1. YAZARLAR

  2. Kutlay Erk

  3. Türkiye Kıbrıs Sorununun çözümünü niye istesin?!
Kutlay Erk

Kutlay Erk

SİYASET MEYDANI

Türkiye Kıbrıs Sorununun çözümünü niye istesin?!

A+A-

Kasım 2003’te Türkiye’de hükümete yeni gelen AKP Kıbrıs sorunun çözümü için hazırlanmış Annan Planı taslağını Anglo-Amerikan ve Siyonist bir plan olarak görmekte ve desteklememekte idi. Ancak, hükümetini devraldıkları Türkiye’nin ekonomisi kötü, demokrasisi de askeri vesayet altında idi. Acilen çözümlemeler üretmeleri gerekiyordu.

Bu sorunları aşmak için çare AB üyelik sürecini başlatmak ve Türkiye’yi AB’nin katılım koşulları olan Maastricht ve Kopenhag Kriterlerine uyumlu hale getirmek idi. Bunların da başlangıç vuruşunu yapabilmek için AKP hükümetinin Kıbrıs sorununu BM Ölçütlerinde çözmeye katılımcı ve katkı koyucu olması kaçınılmaz idi… Öyle de yaptılar…Yani Türkiye’nin ihtiyaçları, Kıbrıs sorununda Türkiye hükümetinin ray değiştirmesini, 2-Devletli çözümü terk edip hali hazırda meydanlarda Kıbrıs sorununun çözümü için demokratik eylemler yapan on binlerce Kıbrıslı Türkün desteklediği BM Ölçütlerinde federal çözüme destek vermesini gerekmekte idi. Öyle de yaptılar… AKP hükümeti ekonomiyi toparlayabilmiş, kendi nev-i şahsına münhasır demokrasisini de tesis edebilmişti.

Gelelim bugüne… Türkiye’nin ekonomisi de demokrasisi de 200’li yılların başındakinden farklı değil; ihtiyaç da aynı… Ayrıca bu geçen süreçte yeni ihtiyaçlar da belirdi… Cumhurbaşkanı (CB) Erdoğan İsveç ve Finlandiya’nın NATO üyeliği sürecini bir fırsat olarak kullanmak istedi ve koşullarını açıkladı: Her iki ülkenin de Türkiye’ye yönelik terörist hareketlerin sığınma yeri olmamasını ve Türkiye’nin AB üyelik sürecinin önünün açılmasını istedi. Bu bağlamda da Annan Planı sürecinde yaptığı gibi Kıbrıs sorunu çözümü için elini taşın altına koyabileceğini de uluslararası topluma ve siyasete açıkladı.

Şimdi, Türkiye’nin bugünün koşullarındaki ihtiyaçlarını biraz ayrını ile irdeleyelim… Demokrasisi bayağı fakir; CB Erdoğan bundan şikayetçi olmayabilir ama uluslararası yalnızlaşma da Türkiye’nin yaşadığı uluslararası sorunlarında destek bulamamasına varıyor… Örneğin, Kıbrıs Rum tarafı ve Yunanistan’ın inisiyatifi ile Türkiye haricindeki diğer kıyıdaş ülkelerin çizdiği Doğu Akdeniz Münhasır Ekonomik Bölge haritası Türkiye’yi haksız bir şekilde dışlıyor ama bu konuda Türkiye kendine destek verecek bir başka ülke bulamıyor. Onların hazırladığı Doğu Akdeniz doğal gazını Avrupa’ya ulaştıracak EastMed Projesi’ne örneğin Almanya pek sempatik değil ama “Türkiye ile halledin, daha ekonomik olacak” da demiyor EastMed paydaşlarına.

Ve bu arada da Türkiye’nin enerji merkezi olmak gibi de bir doğru vizyonu var. Doğusundaki ülkeler enerji kaynaklarını üretiyor, batısındakiler de tüketiyor; dolayısıyla, Türkiye toplama ve dağıtım merkezi olabilir. Bu vizyon ve projesine CB Erdoğan AB ülkelerinden destek bulamıyor; bir bulsa, enerjide dışa bağımlı olan Türkiye, bölgenin enerji merkezi olacak ve ekonomisi çok gelişebilecek. Kıbrıs adasının etrafında da zengin sayılabilecek doğal gaz kaynakları var; Kıbrıs Rum tarafı bu kaynakları tüketime sunabilecek yabancı şirketlere lisan verdi; Türkiye ise onların arama-bulma-çıkarma-dağıtma çalışmalarına askeri tehditlerle engel olmaktadır. KKTC tarafı da bu kaynaklardan, Kıbrıs Cumhuriyeti’nin kurucu ortağı olmak iddiası ile hak talep etmektedir. Türkiye de askeri müdahalesini garantörü olduğu Kıbrıslı Türkler adına yaptığını söylemektedir. Hiçbir yabancı ülke ise Türkiye’ye destek olmamakta, AB ise üyesi olan Kıbrıs Cumhuriyeti’nin yanında durmaktadır. Türkiye’nin bu sorunlarını aşmak için AB ile iyi ilişkilerini geliştirmesi ve Kıbrıs Rum tarafının da AB içinde Türkiye karşıtı kararlar çıkarmasını da ortadan kaldırması şart olmuştur.

Bunların dışında, Türkiye’nin kendi ekonomisi için de AB ile ilişkilerinin güçlü olması kaçınılmazdır. 31 Aralık 1995’te başlayan AB-Türkiye Gümrük Birliği Antlaşması Türkiye’ye AB pazarına diğer üçüncü ülkelerle daha rekabet edebilir ihracat yapabilme olanağını vermiştir. Başlangıç tarihinde AB’ye yaklaşık 10 milyar dolarlık ihracat yapan Türkiye günümüzde 105 milyar dolarlık ihracat yapmıştır; AB-Türkiye ticaret hacmi de 200 milyar dolar seviyesine ulaşmıştır. Yani AB Türkiye’nin toplam ihracatının yüzde 41’ini alarak birinci ihraç pazarı ve Türkiye’nin en önemli ticaret ortağı olmuştur; doğrudan yabancı yatırımlarda da yüzde 70 payıyla da en önemli yatırım ortağıdır. Türkiye’nin AB’den ithalatı da yaklaşık 95 milyar dolar tutarındadır ve AB ile ticaretinde ihracatın ithalatı karşılama oranı yüzde 110 oranındadır; yani aldığından fazla satmaktadır.

AB ile gümrük birliği Türkiye ekonomisinin iç yapı ve dinamiklerini de geliştirmiş, ihracatın ürün demografisinde de değişikliklere yol açmıştır. Örneğin, geleneksel sektörler dışında, makineler, dayanıklı tüketim malları ve otomotiv gibi daha yüksek katma değerli orta-yüksek teknolojili sektörlerin hem ihracattaki payları hem de AB ve dünya pazarında rekabet edebilirlikleri arttı. Bunların yanında, Türkiye sanayisinin ihtiyaç duyduğu hammadde ve yarı mamuller daha uygun koşullarda da temin edilebilmektedir.

Sözün kısası, AB Gümrük Birliği Antlaşması ile Türkiye ekonomisi güçlenmiş ve büyümüştür. Şimdi artık Türkiye’nin ihtiyacı bu Birliğin işleyişinin geliştirilmesi ve güncellemesidir. Bunun için de bir süreden beridir AB Komisyonu ve AB üye ülkelerindeki muhatapları ile siyasi ve teknik seviyede yoğun görüşmeler yapmaktadır. Mevcut durumda Türkiye-AB Gümrük Birliği, sadece sanayi ürünlerini ve işlenmiş tarım ürünlerini kapsamakta, geleneksel tarım ürünleri ise kapsam dışı bulunmaktadır. İşlenmiş tarım ürünlerinde gümrük vergileri belirlenirken tarımın ve sanayinin katkı payı ayrılmakta ve sadece sanayi payına vergi muafiyeti uygulanmaktadır. Ayrıca, çeyrek asırlık bir düzenleme olan mevcut işleyiş artık sistematik sorunlar da çıkarmaktadır. Bunları düzeltecek karar alma mekanizmasında ve süreçlerinde ise AB üyesi olmadığı için Türkiye yoktur. AB ile yapılan görüşmelerde 2015 yılında mevcut Gümrük Birliği'nin güncellenmesi hususunda görüş birliğine varıldı ama halen AB Konseyi tarafından Avrupa Komisyonuna müzakere yetkisi siyasi gerekçelerle verilmedi ve resmi müzakerelere başlanamadı. Bununla beraber, Mart 2021'de gerçekleştirilen AB Liderler Zirvesi'nin Sonuç Bildirisi'nde, Gümrük Birliği'nin işleyişinin iyileştirilmesi ve geliştirilmesi için Komisyona, Türkiye ile çalışmalarını yoğunlaştırması, Konseye de müzakerelerin başlatılabilmesi için yetki belgesinin hazırlanması için gerekli çalışmaları yapması konusunda çağrıda bulunuldu.

Bir şeyler başladı ama sonuca varılabilecek mi?! İşte püf noktası buradadır… Türkiye’nin AB ile bu ve benzeri süreçlerde yaşadığı sıkıntıların ve sorunların kaynağı AB’nin üyesi olan Kıbrıs Rum tarafı ve onun da peşine taktığı Yunanistan’dır. Türkiye bunu aşmak ihtiyacında ve zorundadır. Aşabilmesinin de tek çaresi Kıbrıs sorununun BM Ölçütlerinde çözülmesine katılımcı olmak ve katkı koymaktır. Bunun ilk görülen faydası AB ile ilişkilerinin düzelmesi, sürdürülebilir olması ve uzun erimli olacak olan tam üyelik yerine kısa erimli bir özel ilişkiler anlaşmasının bağıtlanmasıdır. Bu anlaşmada da Türkiye’nin odağında gümrük birliği antlaşmasının olabildiğince genişletilmesi, yurttaşlarının AB’de vizesiz serbest dolaşım hakkına sahip olması ve Türkiye’nin bölgede enerji merkezi olmasına destek verilmesi olacaktır.  

Kolay mı ya?! Kıbrıs Rum tarafı geçit verir mi ya?! Hayır. Ama Kıbrıs sorunu çözülüp de Birleşik Federal Kıbrıs Cumhuriyeti’nin yönetişiminde siyasi eşit ve etkin taraf olarak Kıbrıslı Türkler devreye girdiğinde Kıbrıslı Rumların Türkiye karşıtlığı uygulamada zemin bulamayacak. Kıbrıslı Türkler AB içinde Türkiye karşıtlığı temelinde olabilecek tüm girişimleri ve kararları önleyebilecek çünkü Birleşik Federal Kıbrıs Cumhuriyeti veto hakkına sahiptir ve bu hakkı da iki tarafın mutabakatı ile kullanabilecektir. Yani, Türkiye, Birleşik Federal Kıbrıs Cumhuriyeti’nin oluşturucu (federe) Kıbrıs Türk Devleti’ni tabir caizse Truva Atı gibi kullanabilecek. Bu tabir çok mu ağır geldi?! Kıbrıs Rum tarafı şimdilerde Rusya’nın AB içindeki Truva Atı’dır; Rusya da Kıbrıs Rum tarafı için BM Güvenlik Konseyi’nde Truva Atı’dır. Ve böylesine uluslararası ilişkiler de yaygındır.

Dolayısıyla, Erdoğan demişti ya “AB yolunda önümüzü açın, Kıbrıs konusunda Annan Planı döneminde yaptığımız gibi elimizi taşın altına koyarız”, boşuna ve hiç ihtiyacı olmadan dememiştir. O el o taşın altına girecek, Tatar- Eroğlu ikilisinin dili çekilecek, “çözüm odaklı – zaman tahditli” süreç başlayacak. Türkiye’nin AB içinde bir Truva Atı’na acil ihtiyacı var… Kıbrıslı Türkler de bu fırsatı kullanacak…

 

 

 

 

 

Bu yazı toplam 1087 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar