Asım Akansoy

Asım Akansoy

SİYASET MEYDANI

Uyanmak

A+A-

Korona günlükleri - 1

Bireyin dünyaya geldiği günden öleceği güne kadar geçireceği dönemin ki bu insanlık tarihi bağlamında çok kısadır, sömürülmeden, köleleştirilmeden, haysiyetli bir yaşam sürmek, insani kapasitesini gerçekleştirmek, özgürce yaratmak için gerekli maddi imkanları talep etmek, eşit bir birey olarak varolmak için ortaklaşmanın kaçınılmazlığını istemesi kadar insani bir düşünce olabilir mi? 

İnsanlık tarihine not düşülecek günlere tanıklık ediyoruz. Tanık olmak yeterli mi ? Değil. Biz vakanüvisler gibi, yaşadığı çağın gelişmelerini not edip sonraya bırakanlar değil, çağın açmazlarını, sorunlarını daha iyice algılayıp aşabilecek iradeyi koyanlar olmalıyız. 

Çünkü gidişat gerçekten gidişat değil. 

Bugüne dek gerek hakim dünya ekonomi politiği gerekse kuzey Kıbrıs gerçeği için farklı tonlarda görüşler ortaya koyduk. Tartıştık, uyardık. Tarihe de not düştük böylece ama derdimiz bu değildi. Derdimiz yaşanabilecek krizleri, tarihin verdiği bilgilerden hareketle, belli bir felsefe ve düşünce sistematiği ile çözüp toplumu, insanlarımızı uyarmak. Gücümüz oranında da elbette dönüşüme katkı koymak. Ben bunu gerçekleri açıklamak olarak da ifade ederim. Çünkü gerçekler tahrif edildiği ölçüde dönüşümün gerçekleşebilme ihtimali olduğuna asla inanmadım. Bırakınız benim inanıp inanmayışımı, görmedim. İnsanlık tarihinde, tüm büyük değişimlerin temelinde gerçekleri algılamak, paylaşmak ve bunun üzerinden hayata dair yeni şeyler söylemek vardır. Güzel laflar, beylik iddialar bizim derdimiz olmaz. Popüler olana biat etmek, eğilmek bükülmek de olmaz. Eğer sorun insanı daha mutlu, daha onurlu daha adil daha eşit bir dünyaya uyandırmaksa güzelleme yapmak işimiz olmaz. 

Bireyin dünyaya geldiği günden öleceği güne kadar geçireceği dönemin ki bu insanlık tarihi bağlamında çok kısadır, sömürülmeden, köleleştirilmeden, haysiyetli bir yaşam sürmek, insani kapasitesini gerçekleştirmek, özgürce yaratmak için gerekli maddi imkanları talep etmek, eşit bir birey olarak varolmak için ortaklaşmanın kaçınılmazlığını istemesi kadar insani bir düşünce olabilir mi? 

Ve bu kavga değil mi ki, bizi dünden bugüne taşıyor, dünün izleri üzerinden yarına yol açıyor. O dün ki, ayağımıza takılı prangaları ile kırılmayı bekler.

Eğer insani olansa bunlar, bunlar için konuşanların ortaya koyduklarına bir kez daha dönüp bakmak gerekir.

“Gün ağardığında düne sığınılır” ya, tarihin, toplumsal dönüşümün yani devrimlerin nasıl gerçekleştiği, iradenin, cesaretin ve gücün nasıl yönetildiği çok değerlidir. 

Çünkü güne dair çaresizliğin ve dilsizleşmenin önüne ancak dünden bugüne dönüşüm dinamikleri üzerinde kafa patlatarak geçilebilir. Bilgi sınırlıdır, deneyim sınırsız. Bilginin sınırına gelindiğinde yaşanan çaresizliğe epistemolojik sınır deriz ya. Çünkü edinilmemiş bilgiler ve yaşanmışlıklar üzerinden o sınırı aşmak mümkün değildir.

Bilgi edinilebilirdir, deneyimsel bilgi ise ki bunu diyalektik yaklaşımla ele almalıyız,  sürdürülebilendir. 

Marks, ekonomist bakış açısının kapitalist ilişkilerin ortadan kalkmasına yol açacak modeli, koşulları algılamalarında epistemolojik bir sınır olduğunu anlatır, yani onu algılamakta kendi bilinç dünyaları, büyük bir engeldir der... Foucault ve önceli Althusser epistemolojik sınır der bu duruma. Görse bile algılayamaz, görmekle algılamak arasındaki fark gibi. Kapalı, dinamik olmayan yapıların en büyük sorunlarından biri budur. Hayata dair olanın edinilmiş bilgi ile sınırlı olduğu ve dönüşümün o sınırlı bilgi kapsamında iddiası. 

Uzun bir süredir kapitalist sistemin insanlığın sonunu getireceğini, bu gidişatın özellikle son kırk yıllık neo liberal düzenin yarattığı küresel ekolojik krizin, nükleer savaş tehlikesinin çok büyük olduğunu her söylediğimizde, bıyık altı “ne yani başka bir sistem mi var” yönündeki sinik bakışlar ve söylemler nihayet bitti. İdare etme dönemi de bitti. Tecavüz kaçınılmazsa zevk almaya bakalım diyenlerin de dönemi sona erdi. Şimdi taraf olma zamanı ya insanlıktan ya da barbarlıktan yana…

Kapitalistler böyle bir sistem olamaz diye çığlık atıyorlar. Özelleştirmeye de hayır diyorlar. Her şey yolunda, sistem devam etmeli diyen kaynak artık bulamazsınız.

Neoliberalizme son verelim, devlet nerede, batıyoruz diye kamu gücünü çağırıyorlar.  

Şu öldürücü koronavirüs bize şunu söylüyor, ey insanoğlu, hırsınıza, egonuza yenik düştünüz, daha çok kar, hakimiyet, iktidar sizi bitirdi, uyanın. 

***

Post korona, yani korona öncesini ve dönemini de kapsayan bir yarın tahayyülü nasıl olacak ?

Hade gelin bunu haftaya tartışalım.

Bu yazı toplam 2098 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar