1. YAZARLAR

  2. Neşe Yaşın

  3. SÖZCÜK ECZANESİ
Neşe Yaşın

Neşe Yaşın

SÖZCÜK ECZANESİ

A+A-

Özel bir nedenle şiirin iyileştirici gücü üzerine düşündüğüm bu günlerde Londra’da Foyles kitabevinde dolaşırken  “Şiir Eczanesi” adlı bir şiir antolojisi çıktı karşıma. Böylesi satış hamlesi içeren kitaplardan pek hoşlanmam ama neden olmasın dedim. Tek bir kitap alacak bütçe ayırmıştım ve bunu alıp geldim Kıbrıs’a. Şimdi bu Cumartesi sabahı yazımı yazarken yanı başımda duruyor. Özel bir neden dedim ama açıklayayım. 19 Aralık Pazartesi akşamı 19.30’da Palace Tiyatrosu’nda (Ledra Palace’tan yürüyüş Mesafesi. Baf Kapısı’nda) geçen yıl yitirdiğimiz efsanevi koro şefi Lena Melanidou için kültürel bir anma programı yapılacak. Etkinlikte eşi Kostis Kyranides’in yazdığı Işıkta Akış isimli şiir kitabı da tanıtılacak. Bu şiirlerin çevirisini yaptığım ve kısa bir konuşma yapacağım için ben de sahnede olacağım. Lena’nın ölümünden sonra her gün mezarına ziyarete giden Kostis yas sürecini bu şiirler sayesinde tamamlayabilmiş. Bir noktada esinin kesildiğinden içinde bir şeylerin durulduğunu hissettiğinden söz etmişti bana. Şiirin iyileştirici gücü rolünü oynamış belli ki.

Şiir Eczanesi kitabını yoğunluktan okumaya fırsat bulamadım henüz. Uçakta biraz karıştırdım. Kitabın derleyicisi William Sieghart bu kitabı Felicity Sieghart’ın doksanıncı yılına, yani annesine adamış. Çeşitli  ruhsal durumlara iyi gelecek şiirler seçmiş. Willam Sieghart dokuz yaşındayken gönderildiği yatılı okulda yaşadığı derin mutsuzluğu ve bulduğu bir şiiri sesli okuyarak kendini avuttuğunu anlatarak başlıyor kitabın giriş yazısına.  Şiirin büyülü yanı da bu zaten. Şairin deneyimi onu okuyanla buluşuyor ve bir teselli oluşturuyor.

Her sabah yaptığım şiir çevirilerini bir süredir aksattım. Nedeni biraz da başka projeler için yapmam gereken çeviriler ve Üniversite’deki yoğunluk yetmezmiş gibi arada çevrimiçi de olsa başka üniversitelerdeki öğrencilere konuşmam ve diğer etkinlikler filandı. Bu arada art arda gelen seyahatleri de eklemeli. Pek geçerli bahaneler değil belki bunlar. Sabah erken kalkıp bir şiir çevirisi ile güne başlamak hep mümkün. İnatla uzun süre sürdürdüm bunu en azından. Şu yoğunlukları bir atlatayım tekrar başlayacağım diye bir söz vermiş olayım burada.

Şiirin kendisi buna niyet ederek yola çıkmasa da ne kadar önemli işler başardığından hep söz ediyorum yazılarımda. Bir kalbe dokunurken onun yarasını da iyileştirebiliyor şiir. Karamsar bir şiir tam tersine bir işlev görebiliyor. Şairin acısına tanık olan okur yalnız değilmişim, benimkine benzer bir acıyı yaşayan başka biri de varmış diye teselli buluyor. Mutsuzluğu anlatan bir şiir bir mutluluk vesilesi olabiliyor paradoksal biçimde.

Bazı yazılarımın da buna vesile olduğunu görebiliyorum. Yıllar önce bu tip kişiselden hareket eden yazıları Birgün gazetesinde yazmaya başladığımda isimsiz bir mesaj almıştım. “Siz bunlara köşe yazısı mı diyorsunuz? Bu kadar acı çekiyorsanız prozak alın iyi gelir diye.” Okurlardan sürekli güzel mesajlar aldığımdan bunu bile iyi niyetle okumuş ve birisi benim için kaygı duydu diye yorumlayarak saf saf teşekkür etmiştim. Teşekkür mesajını gönderdikten sonra aymıştım. Bu okur en azından yazmış ve iletmiş içindeki zehri. Daha sonra kulağıma gelen kimi dedikodular çok yaralayıcıydı. O dönemde inatla bana güzel şeyler yazmaya, yazdıklarımın kendileri için nasıl da terapik bir işlev gördüğünü söyleyen okurlara yaslanarak devam etmiştim yazılara. Kimileri homur homur söylenirken politik olması ve de kullandığı dilin güzelliği kurtarıyor diyorlardı. Ben ise özelin ne kadar politik olduğunu kanıtlamaya çalışıyordum, yaygın olan polemikçi üsluptan kaçınıp yumuşak dişil bir dil kurmaya çalışıyordum belki de. Sezgisel olarak yapıyordum önceleri buna ama ayırdına varınca bilinçli bir çabaya evrildi. Bir işe yaramadıklarını düşünsem bunca yıl inatla yazmazdım herhalde.

Yazıları yazmaya başladığım ve bu tip eleştirileri aldığım dönemin altından çok sular geçti. İlginç bir biçimde dünyada de genel bir kişiselleşme, resmiyeti kırma dönemi yaşandı. Kişisel ve samimi olan değer kazandı.

Her hafta klavye başına geçmemin, onca yoğunluk ve hayat gailesine rağmen bu yazıları yazmamın bir nedeni de onları bekleyen bazı sadık okurlarım olduğuna inanmam. Sözcükler bizi yaraladıkları kadar gönendiriyorlar da. Yazılarımın kimi yaralara ilaç olabilmesini diliyorum hep.

Bu yazı toplam 932 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar