1. YAZARLAR

  2. Tufan Erhürman

  3. Yürekli “Engelliler”
Tufan Erhürman

Tufan Erhürman

Yürekli “Engelliler”

A+A-

Hiç ayak izim olmadı kumlarda...

Ne çok isterdim oysa
Tekerlek izlerimi bırakabildim yalnızca
Kimse gör(e)medi

“ ‘Körler onları görmese de yıldızlar vardır’ dedi” der Nazım bir rubaisinde. Onun gibi büyük, derin bir şairin, açıkça söylemese de, burada gönül körlerinden söz ettiğini düşünürüm bu rubaiyi her okuduğumda.
Geçen hafta AKM’de izlediğim Tekerlek İzleri adlı oyundan sonra, dağıtılan broşürün kapağında sevgili Orkun Bozkurt ile Aysan Özcezarlı’nın yukarıya aktardığım dörtlüğünü görünce Nazım’ın o dizesi geldi aklıma.
Mesele kumda ayak ya da tekerlek izi bırakmak değil aslında. Kumda bırakılan iz, ayak izi de tekerlek izi de olsa, eninde sonunda taşacak olan denizin marifetiyle silinecektir nasılsa. Esas mesele, bıraktığınız izi görmeyenler, göremeyenler, görmemekte direnenler, dahası her izi, denizi dahi beklemeden üzerine döktükleri pis sularla silebilmek için adeta cansiperane uğraşanlardır. Mesele onlar olduğuna göre, mücadele tabii ki onlara karşı verilmek gerekir.

Kıbrıs’ın “engelliler”i çok izler bıraktılar bu adanın kumlarında. Biz “engelsizler”den birileri her defasında gittiler, başka işleri kalmamış gibi o izleri silmek için pis sularını o izlerin üzerine boca ettiler. Direndi “engelliler”. Silinen her izin yerine bir yenisini bıraktılar. Bunu, yeri geldi sporla, yeri geldi romanla, şiirle, öyküyle, son olarak da tiyatroyla, Kıbrıslı Türklerin yüz akı Lefkoşa Belediye Tiyatrosu ile birlikte yaptılar.
Onlar her zamanki gibi tevazu gösterdiler, “kumdaki tekerlek izi” dediler bıraktıklarına. Oysa Baki’nin beyitini ödünç alarak söylersek, bir kez daha avazeyi davud gibi saldılar aleme ve bir hoş seda daha eklediler öncekilere.

Oyunu izleyen “engelsizler”, salya sümük ağlamak, “bak ben onlara destek oldum” düşüncesiyle rahatlamak ve geceyi arkalarında bırakıp rahat yataklarında mışıl mışıl uyumak için gitmiş olabilirler oraya. Oysa Kıbrıs’ın iftihar vesilesi “engellileri” onları güldürdüler. “Bize ağlamayın, önce kendi aymazlığınıza gülün, sonra da eğer becerebiliyorsanız, her adımımızda, tekerleği her çevirişimizde önümüze çıkardığınız engeller için utanın” dediler.

Oyunu sevgili Mustafa Çelik’in, bu kubbede çok hoş bir seda bırakmış olan o güzel insanın anısına oynadı Lefkoşa Belediye Tiyatrosu ile “engelliler”. Onun kumlarda bıraktığı izler silinse de, gönül sağırı “engelsizler” duymamakta dirense de, bıraktığı o hoş sedanın kubbede asılı kalacağını bir kez daha gösterdiler.

“Tahir olmak da ayıp değil Zühre olmak da
hatta sevda yüzünden ölmek de ayıp değil,
bütün iş Tahirle Zühre olabilmekte
yani yürekte”

der Nazım “Tahir’le Zühre Meselesi” adlı şiirinde.
Evet, mesele gerçekten de yürekte. O gece “engelli” Tahirler ve Zühreler biz yüreksiz “engelsizler”e bir kez daha gösterdiler, bir tokat gibi bir kez daha vurdular yüzümüze bu gerçeği. Çok hoş bir seda daha astılar kubbeye ve yüreksiz “engelsizler” onları gör(e)mese de yürekli “engelliler” vardır dediler.

Bu yazı toplam 2644 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar