1. YAZARLAR

  2. Serhat İncirli

  3. Şarkı söylemek ya da ağlamak!
Serhat İncirli

Serhat İncirli

Şarkı söylemek ya da ağlamak!

A+A-

“İster şarkı söyleyin ister ağlayın yaşayacağınız hayatın süresi değişmeyecek…” 
Not defterime yazmıştım bu sözü…
Eski bir not defteri…
Geçenlerde karıştırırken gözüme çarptı…
Bir Japon atasözü…

-*-*-

Akşam yazmaya başla, 48 saat yaz, çok farklı yorumlar yapabilirsiniz… 
Üzülerek değiştiremezsiniz!
Mesela ilk aklıma gelen bu!

-*-*-

Tamam üzülmeyelim, ağlamayalım da hep sevinmek elde mi?

-*-*-

Bir de bu sözde “kardercilik” var mı?
Var gibi duruyor!

-*-*-

“Ne yaparsan yap, kaderin veya yaşam süren değişmez”, “Alın yazısı değişmez”,  “Kaderden kaçılmaz” ,  “Takdir-i ilahiye çare yoktur” ve “Yazılan yaşanır”…

-*-*-

Kader?
Alın yazısı?
Takdir-i İlahi?

-*-*-

Yaşama dini açıdan bakarsak, hangi dinde olursa olsun, “Tanrı ya da Allah”, kişinin tüm geleceğini daha doğmadan önce belirler!
Takdir- i İlahi!
Allah takdir eder!

-*-*-

Belki “Ateizim” buna “karşı” durur!
“Öyle şey mi olur!” diye tepki verir ama felsefe bilimlerinde de eğer yanlış anlamadıysam, “kader” vardır!
Burada da “kişinin kendisi veya çevresi için hiç hesaplanmamış, hiç istenmeyen veya belki de çok istenen değişiklikler” de “kader”dir!

-*-*-

Yani siz bir seçim yapıyorsunuz, çabalıyorsunuz ve yaşantınıza şekil vermeye çalışıyorsunuz ama çevrenizde, kontrolünüzün kesinlikle çok dışında gelişen olaylar olabilir!

-*-*-

Her yazıyı, her konuyu Kıbrıs meselesine çekiyorum ve bundan ben bile sıkıldım ama bu sorun da artık bir şekilde “kaderimiz” oldu!
Hem dini açıdan hem de felsefi açıdan!

-*-*-

Canımızı yiyelim, “Kıbrıs’ta barış engellenemez” diye sloganlar atıp, Rum – Türk, Kilise – Müftülük, bir yanda ilahiler, öte yanda dualarla “haydi artık bu mesele çözülsün” diye ortalığı toza dumana katalım; iki kurşun, bir el bombası her şeyi bir anda mahvedebilir!
Bir kıvılcım yeter büyük yangınlara!

-*-*-

Suriye gergin mi?
Suriye paramparça!

-*-*-

Bir yanda Türkiye, öte yanda İsrail…
Bir yana şeriatçılar, öte yanda Amerika ve onlar her yerde!

-*-*-

Kimin ne istediğini tam olarak anlatabilen de yok!
Okuyorum okuyorum, İsrail “güvenlik tehdidi” diyor!
Suriye’ye girdi, çıkmıyor!

-*-*-

Türkiye?
Türkiye, kendi içinde Kürt sorununu çözmek için Abdullah Öcalan’ı salıvermeyi hatta TBMM’de konuşma yapmaya davet etmeyi hesaplarken, Suriye’de “Kürt bağımsızlığı” söylemini bile “bir gece ansızın gelebilirim”lerle cevaplıyor!

-*-*-

İsrail – Türkiye karşılaşmasından söz eden bile var!
“Suriye’de birbirlerine girecekler” diye yorum yapan çok ama yorumdan fazla, bunu açıkça isteyen ve ağızlarından salya akıtanlar da var!

-*-*-

Kimlerdir bunlar?
Mesela, “düşmanımın düşmanı dostumdur”cular!
İsrail – Yunanistan ve Kıbrıs Cumhuriyeti “ittifakı”na, “Türkiye’ye korku veren ittifak” olarak bakan geri zekalı bir zihniyet var!

-*-*-

Savaş çıkacak, bu üç ülke birlikte hareket edecek ve Türkiye’yi yenecekler!
Mesele “kazanma – kaybetme” meselesiymiş gibi yaklaşıyor geri zekalılar!
Savaşın kazananı mı var?

-*-*-

Ey Yüce Allah’ın tüm sersemleri, “Doğu Akdeniz’de tek bir silah patlasa”; bu patlamayı “Ege’deki patlama”lar takip etse; ve heşşşşşa çekerek olmasını beklediğiniz Suriye’deki İsrail – Türkiye kapışması yaşansa; en basit soruyla sınava başlayalım, “turizm gelirlerinizi nerenize sokmayı düşünüyorsunuz?”
Bilmem anlatabildim mi?

-*-*-

Peki kader?
Takdir’i İlahi?
Alın yazsımız?

-*-*-

Bizimle hiç ilgisi olmayan; yakından uzaktan müdahale edemeyeceğimiz gelişmeler…
Etimiz ne budumuz ne durumu!

-*-*-

Peki ne yapalım?
En kötü ihtimalle, kalan ömrümüzü ağlayarak değil, şarkı söyleyerek geçirelim!
Mesela yaşadığımız küçük ülkeyi daha mutlu hale getirmek için çabalayalım!

-*-*-

Bu küçük ülke ister KKTC özeli, ister Kıbrıs Adası genelinden al; Başpapaz veya Türk tarafındaki kafadaşlarının sürekli düşmanlık ve gaz verme çabalarını lanetleyelim!
Alkışlamayalım!
Hatta yüzlerine tükürelim!

-*-*-

Yapamaz mıyız?
Evet bunca yıldır yapamadık ama deneyelim!


2026’ya dikkat!

Evet 2025’i da temizledik!
Geçti!

-*-*-

Adettendir, bir çok yayın organı, “2025’in olayı veya olayları” diye haberler hazırlar…

-*-*-

Bence KKTC’de 2025 yılının en önemli olayı Cumhurbaşkanlığı Seçim Sonuçları’dır…

-*-*-

Bu seçimin kazananları, Tufan Erhürman, federal çözüm ve laikliktir…

-*-*-

Kaybedenler ise Ersin Tatar, iki devletli çözüm ve tabii ki din baskısı… 

-*-*-

Kazanımın “başarısını” hazmedemeyen ve gölgelemek isteyenler söz konusudur!
“Türkiye isteseydi sonuç böyle çıkmazdı” diyenler var mesela!
“Erdoğan, Tatar’ın arkasında durmadı aslında…” diye yorum yapanlar da!

-*-*-

Bunlar, başarıyı çekemeyenler ve yenilgiyi hazmedemeyenlerdir!

-*-*-

Hatta aynı çevreler, hazımsızlık nedeniyle şu anda Erhürman’ın Tatar’dan farkı olmadığı algısını hızlı bir şekilde yaymaya çalışmaktadır… 

-*-*-

2026’da bu ve benzer algı operasyonları artarak devam edecektir…

-*-*-

Sadece şunu söylemek istiyorum; resmi rakamlar açıklansa da kimse inanmayacak o ayrı mesele ama Tatar’ın kazanması için harcanan para miktarının, Erhürman’ın kampanyası için harcanan paranın çok hem de çok üzerindedir!

-*-*-

3’e 80 gibi bir oran!
Erhürman’ın kampanyası için 30 milyon TL harcanmışsa, Tatar’ın kampanyası için 800 milyon TL harcanmıştır!
Bu bile tek başına, “… Yok canım Türkiye, Tatar’ın arkasında yeterince durmadı” iddiasının doğru olmadığının en önemli kanıtıdır!

-*-*-

2026’ya dikkat!


604845807-1497582085701074-4004287248773708750-n.jpg

Zorlu Cezaroğlu kardeşimin çektiği bu fotoğrafta CTP’de yeni dönemin baş aktörlerini görüyorsunuz… Tufan Erhürman’ın Cumhurbaşkanı seçilmesi sonrası CTP’de genel başkanlık yarışı gerçekleşti. Dr. Sıla Usar İncirli, partinin ilk kadın genel başkanı oldu… Akabinde, CTP içerisinde demokratik yöntemlerle “genel sekreter ve MYK değişsin mi değişmesin mi?” tartışmaları yapıldı, oylandı, değiştirildi… Şöyle olsaydı doğru olurdu, böyle olsaydı daha doğruydu, şunun yapılması yanlıştı… Elbette eleştiriler, yorumlar, tartışmalar olacaktır… Ama bu yorumları, eleştirileri, tartışmaları hatta varsa kavgaları “parti bölündü” diye değerlendirmek, en basit ifadeyle “hazım sıkıntısı” olur! CTP, birbirini, monobadide yürürken rastgele bulanların oluşturduğu bir parti değildir… CTP, hataları – günahları – başarıları ve sevapları ile 1950’lerde küçük kıvılcımlarla filizlenmiş ve 1970’lerin başında partileşmiş, şu anda ülkenin en güçlü partisi haline gelmiş “Onurlu bir siyasi hareketin” ta kendisidir… Bu partiye gerçekten gönül veren ve aynı yürekle demokrasiye inananların Dr. Sıla Usar İncirli’ye inancı da tamdır…

Bu yazı toplam 566 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar