1. YAZARLAR

  2. Ferdi Sabit Soyer

  3. SERDAR DENKTAŞ, CTP-BG
Ferdi Sabit Soyer

Ferdi Sabit Soyer

SERDAR DENKTAŞ, CTP-BG

A+A-

 

DP-UG Genel Başkanı Sayın Serdar Denktaş'ın Başbakan Yardımcılığından istifası ve düzenlediği basın toplantısı önemli idi.
Evet beklediğim oldu.
Çünkü CTP- DP koalisyonları seçimlerden sonra hep krize girer.
Bakın açık yazayım.
Eğer, CB seçimini Sayın Eroğlu kazanmış olsaydı, Sayın Serdar Denktaş yine hükümet ile ilgili bir basın toplantısı yapacaktı. Bunun için seçimi kaybedince yaptığını hiç yadırgamadım...
Kanıtım açıktır.
CB seçimlerinin ilk tur sonuçları ile birlikte Sayın Eroğlu'nun iki tarafında Sayın Hüseyin Özgürgün ile birlikte yapılan  basın toplantısını alın ve yeniden izleyin.
Sayın Serdar Denktaş'ın o ne mağrur ve üstünlükçü tavır  idi öyle, vay ki ne vay...
"Çizmeleri giyecekmiş" dediydi.
Ben kendi hesabıma bunu duyduğum andan itibaren turbo motor taktım. O eski model çizme giyene kadar, toplumun demokrat insanları motor oldu.
Evet, 1. Tur'dan sonra yaptığı o basın toplantısı, eğer seçimden Sayın Eroğlu çıksaydı, yapacağı basın toplantısının ne olacağının en büyük göstergesidir.
Seçimden başarı ile çıkan bir üstünlükle, mevcut hükümet modelini, ya da bir başkasını tartışmaya açacaktı.
Bunu 2006' da yaşadık.

YİNE AYNI

2015 CB seçimleri içinde yine aynı yolu tutu.
CB seçimlerine indeksli olarak, 2013 seçimlerinden sonra kurulduğu günden beri, CTPBG- DPUG hükümetine, sürekli geçici ömür biçen Saraya odaklı çevrelerin, siyasi ayak oyunlarının hep tarafı oldu.
Nereye kadar?
DPUG'den seçilen bazı vekillerin UBP'ye girmesine kadar. Buna o yol açtı.
Sonra hükümete sarıldı.
Ama siyasi değerlendirmede ise kök statükonun katıksız tarafı oldu.
CB seçimlerinde kendi bağımsız çizgisi yerine, Sayın  Eroğlu'nun destekçisi oldu.
Statükonun ve sağın tek lideri olma beklentisi onu buna itti.
Varlığını, gelecekteki konumunu bu seçime indeksledi. Ana mantığı da Ortak Belgede ifade edilen Federal çözüm karşıtlığıdır.

HÜKÜMET

Evet, CTPBG - DPUG hükümeti kurulduktan sonra olumlu  işler yaptı doğru. Ama yapamadıkları veya gelişen hususlar arasında yapması gereken ve yapamadıkları da var.
Bu dönemin en büyük sıkıntısı, kanıma göre iki parti arasında koalisyonda gereken koordinasyonun kurulamaması oldu. Bunda da Sayın Serdar Denktaş'ın olumsuz rolü olduğu açıktır.
Daha ilk günden, Bakanlar Kurulu’nda, Başbakan Yardımcısı olarak koltuğun nerede olacağına dair gündeme getirdiği ve halkın gözü önünde yaşattığı tantana, hükümet bütünlüğü ve Başbakanın konumunu zedeleyen olay oldu.
Bu her şeye yansıdı.
Hükümet oluşumunda gerçekleşen bakanlık dağılımında bence çok cömertçe verilen  ve  DPUG 'nin aldığı bakanlıklar yanı sıra, Başbakan Yardımcılığına yüklenen pek çok alan, hem onun, hem hükümetin çıkmazını oluşturdu.
Evet, onun için belki kişisel tatmini ve ağırlığı için önemli idi. Ama kadar çok alanında görev yapmak, verimsizliğin başlangıcıdır.
Ama şimdi basın toplantısında diyor ki "yürütme ve yasama arasındaki koordinasyonu bu istifası öne çıkaracakmış". Yine kendi merkezli bir yaklaşımla bu ihtiyaca cevap aramaya çalışıyor.
Bu, bu ülkenin en büyük zaafiyetidir. Zan etmeyin ki bu koalisyonlara özgüdür.
UBP'nin tek başına iktidar döneminde Ekonomi Bakanlığı ile Maliye Bakanlığı arasındaki uyumsuzluk çok açıktır. Bu anlayış, " bir usta bir memleket" yaklaşımlarını taşıdığı sol veya sağ görüşlere bakmaksızın çoğunun boynuna  da asar.
Sola  da bulaşan eski bir hastalığın, üzerine hemde ciddi boyalar da sürülerek  yeni diye ileri sürülmesini yeniden yaşıyoruz da.
Bu da neyi, neden, nasıl, hangi düzenlemelerle yapma yerine, kimin yapacağı ve kimin sorumlu, yada başarılı veya başarısız olduğu üzerinden  gelişen eski hastalığın, yeni boya ile yeniden nüksetmesidir.
Böylece ne,neden, nasıl soruları yerine, kim sorusu öne çıkmaktadır.
Bu da ister farklı olsun, isterse ayni programa bağlı olsun, siyasi ve sivil toplum örgütlerinde ortak ve kollektif tartışma ve arayışı dumura uğratmaktadır.

CTPBG, UBP, TDP

Şimdi DP'de durum bu da, CTPBG’de TDP'de UBP’de ya da Meclis'te temsil edilmeyen siyasi güçlerde durum çok mu farklı?
Geçtiğimiz günlerde Sami Özuslu arkadaşım basın önünde yapılan CTPBG içi tartışmalar ve karar organlarının aldığı kararların noktası, virgülüne kadar basında haber olarak çıkmasına dönük bir yazı yazdı.
CTP'ye emeği geçen ve hayata olmayan CTP'lilerden  ölenlerin mezarlarındaki kemiklerinin sızladığını, yaşayanların da kahrolduğunu yazdı.
Doğru.
Ama hem mezarlarında yatanların, hem de yaşayanların kemiklerini sızlatan başka olgular da var.
Özellikle parti yayın organlarında, demokratik hoşgörünün istismarı ile örgütsüzlüğün ve parti olmanın artık lüzumsuz olduğunu ifade eden görüşlerin, yeni boyası ile ileri sürülmesi. 
Kıbrıslı Türkler arasında ilk  parti olma özelliğini, demokratik gelişmenin dinamiği olarak bu halka yaşatan bu partiye bunun hiç yakışmadığı inancındayım.
Yasak mı konsun? Hayır.
Ama saygının, demokratik değerlerin en temel noktası olduğu noktasından hareketle, bu farklılıkların gizli sözcüklerle ya da satır aralarına gizlenerek değil, açıktan ve farklı düşünenlerin de aynı zeminde yazma ve konuşma imkanı ile bu ele alınmalıdır. Partinin demokratik temeli bu değil mi?

SiRiZYA ve HDP

Ama örgütsüzlüğü, ya da parti likidasyonunu ele almanın bence yeni bir yanı yok.
Üstelik bu ülkenin kimi sol aydınları, bunu bozalım, şunu kuralım diye görüşleri çok rahat bir şekilde dile getirmeyi yeniliğin temeli saymaktadır.
Derhal Sirizya olalım diyenler var. Şimdilerde büyülü ifadelerle güç birliği arayışı içinde hemen kolları sıvayanlar var.
Ama bunlar zahmet edip, zamanında bir çatı partisi olarak kurulan BDH'nın neden yıkıldığı, niçin çıkmaza girdiği ile ilgili tek bir kelam dahi etmemektedir.
HDP olayı kutsanmaktadır.
İlginçtir, HDP' yi kutsayanlar, ayni zamanda CTPBG olgusuna da artık soğuk durduklarını ifade etmektedir.
Ama HDP, ortak payda da ayni parti çatısı altında, insan, emek, demokrasi ve barış odaklı, dindar insanlardan,demokrat ve sosyalizme farklı bakış açılarına sahip insanlara,  Ermeni, Kürt, Türk, Alevi, Sünni insanların inanç, siyasi düşünce ve köken farkına bakmadan  , ayni ortak program ve buna dayalı parti hedefi doğrultusunda hepsini birleştirme başarısı gösteren ve statükoyu ürküten bir gerçektir..
Kıbrıs Türk halkına oluşumu ile büyük enerji üreten CTPBG olgusunun olumluluklarını, ancak bu süreçteki eksiklik ve hatalarını da ele alan bir yaklaşımla değerlendirmekten uzak kalarak, sıkıntıları dar alandaki arayışların özlemi ile ele almak buna ne denli yardımcı olur?
Tarihimizin hiç bir döneminde dile getirilmediği kadar,  "sosyalist partiyiz"  söylemleri ile sıkıntıları aşmak mümkün mü?
Kelime ve kavramların büyüsü ile sorun aşmak yeterli mi? Neden, Niçin, nasıl, ne yolla soruları yerine, kim ve kimlerle arayışı ile mesele çözmek olanaklı mı?
CTPBG kendi içinde ne, neden, niçin, nasıl soruları yerine, kendi önüne çizilen  eski anlayışın, yeni boya sürülmüş versiyonu içinde, kim ve kimler sorusu ile ve kısır tartışması içinde "kramer kramere" karşı hikayeleri ile ancak kaos yaşar.
Yeter artık.
Geçen hükümet döneminden sonra, neden ve niçin nasıl tartışmaları yerine, ister bürokraside, ister siyasi organlarda, isterse parti kurullarında görev yapmış bir hayli insanı yargısız infazların mağduru yaptık.
Şimdi bu hükümet döneminde de mi ayni şeyi yaşayacağız?
Bu kadar çok bol kadronuz mu var? Üstelik gönül kazanarak büyüyen bir hareket, kendi insanlarının gönlünü kırarak nasıl pozitif enerji üretebilir?
Kendi içinde kin ve nefret temelli anlayışlarla, tutum takınmakla, hangi pozitif enerjiyi siz kendi dışınıza taşıyacaksınız?
TDP şimdi çok keyifli bir görünüm içinde.
Ama onlar yaşanan toplumsal sıkıntıların sürekli tepkisinin üzerinden ve yalnızca bununla UBP, DP, CTP'ye tepki gösteren insanların tepkilerini kaşıyarak veya bundan nemalanarak var olacaklarını sanırlarsa, TKP'nin bu temeldeki tarihinden hiç sonuç çıkartmamışlar demektir.
UBP ise yeni yapılanma içinde olacağını söylüyor. Sayın Hüseyin Özgürgün Tüzük değişikliği olgusunu " devrim" diye tanımladı. Ama partisinin vesayet altına girmesini, bir hayli insanının bu vesayet nedeni ile birbirini kırdığı gerçeğini nasıl ve hangi yolla aşacağını ele almazsa, bunun geleceği yeni iç gerginliklerdir.
Evet ne, neden, niçin, nasıl soruları odakta olmadığı ve bunun kimlerle ve kiminle, hangi ortak paydada, ortak aklın, ortaklaşa enerjisi ile yapılacağı cevapları aranmadığı sürece, eski, yeni boya ile önümüze çok çıkacaktır.
Çok yeni olanların, daha "hareket" oldukları zamanda yol çıktıklarının bir kısmına gönül kırıklığı yaşattığını da gördük.
Ne acıdır ki bu Kurultay dönemimizde, neden, niçin,  nasıl, hangi yolla tartışmaları yerine, kim ve kimlerle kısırlığı ile geçmeye adaydır.
Buna değiştirmeye imkan veren bir zemin var ama. Bu da Sayın Talat'ın Başkan adaylığını açıkladığı deklarasyondur.
Ancak bunun içeriği ve altının nasıl doldurulacağı tartışması şimdilik yok. Açıklandı kaldı! Özün tartışılması yok. Bir müddet sonra unutulur mu?  Çünkü şimdi yeniden Kurultay süreci nedeni ile kim ve kimler öne çıktı.
Neden, nasıl ve niçin ise gündemde değil.
Umut tükenmez. Kurultaydan sonra oluşacak organlar, bu esası tartışmaya almazsa tarihsel görevimize tamiri zor zarar vereceğiz.....

Bu yazı toplam 3005 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar