Üç dilli “Hade” dergisi yaratıcılarından Sofoklis unutulmaz…
Ulus IRKAD
(Üç dilli “Hade” dergisinin yaratıcılarından Sofoklis Russo’yu kaybettik… Bugün yani 8 Mart 2025 Cumartesi günü toprağa veriliyor… Ulus Irkad’ın onunla ilgili hatıralarını yayımlarken, ailesinin ve sevdiklerinin acısını da paylaşıyoruz… S.U.)
Kuzey ve Güney Kıbrıs’ta aynı zamanda tüm dünyaya barış adına yayımlanan bir dergiydi “HADE” Dergisi. Sofoklis, Neşe Yaşın, ben, Michail Kirliçça, Ahmet An, Ersin Hürdaoğanoğlu, Kosdis Ahniodis, Nikos Anastasiu ve Sodos Sizinos ilk editörlerdik. Üstlenilen görev zordu. 1974 sonrasında, barışı, sınırların açılmasını savunan üç dilli bir dergiydi bu… Yazıları Türkçe’ye, İngilizce’ye ve Rumca’ya çevirmek zordu ama başardık. Annem Aysel Irkad, babam rahmetli Hüseyin Irkad ve de mütevvefa Vartan Malyan amca yardımcılarımızdı. Dünyanın her yerinde yaşayan Kıbrıslılardan yazı yardımı alıyorduk. Derginin mizanpajını yapan Sofoklis’e çok görevler düşüyordu.
HADE’NİN MİSYONU
Sofoklis’in ve dolayısıyla Derginin üstlendiği görev bayağı ağırdı. 1997 yılında derginin yayımına başladık. 2003 yılına kadar derginin yayımı sürdü. Tüm dünyaya Avrupa’ya, hatta ta Avustralya’ya dergi gönderiyorduk. Ayda dört bin civarında çıkmaktaydı bu dergi. Kendi kendimizi finanse ediyorduk. Bazen ayda bir, bazen her hafta, bazen haftada üç gün toplanıp kararlar vermek ve derginin yayınlarını sürdürmek mecburiyetindeydik. “Kapılar açılsın, her iki toplumda yaşayanlar birbirlerini ziyaret etsinler, ekonomik işbirlikleri olsun, Kıbrıslıtürkler de pasaport alıp tüm dünyadan ve eğitim hizmetlerinden faydalansınlar” diyorduk.
ÇOK ZORLUKLARIMIZ VARDI
Çok zorluklarımız vardı. Polislere dert anlatmak zordu. Sınırları geçmek, toplanmak, festival yapmak çok zordu… Tutuklanıp soruşturulmak potansiyel tehlikesi yüksekti. Barikatlarda aşağılanma riski vardı. Mahkemelere de verilebilirdiniz (Nitekim oldu da…) “HADE” Dergisi çıkarken tüm bunlar yaşandı. Ama buna rağmen festivaller, kültürel işbirlikleri sürdü. Tüm streslere, depresyonlara tüm risklere rağmen dergi altı yıl çıktı. Tüm dünyaya yayıldı. Tüm Dünyada yaşayan insanlar Kıbrıs’taki barış özlemlerini okudu.
BU BAŞARILARIN ARKASINDA SOFOLİS’İN KATKILARI UNUTULAMAZ
Bu başarıların arkasında Sofoklis ve arkasındaki esas kahramanlardan biri olan hanımı arkadaşımız Mirulla unutulamaz. Sonra kapılar açıldı... Kıbrıs AB üyesi oldu. Temaslar başladı. Ne Sofolis’i ne de Mirulla’yı gördük artık... Herkes yaşam kavgasındaydı. HADE, kapıların açılması, insanların birbirlerini ziyaret etmesiyle büyük bir başarıya ulaştı. Misyonunu da bitirmişti... Artık Kıbrıslılar birbirlerinin bölgelerini, evlerini, çarşılarını ve hastahanelerini ziyaret edebiliyorlardı.
SOFOKLİS’İN DURUMU KÖTÜLEŞTİ
Aradan 22-23 sene geçmişti. Geçen sene Mirulla’yı Mağusa’da düzenlenen bir iki toplumlu festivalde gördüm. Pek de sevindirici bir karşılaşma olmadı bu çünkü Sofoklis’in sağlığını sorunca oldukça üzülmüştüm;
“Sofoklis Alzheimer oldu, onu Trodos’ta bir huzurevine yatırdık, artık hiçbirşey bilmiyor, hiç kimseyi tanımıyor” dedi bana. Üzüntülüydü ve ben de bu duruma hüngür hüngür ağladım.
Güney Kıbrıs’ta herkes memnun, refah var üzüntü çekmiyorlar demeyin bana. Kosdis gibi, Michael Kirliçça gibi hayat kavgasında ve de Kıbrıs kavgasında stres ve depresyonlarla, üzüntülerle baş edemeyip, genç yaşta bizi terkeden birçok arkadaşımız var aynen Kuzey Kıbrıs’taki gibi. Vakitsiz bizleri terkedenler kervanına katılanlar çok. Panos, Yiolanda Hristoforu, Jus Bayada, Spiros Hadjigrigoriu, Hanımı Dimitiria, kızları Marianna gibi Sofoklis de sonsuz yolculuğuna çıktı. Sofoklis HADE efsanesinin meçhul neferlerinden ve de en fazla yükü çekenlerdendi. Geçen gün onu da sonsuzluğa uğurladık.
Mirulla, sana ve çocuklara başsağlığı diliyorum. Sofoklis arkadaşımızın yolu açık olsun. Bir gün gene buluşmak üzere… Barış ateşi, yolunu aydınlatsın Sevgili Sofoklis.
Ailenizin başı sağolsun…
“Sofoklis Russo, Avrupa Troçkist hareketinin düşüncelerini Kıbrıs’a taşımıştı…”
Afoa Cyprus
*** Bu Cumartesi yani 8 Mart 2025’te yoldaş Sofoklis Russo’yu toprağa vereceğiz, geçtiğimiz Pazartesi günü vefat etti. Cenazesi Lakadamya’daki Yeni Strovulos Mezarlığı’nda saat 11.00’de yapılacak. Sofoklis, Avrupa Troçkist hareketin düşüncelerini Kıbrıs’a 1970’lerin ortalarında taşıyan kişilerden biriydi. 1975 ile 1979 yılları arasında Kıbrıslırumlar, Kıbrıslıtürkler, Yunanlılar ve Türkler’le birlikte Londra’da Türkçe ve Rumca olarak “Kıbrıslı İşçi” gazetesini yayımlamaktaydı. O günlerde Kıbrıslırumlar’la Kıbrıslıtürkler, darbe savaşın yaralarıyla başetmeye çalışmaktaydı. Uluslararası ve sınıf temelli bir gazete olarak Kıbrıslı İşçi, radikal sol çizgisini takip etmekteydi.
*** Sofoklis aynı zamanda Uluslararası Sosyalistler’in de üyesiydi, bu hareket sonradan Britanya Sosyalist İşçi Partisi olarak adlandırılacaktı. Sofoklis’in amaçlarından birisi de Kıbrıs’ta da böylesi bir örgütlenme yaratmaktı ki bunu kendi ideolojik çevresinden insanlarla yapmaya çalışacaktı bir süre sonra…
*** Sofoklis, Kıbrıslıtürk toplumuyla askeri bir çatışmadan kaçınılması gerektiğini savunmaktaydı ve Kıbrıs’ta emekçi sınıfın ortak bir sınıf cephesinde birleşmesini öngörüyordu. Bu düşünceler o günlerde alışılmadık, sarsıcı düşüncelerdi çünkü toplumun ezici çoğunluğu, iki toplumlu bir sınıf mücadelesini değil, milli bir mücadeleyi kurtuluşları olarak görmekteydi. Sofoklis’in savunduğu tutumu sonradan pek çok aktivist de benimseyecekti.
*** Kıbrıs’a 1975 yılında dönüşünden sonra EDEN’i örgütledi (EDEK’in gençlik örgütü – S.U.) ancak kısa sürede buradan atıldı. 1977-78 yıllarında “Tartışma Bülteni”nde öncülük etti, bu yerel haberlerin yanısıra uluslararası hareketlerden haberler de vermekteydi. 1979 yılında ise İşçi Demokrasisi gazetesinin ilk nüshası yayımlanacaktı.
*** 1980’li yıllarda iki toplumdan aktivistlerle ortak bir mücadele cephesi kurmak için bilinçli olarak Kıbrıslıtürkler’le temasa geçen ilk Kıbrıslırum aktivistlerden biriydi. 1985 ylında Kostis Ahniodis’le birlikte “Surlar İçi” adlı dergiyi çıkardı.
*** 1998 ile 2001 yılları arasında Sofoklis, iki dilli (Rumca ve Türkçe) HADE dergisinin yayınlanmasında merkezi bir rol oynadı. Bu insiyatif sonucunda başka insanlarla da temaslar ve dostluklar gelişti ve 2003 yılında barikatların açılması ardından bu, iki toplumlu bir barış ve yeniden birleşme hareketine dönüştü.
*** Barikatlar açılır açılmaz, Sofoklis “Occupied Map” yani “İşgal Bölgesi Haritası”nı hazırladı – böylece Kıbrıslırumlar’ın Kıbrıs’ın kuzeyine geçişlerini fasilite edip kolaylaştırmak ve güçlendirmek istiyordu.
*** 2004 yılında referandum öncesinde Annan Planı’na Evet için Sol İnsiyatif’te yer aldı. O günlerde yapıştırmalar, çıkartmalar dizayn etti ve yıllar boyunca çizdiği siyasi afişler de kendi başlarına siyasi mücadelenin bir anlatımı olarak addedilebilinir.
*** Sofoklis’in bu uzun vadeli mücadelesi, yani kapitalist sistemin yıkılmasını hedefleyen bir hareket kurmaktan iki toplumun yeniden birleştirilmesine uzanan mücadelesi her zaman tutarlı ve anlamlı oldu ve tüm bunları sessiz sedasız, mütevazi biçimde yaptı. Partneri Mirulla ve evlatları Olivio ve Orfeus’un acılarını paylaşıyor, başsağlığı diliyoruz.
(Afoa Cyprus’tan özetle derleyip Türkçeleştiren: Sevgül Uludağ).
*** GEÇMİŞLE YÜZLEŞMEYE DAİR DÜNYADAN YAZILAR…
“Gaspın meclisi: Knesset’in temelindeki Arap köyü…”
Kavel ALPASLAN/BİANET
Geçtiğimiz günlerde çarpıcı bir fotoğraf karesi yayınladı: İsrail Başbakanı Binyamin Netenyahu, işgal altındaki Batı Şeria’da Filistinlilere ait bir evde, Siyonist rejimin kolluk kuvvetlerine bir ziyaret gerçekleştirdi.
Tulkerim kentinde, ‘askeri sebeplerle zorla evden atılan’ Filistinlilere ait bu evde çekilen fotoğraf, birçok yönden çarpıcıydı: Yerleşimci-sömürgeci ve ırk ayrımına dayanan bir apartheid devleti olmakla suçlanan bir devlet ve onun savaş suçlusu lideri, Filistinli aileye ait koltukların üzerinde oturuyor ve diğer askerlerle gayet rahat bir sohbet ediyor. Duvarlarda ise alelacele yerleştirilmiş İsrail bayrağı ve diğer bazı askeri flamalar var.
Tüm tarihleri zorla yerinden edilme ve anahtarlarla şekillenen bir halkın verdiği mücadele daha iyi anlatılamazdı. Fakat mesele Filistin’deki etnik temizlik olunca ‘beterin beterini’ bulmak çok zor olmuyor. Öyle ki kendine ‘İsrail’ adını veren varlığın altındaki her kanlı taşın bir hikayesi var. Bu mekânlar arasından belki de en çarpıcı olan Siyonist ‘İsrail’ yönetiminin temsil edildiği yapı Knesset, yani ‘Büyük Meclis’.
‘İsrail Parlamentosu’ olarak bildiğimiz bina, Kudüs’te Siyonist rejiminin idari kalbi olarak inşa edilen bölgede yer alıyor. Oysa aynı bölge İsrail’in kendini bir devlet olarak ilan ettiği tarihlere kadar ‘Şeyh Bedir’ isimli bir Arap yerleşimidir.
Gelin, gasp edilen bir toprak parçası üzerinde yükselen bir meclisin tarihini anlatan yakın geçmişe seyahat edelim.
ŞEYH BEDİR…
Bugün, Siyonist işgalin ilk halkası olarak görebileceğimiz Batı Kudüs’te bulunan Şeyh Bedir, tarihi oldukça eskilere dayanan bir Filistinli Arap köyüdür. Filistin, İngiliz Mandası altındayken başlayan 1947-1948 Savaşı’nda köyün kaderi değişir. Siyonist paramiliter güçler, Filistin’in büyük bir bölümünde olduğu gibi burada da Arapları zorla yerinden etmeyi planlayan kanlı bir etnik temizlik stratejisi çerçevesinde Şeyh Bedir’i işgal ederler.
Şeyh Bedir, diğer bir Filistinli yerleşimi olan Lifta ile birlikte, kitlesel yerinden edilmelerin ilk örneklerindendir. Ocak ortasında köye giren Haganah ve Lehi isimli Siyonist paramiliterler önce bir panik hali yaratır. Silah seslerinin yükseldiği Şeyh Bedir’de geri dönüşü olmayan bir göçü başlatmak isteyen Siyonistler, muhtarın evini hedef alırlar. Köyün muhtarı Hacı Süleyman Hamini’nin evini ‘hava güvenliğini’ bahane ederek havaya uçururlar. Taş duvarlara yerleştirilen patlayıcıların infilak etmesiyle ev toza döner, diğer evler ise şok dalgasıyla sarsılır. Bunu gören köylüler, nesillerdir yaşadıkları evleri bir gecede terk ederek mecbur yollara düşerler.[1]
Gittikleri yerlerde gördükleri kendi başlarına gelenlerin daha da beteridir. Zorla evlere giren Siyonistler, değerli eşyaları çalıp türlü taciz ve zorbalıkla Filistinlileri yerlerinden ederler. Nitekim bu süreç Nakba olarak bildiğimiz, Filistin tarihi için kritik bir dönemeç sayılan kitlesel etnik temizlik ve zorunlu göç dönemi ile devam eder.
EN BÜYÜK KORKU GERİ DÖNÜŞ…
Devlet olarak harcı kan ve gasp ile karılmış İsrail’in en büyük korkusu haliyle Filistinlilerin kendi yurtlarına ‘geri dönüş’ ihtimalidir. Bu sebeple Filistin coğrafyasında etnik temizliği hızlı bir ‘mekânsal temizlik’ takip eder. Önce kan akar, sonra kanlı duvarların üzerinden buldozerler geçer. Bugün hala kan-buldozer ikilisi Filistin’deki soykırım savaşının ayrılmaz parçasıdır. Şeyh Bedir de birkaç önemsiz kalıntı hariç yok edilir.
Fakat Şeyh Bedir’i diğer yüzlerce yerleşimden ayıran özellik, temeli üzerinde İsrail’in idari merkezinin yükselmesidir. Bugün, Siyonistlerin ‘Givat Ram’ adını verdiği bölge, hızlı gelişen Batı Kudüs’ün merkezi konumundadır. Siyonist İsrail devletinin önemli yatırımcılarından olan James de Rothschild tarafından finanse edilen Knesset binası, eski Şeyh Bedir’in üzerine inşa edilir. Onu kongre merkezleri, caddeler, bakanlıklar, üniversiteler ajanslar, oteller gibi yapılar takip eder…
Şeyh Bedir’in duvarlarını ara ki bulasın. Ancak bir hafıza ve bir mücadele buldozer darbeleri ile silinebilseydi, muhtemelen tarihi yazmak da okumak da epey kolay olurdu. Filistin mücadelesinin köşe taşı olan gasp ve geri dönme hakkını merkeze yerleştirmeden yapacağımız yorumlar her zaman havada kalacaktır. Şeyh Bedir gibi yüzlerce yerleşimin hikâyesine baktıkça ABD Başkanı Donald Trump’ın ‘çılgın’ Gazze projesini de, Netanyahu’nun Tulkerim’deki pozlarını da anlamlandırmak mümkündür.
Dipnot:
[1] https://palestineremembered.com/GeoPoints/Jerusalem_528/Story38878.html
(BİANET.ORG – Kavel ALPASLAN – 6.3.2025)