç vakit gelirdi Londra’ya. 2-3 saat da saat farkı vardı ya… O zamandan benim içimde böyle bir korku var, aileye, birine bir şey olur gibisinden.
“E hayır mı, şer mi, sen garar ver Gonce abla” dedi. Döndü bana aynen bu şekilde:
“Babanız bulundu!”
İnanır mın? Biri size “Babanız bulundu” dediğinde, siz olsanız ne anlarsınız?

SORU: Canlı bulundu…
GONCE GÖKSUN:
Aynen… Amaaan, böyle bir soğuk sular döküldü sanki, bak şimdi söylerim, tüylerim diken diken olur. Allah için canlı bulundu zannettim yahu… Düşünebilin yani?
Yani demek ki o umut yokolmaz… 60 yaşında olurum Temmuz’da, demek ki hala daha beklerik. Ondan sonra deyince, “Kayıp Şahıslar seni bulmadı da Mehmet’e geldiler, kemikleri bulundu…” kızkardeşimle bir ağlamaya açıldık böyle… Tam o anda da bebek kucağında kız geldi… O bize “Ciralar” diye lakap taktı ikimize. “Noldunuz be ciralar da ağlarsınız?”
Çocuğa cevap veremedik…
“Anne kime bir şey oldu da ağlarsınız?”
Yani ölümüz yok, yasımız var derler, te anlatalım çocuğa… Hade o başladı ağlasın…
Ondan sonra Tekke Bahçesi olayı…
Allahım, isyanlar! İsyanlar!
Nasıl, nasıl Sevgül Hanım, nasıl böyle bir şey oldu?
E tabii kapattık telefonu, çocuklar bu arada hemen benim başladı beni arasınlar,
Vasit, Gönal, Özer…
“Anne işte duydun, dedem?”
“Annem duydum…”Ama Tekke Bahçesi olayı…
E işte bizimkiler mi yaptı?
Üç hafta artık Sevgül hanımcığım, te çocuklar sizininan temasa geçsin da çözülsün olay, hergün böyle şeyleri yaşadık. Yani değişik değişik duygular, anlatmaynan anlatamam sana yaşadığımızı. Yani yetmez 54 sene…
Ve ben gitmezden iki gün evvel böyle pasaportumu, eşyalarımı gözönüne koyarım.
Elime geldi Kayıp Şahıslar Komitesi mektubu… Ararım, Gülden Hanım çok yoğundur, işte size bilgi veremeyik, işte yoğunuk falan dediler birkaç defa. Arayım be dedim. Ondan sonra, anam öldü, 15 sene, ben buldum 60’ı dedim, ben gidiyorum dedim. Öyle geldi artık bana… Bulunmuş, bulunmamış dedim… Herhalde bulunmayacak çünkü üstüne bina mı yaptılar, çünkü biz beklerik Rum tarafında hastanede kayboldu ya, atıldı bir boş araziye, üstüne bina yapıldı, artık ümidi kestik yahu yani çünkü kaç yıldır yapılır yapılır, herkese haberler gider, bize gelmiyor…
Ama bu Tekke Bahçesi olayı, bizi mahvetti…
İsyanlar… “Allah” dedim, “bunu yapanların en gıymatlısına versin…”
Söylerim ve söyleycem da ölene kadar bunu.
“En gıymatlısına versin” dedim, “şu bize bunu yaşattılar…”

SORU: Çünkü siz dediydiniz bana, küçükken hatırlardınız, sizi ilkokulda götürürlerdi Tekke Bahçesi’ndeki törenlere ve babanızın orada gömülü olduğunu bilmeden giderdiniz oraya…
GONCE GÖKSUN:
21 Aralık’ta okullarda tören yapılırdı, anma törenleri ve ondan sonra, törenlerden sonra bizleri elele tutuştururlar, götürürler ve o şehitliği gezdirirlerdi bize. Ve ben bilmeden babamın mezarını ziyaret edermişim meğer… Bilmeden…
Bir da ne fenama gitti? Bu mezarların üstünde “Meçhul” yazıldı…
Gerçi bizimkinde isim çıktı, o nasıl oldu?

SORU: Hüseyin Cemal yazardı babanızın olduğu mezarın taşında…
GONCE GÖKSUN:
Onu anlayamadık. Nasıl gömdüler 30 yaşındaki bir adamı, 19 yaşındaki biri diye? Açıp bakmadılar battaniyenin altına, kim var, kim yok?
O nasıl oldu sizce Sevgül Hanım, bilginiz var?

SORU: Bence bütün olduğu gibi, Tekke Bahçesi’ndeki tüm mezarların açılıp hepsine DNA testi yapılması lazım. Çünkü bence o taşların üstünde yazanlarla altta yatanlar farklı insanlar olabilir ki bunu gördük şimdiye kadar kazılanlarda…
GONCE GÖKSUN:
Hepsi açılmadı şimdi?

SORU: Yok, sadece “Meçhul” veya Ayvasıl’da gömülmüş olanlar açıldı…
GONCE GÖKSUN:
Biz gene şanslı çıktık, bu üstünde isim yazılıydı, açılmayabilirdi bu.

SORU: Ama “Ayvasıl” yazardı üstünde ayrıca… Onun için açılabildi… Ayvasıl’dan geldiği için açıldı…
GONCE GÖKSUN:
Ha Ayvasıllılar açıldı…  E peki bu çocuğun mezarı nerede acaba?

SORU: Belki da o da başka bir isim altında veya “Meçhul” diye gömülenlerde olabilir…
GONCE GÖKSUN
: Ailesi? Kızın aklına takıldı, o Londra’dan gelenin… “Teyze, onun ailesi ne yapacak şimdi? Dedem çıktı mezarından…” diye.

SORU: On sene önce yaptıydım ben hep Ayvasıllı ailelernan röportaj, çoğunu bulduydum… Bulabilirim yani aileyi…
GONCE GÖKSUN:
Onların bilgisi var mı acaba? Oğluları değildi orada yatan. O insanlar gitti senelernan başka birini ziyaret etti…
Ve ben hiç unutmam, elele tutuştururlar bizi, hatta Kumsal’a götürürlerdi bizi o banyoya… Tekke Bahçesi Şehitliği’ne bizi kaç defa götürdüklerini ben gayet iyi hatırlarım. Her 21 Aralık anma törenlerinde, okullar bizi götürürdü ve ziyaret ederdik biz bu Tekke Bahçesi’ni.
Benim çocuklarımın Tekke Bahçesi’nden haberi yok. Ondan sonra okullarda bu Tekke Bahçesi Şehitliği hiç galiba söylenmedi, anılmadı bu şehitler? Bırakıldı? Ve benim çocuklarım, dedeleri orada çıkınca gittiler gördüler orada bir şehitlik olduğunu… Biz da tabii bahsetmedik çünkü yani nereden aklına gelecek senin baban orada da çocuklara bahsedeyim? Biz zannederik okullarda, derslerde okutuldu bu şehitlikler falan. Veya okutuldu da bilmezdi çocuklar? Veya 74 baskın çıktı, 74 şehitleri öne geldi?
Hatta bir ara babam için “Hadise kurbanı” yazıldı ve ben gittim o zaman Cemaat Meclisi’nin üstündeydi ve oradaki memurlara bağırdım, çağırdım: “Ne demek “Hadise kurbanı”? Ne demek?” diye… Ben böyle gittim, böyle bir olay yaşadıydım… Yani babamı siz nasıl “hadise kurbanı” olarak geçirirsiniz?

SORU: Siz kaç yaşına kadar kaldıydınız Kıbrıs’ta?
GONCE GÖKSUN:
Ben 1979’da evlendim da gittim. 11 sene kaldım Londra’da. 1990’da geri geldim ben. 1990’dan beri buradayım.

SORU: Üç çocuğunuz oldu, ikizler Gönal ve Özer. Ve büyüğü Vasit.
GONCE GÖKSUN:
Beş kardeşik, Filiz evlendi gitti Adana’ya, çocuğu olmadı. Benim ilk çocuğum oldu, oğlan olunca tabii babamın adını koyduk. 15 ay arayla ikizleri doğurdum, Gönal ve Özer. İkizler altı yaşındaydı, Vasit sekiz yaşındaydı, burada büyütmek istedim çocuklarımı. Aldım, geldim. Lisede bütün notlarım 7, 8, 9’du, İngilizcem 4 idi. Hep ortalamayla geçtim İngilizce’yi… Ondan sonra da evlendim, İngiltere’ye gittim. Ve bu İngilizce’den ne kadar nefret ettim ve kaçtıysam, gittim bu defa 11 sene, 11 saat ısınmadım. 11 saat ısınmadım dedim, fırsatı bulurkenden kaçtım geldim işte…

SORU: Çok zordur orada hayat. Hele bir da siz alıştınız bir da Şakir’in Bahça’da yaşamaya… Doğanın ortasında…
GONCE GÖKSUN:
Şakir’in Bahça, Yenişehir ondan sonra, Çatoz… Ben karnemi alırdım Sevgül Hanım, hemen o gün Çatoz otobüsündeydim. Arife gün hemen binerdim basa, Serdarlı… Nenemnan bullalar, çörekler… Bak benim taş fırınım var. Ben devamlı çörek, bulla, peksemet yaparım. Yürüyüşe gittiğimde, yollarda bulduğum dalları, budar şu insanlar da atar, çeker sürükler getirir, yığarım arkaya. Yani ben köy hastasıyım. Üç ay yaz tatili, saman taşıyalım, yani köy kızları yapmazdı bizim yaptığımız işleri, dedeminan beraber. Kalem çıkarırdık. Satardık o kalemleri. Dartan dartan okka gelmez, bilin ya hafifti kalem… Dartarık, dartarık okka gelmez! Bir okka şu kadar para, kalem güzel para yapardı. Ben sesta işlerdim, ben köy hayatını çok severim. Damda yatırdık, yıldızlar. Bir damdan obir dama komşu kızlarıyla konuşmalar, masal anlatmalar…
Yani bizi analı-babalılardan annem kat kat, çok iyi besledi. Her Pazar otobüslernan İskele denizi, bu Acapulco altıbuçuk mil idi… Ya dedemler Çatoz’dan Lefkoşa’ya gelirler, dururlardı, Şakir’in Bahça da bilin, tam durak yeri. Çünkü sizin Çağlayan’dan çıkılırdı otobüsler… Ordan geçerler alırlardı bizi, yalla, her Pazar denizlerde… Yani annemin kıymetini ödeyemem hiç, hem analık, hem babalık yaptı bize, hem da acayip şekilde…

SORU: Süheyla’ydı adı, değil?
GONCE GÖKSUN:
Zehra kütükte yazılısıdır, kaç defa anacığım giderdi kan tahliline, bir Süheyla yazarlardı, bir da hastane kimlik kartında Zehra… Kaybolurdu bu defa tahlili… “Gitti benim kan!” derdi. “Gitti benim kan, boşuna verdim kanı!” derdi.
“E be kadın, sen da gerçek adını ne söylemen kendine da Süheyla söylen? Sen Zehra’sın” derdim kendine.
Dedem rahmetlik işte Zehra koymuş, Süheyla çağırmışlar.
Ve kanser hastası oldu son iki sene, kansernan boğuşurduk, yumurtalık kanseri. Hastaneye götürdüm kendini acile, doktor “Hanginiz hasta?” diye sorardı. Ben daha kötü görünürdüm… Ve kendi yatırdı acilde, beklerdik işte kendine serum verirlerdi, yanında yatan hasta “Teyze, neyin var?” derdi kendine… “E da neyim yok anam?” derdi. “Sayayım size?” derdi, atardı kahkahayı! Çünkü bypass’lıydı da bu arada. Ama bu arada senelernan öyle bir sigara içti Sevgül Hanım ve kimse kendine bu kadarcık bir şey deyemezdi sigara konusunda.
“Ne? Siz alırsınız bana?” derdi, “ödersanız parasını konuşun” derdi.
Ta ki bypass oldu… Benim beyim o gördüğünüz restoran ve spor salonunu çalıştırırdı, gelirdi gece ve kapıyı açtığında göz gözü görmezdi, öyle bir gamini dumanı… O zaman da daha çocuk var, içeride içmeme davası yoğudu…
İçilirdi… Bir şey diyemezdik saygıdan kendine ve dumandan böyle ortalık gözükmezdi evin içi… Kalp ameliyatı oldu, kesti. Zaten ondan sonra da bu kanserle uğraştık iki sene. Öldüğünde 63 yaşındaydı. Çok genç idi… Bu turlar yeni başladıydı be Sevgül Hanım, Türkiye turları. “Hade anacığım bu sene biz da kısmetsa seninnan gidelim” derdi. Severdi çok gezmeyi… İşte bizi zaten çok gezdirirdi. Yani ben mesela ortaokul, liseyi bitirdim, okulun bütün etkinliklerinde başroldeydim. İzciydim, Türkiye’ye izci kampına gittim. Her aile izin vermezdi buna. Ailece zaten böyle biz, “Yorgancılar” dedimin, hele rahmetli dedem İmamoğlu, gittiğinde Gönendere’ye söyle, tanıyanlar anlatsın…

SORU: Annen aslında beklemedi geri gelecek diye?
GONCE GÖKSUN:
Bekledi… Ölene kadar…

SORU: Ama mevlidini okuttu…
GONCE GÖKSUN:
Okudurdu ama içinde bir ümit… O mevlit, işte adetlerimizden dolayı mevlidini okuttu…

SORU: Ben 2007’de yazdıydım Tekke Bahçesi’nde “kayıplar”ın gömülü olduğunu… Yani ben on sene önce yazdım, Ayvasıl’daki kazıyı yapan doktoru da buldum, onunla röportaj da yaptım, listeleri da yayımladım… Kanıtladım da ki o doktor şu toplu mezardan insanları çıkardı, bazılarını tanıdı ki bunların adı o 21 kişilik listede vardı… O tanıdığı insanlardan biri mesela hastaneden tanıdığı birisiydi, yani hastane morgundan getirilmiş olduğunu doktorun anlattıkları kanıtladı.
GONCE GÖKSUN:
Peki niçin gizlenmiş ailelerden bu insanlar?

SORU: Çünkü bir büyük şey yaratmak isterlerdi, işte “Ayvasıl şehitleri, Ayvasıl şehitleri” diye belki… O dönem Hamit Mandrez’de da Kaymaklı göçmenlerini koydulardı ya çadırlara, dönmek istedi bazıları, izin vermediler… Kimisi evini tamir etti dönmek için, evini yaktılar… Yani “Biz haklıyık, işte bizim göçmen sorunumuz var, işte ezilirik Kıbrıs’ta” diyerek Türkiye müdahale etsin diye, “İşte böyle acı çekerik” diye bir şey yaratmaya çalıştılar…
GONCE GÖKSUN: Ama bu tarafta da bu ailelerin ne günahı var?

SORU: Kullandılar aileleri, her iki taraf da…
GONCE GÖKSUN:
Bak sen söyleyinca, annem bir taraftan mevlidi okuturdu fakat beklerdi…

SORU: Çünkü genelde okutmazlar mevlit, “kayıp” eşleri, beklerler çünkü gelecek diye… Kabul etmezler çünkü ölmüş olduğunu…
GONCE GÖKSUN:
Bizim her sene okuttu ama adım gibi eminim şu beklerdi. Hatta 1974 harekatından sonra daha çok bekledik… Ama kapılar açılmadan öldüydü annem… Onu yetişmedi. Belki o zaman ümidi tam kesebilirdi yani…
Ama gene insanın içinde, sana derim ben, telefonu aldım ve “Babanız bulundu” dediğinde bana acayip oldum böyle…

SORU: Benim sormadığım, eklemek istediğiniz bir şey var mı?
GONCE GÖKSUN:
Çok sorular var kafamızda, her gün değişik sorular, cevap alamadık…

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Bu yazı toplam 2925 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar