Öfke Uyandırıcı Gerçeklik
Türk Dil Kurumu (TDK), "yılın sözcüğü" için beş adayı oylamaya sundu: Dijital vicdan, vicdani körlük, çorak, eylemsiz merhamet ve tek tipleşme.
"Dijital Vicdan" çoğunluğun oyunu aldı.
Buradan bakınca Türkiye için "Özgürlük" ya da "Demokrasi" seçenekler arasında olmalıydı sanki...
Elbette Türk Dil Kurumu bunu yapamazdı (!)
***
Peki, nedir bu "Dijital Vicdan"?
"Vicdan, TDK’ye göre ‘kişiyi kendi davranışları hakkında bir yargıda bulunmaya iten, kişinin kendi ahlak değerleri üzerine düşünmesini sağlayan duygu’ olarak tanımlanır. Ancak dijital çağda bu kavram farklı bir boyut kazanmıştır. İnsanlar çoğu zaman gerçek hayatta sorumluluk almadıkları ya da almak istemedikleri konularda, sosyal medyada bir paylaşım ya da beğeniyle ‘vicdanlarını rahatlatma’ eğilimine girmektedir. Bu durum, bireysel duyarlılığı pasifize ederek vicdanı ‘tıklanabilir bir işlem’e indirgemektedir. Beğeni, paylaşım ve yorum yapan bireyler bir ‘tıklama’ aracılığıyla insani görevlerini yerine getirdiğini hissetmektedir. Merhamet ve insaf duygusunu ise sembolik görünürlükle sınırlamaktadır. Bu nedenle ‘dijital vicdan’ kavramı, çağımızda vicdanın dijital ortamda aldığı bu yeni, çoğu zaman yanıltıcı işlevi anlatan gerekli bir kavram olarak dilimizde yerini almalıdır. (...)
Dijital vicdan, insanları somut gerçekler karşısında, somut çözümler üretmekten alıkoyarak, sorun alanının genişlemesine ve derinleşmesine neden olmaktadır.”
***
Uluslararası sözlük devleri de benzer bir dijital yozlaşmaya işaret ediyor. Oxford, etkileşim uğruna öfkeyi bilinçli tetikleyen içerik anlamında "rage bait" (öfke yemi) terimini seçti. Merriam-Webster ise 2025 için yapay zekanın ürettiği düşük kaliteli, ruhsuz içerikleri anlatan "slop" kelimesinde karar kıldı.
Dünya, dijitalin yarattığı bu yapay kirliliği ve öfkeyi tartışıyor.
Bizdeki kirlilik ise yapay değil epeyce gerçek...
***
Kıbrıs'ın kuzeyine dair "Yılın Sözcüğü"nü seçen bir oylama olmadı. Kendi sosyal medya profilinde birkaç kez bunu denemiştim.
Önce "çürüme", "kokuşma", "vasatlık" gibi kavramlar öne çıktı.
Tam da hem "Başbakanlık Müsteşarı" hem de "Merkezi İhale Komisyonu Başkanı"nın rüşvet iddiasıyla yargılandığı günlerdi...
Daha sonra...
"Statükonun tahkimi" yani mevcut düzenin yalnızca sürdürülmesi değil, bilinçli biçimde sağlamlaştırılması, çatlaklarının kapatılması, anlamında sözcükler geldi.
"Ciddiyet" önerildi...
"Kara para..."
"Statüko..."
Ardından "palyatif toplum" önerisi geldi. Doğrusu bu kavramı sevdim. Yaşamın derinliğini yitirdiği, köklü çözümler yerine anlık geçiştirmelerin hüküm sürdüğü bir toplumsal ruh halini ne güzel özetliyor.
Yine de kendi ülkem için tam bir kavram bulamadım doğrusu...
Dünya "rage bait" ile yapay öfkelere kapılabiliyor ya da "slop" ile dijital çöplüklerde kaybolabiliyor.
Biz, kendi çöplüğümüzde...
Belki "çürüme" diyebilirdik ama son seçimlerdeki o "uyanış" iradesini de görmezden gelemem. Fakat bu iradeye rağmen, o ağır kanıksama hali bir türlü dağılmadı.
Hep bir "kuyu" psikolojisi içimde...
Gökyüzünü görsek de ulaşamama hüznü...
"Değiştiremeyiz" ağırlığı...
Bunu şu anlamda söylemiyorum, belki siyasi aktörleri değişiriz de kendi ülkemizle ilgili yaşamsal kararları almaya, ezberleri bozmaya, milliyetçi tapınmalardan uzaklaşmaya gücümüz yetmez güvensizliği...
***
Dünya "öfke uyandırıcı içerik" üzerine yoğunlaşıyor...
Bizse...
Öfke uyandırıcı gerçeklikle yaşıyoruz...
Hem sanal dünyada...
Hem gerçek...







