1. YAZARLAR

  2. Niyazi Kızılyürek

  3. Kıbrıs Rum Toplumunda Ataerkil Yapı, Kadınlar ve Kıbrıslı Türkler
Niyazi Kızılyürek

Niyazi Kızılyürek

Kıbrıs Rum Toplumunda Ataerkil Yapı, Kadınlar ve Kıbrıslı Türkler

A+A-

Bu yazımda Kıbrıs’ta Rum yukarı sınıf erkeklerinin dominasyonuna değinmek ve genel olarak kadınlara, özel olarak da Kıbrıslı Türklere bakışı üstünde durmak istiyorum.

Konu ister istemez Kıbrıs Rum toplumunda ataerkil yapıya bakmayı gerekli kılıyor. Kilisenin hem dinsel, hem de uzun yıllar tek siyasi otarite olduğu düşünülürse, ataerki ile kilise arasında bire bir bağ kurmak yanlış olmaz.

Kıbrıs Ortodoks Kilisesi, Osmanlı döneminde “Etnarh” (Millet Başı) konumundaydı ve toplumun medeni durumundan bizzat sorumlu idi. İngiliz kolonyalizmi esnasında da hem dini, hem siyasi liderliği tekelinde tutuyordu. Kıbrıs Cumhuriyeti kurulduğunda ise, cumhurbaşkanlığı makamına Başpiskopos olan III. Makarios oturdu ve 1977 yılına kadar görevinin başında kaldı.

Bütün ataerkil toplumlarda olduğu gibi, Kıbrıs Rum toplumunda da erkekler egemendir. Tarihsel olarak bakarsak, kadınlar kamusal alanda görünür olmadıkları gibi, siysal yaşama da dahil değildiler.

Kıbrıs Rum kadınları ilk defa bir yanlışlık sonucu veya yasadaki bir boşluktan yararlanarak 1905 yılında yapılan Lefkoşa maarif encümanlığı seçimlerinde oy kullandılar. Yasa yanlışlıkla, Lefkoşa’da “gelir veya konut vergisi ödeyen herkesin” seçime katılabileceğini söylüyordu ve bundan istifade eden 900 kadın oy kullanmıştı. Bir yıl sonra “hata düzeltilip” yasa değiştirildi ve sadece erkeklerin oy kullanabileceği yeniden kayıt altına alındı.

O dönemde basında yer alan yazılarda, kadınların yerinin “ev” olduğu sık sık vurgulanıyordu ve kamusal işlerden uzak durmaları isteniyordu. Kadın “kamusal haklarla uğraşmak isterse, erkeğin onurunu çiğnemiş olur” deniyordu.

Kamusal yaşamı olduğu gibi, cinsel yaşamı da dini gelenekler ve ataerkiden kaynaklanan erkeğin kadınlar üstündeki “seks-tekeli” belirliyordu. Medeni nikah yasaktı.

Kıbrıslı Rum kadınlar ilk defa Kıbrıs Cumhuriyeti kurulduğunda seçme ve seçilme hakkına kavuştular. Bu da hiç kolay olmadı.

Kıbrıs Anayasasını hazırlayan Ortak Anayasa Komisyonu’nda Kıbrıs Türk tarafını temsilen Nihat Erim, kadınların da seçme seçilme hakkına sahip olmalarını önermişti ve bu öneriyi Rauf Denktaş tereddütsüz desteklemişti. Gelgelelim Kıbrıs Rum heyeti epeyce bocalamaya başlamıştı. Heyet üyesi Kıbrıslı Rumlar, bir türlü karar veremiyorlardı. Kadınların seçme hakkında bir sorun yoktu ama seçilme hakkı Kıbrıs Rum liderliğini zorluyordu. Başpiskopos Makarios 1959 Haziran’ında yaptığı bir açıklamada, bu konuda nihayi bir karar almadıklarını, kendisinin henüz “net bir görüş geliştirmediğini” söylüyordu. Uzun tartışmalardan sonra ancak Komisyon’un 45. oturumunda Kıbrıs Rum heyeti çekincelerini geri çekti ve kadınların seçilme hakkını kabul etti. Kararı 30 Eylül 1959 tarihinde bizzat Başpiskopos Makarios kendisi kamuoyuna açıkladı. Belli ki, 7 Aralık 1959 tarihinde yapılacak cumhurbaşkanlığı seçimlerinde kadınların desteğini almayı hesaplıyordu. Nitekim, keskin Makarios karşıtı olarak bilinen Lefkoşa Belediye Başkanı Themistoklis Dervis, bu kararın Makarios’a yarayacağını şu manidar sözlerle dile getirecekti: “Çünkü kadınlar muhakka ki Makarios’un beddualarından korkacaklardır...”

Kadınlar seçilme hakkına kavuşmuşlarsa da ilk Kıbrıslı Rum milletvekilini görmek için 1981 yılını beklemek gerekecekti. O yıl, Girne’li zengin bir kadın olan Rina Katselli Temsilciler Meclisi’ne seçildi.

Erkek-egemen Kıbrıs Rum toplumunun yukarı sınıfı ve dini liderliği, kadınlar gibi Kıbrıslı Türkleri de ikinci sınıf vatandaş sayıyordu. Kadınlara bakışını ataerkil anlayış belirlerken, Kıbrıslı Türklere “medeniyetçi” ve “kültüralist” argümanlarla yukarıdan bakıyor, kendini “Batılı” sayarken, Kıbrıslı Türkleri “geri kalmış”, “Doğulu”, “Barbar Asyalı” ve “Osmanlı artığı” gibi sıfatlarla betimliyordu. Örneğin 1907 yılında adayı ziyaret eden Churchill’e Kıbrıslı Türkleri kast ederek, “bu küçük azınlığın medeniyet ve gelişme bakımından hiçbir önemi yoktur” diyorlardı.

Kıbrıs Rum toplumunun “Batılı-Medeni” bir toplum olduğunu ileri süren Kıbrıs Rum yukarı sınıfı, koloniciler kadar veya onlar gibi “medeni” olduğunu savlıyordu ki, böyle bir olguya hiçbir kolonide rastlamak mümkün değildir. Hiçbir kolonide kolonize edilenler kolonyalistler kadar “medeni” olduğunu söylemedi.

Bu noktada, Peter Ekeh’in yaptığı “kolonizasyon” ve kolonyalizm” ayırımına değinmekte yarar vardır. Kolonizasyon bir olguya veya bir döneme gönderme yapan bir kavramdır, kolonyalizm ise kolonizasyondan kaynaklanan kuşatıcı bir toplumsal süreçtir. Bu süreçte kolonize edilmiş toplum kendini kolonicinin gözüyle görmeye alışır ve ona benzemeye çalışır.

Kıbrıs Rum yukarı sınıfı,  kolonizasyona baş kaldırıken bile kendini kolonicilerin dili üstünden “Batılı” ve “Medeni” olarak tanımlıyordu. Bu açıdan bakıldığında, koloni olmaya “hayır” diyen Kıbrıs Rum yukarı sınıfının hiçbir emansipasyon projesi olmaması şaşırtıcı değildir. Toplumun yeniden yapılanması gündeme gelmediği gibi, ne dinin rolü, ne de ataerkil yapı sorgulanmıştır. Kadınların emasipasyonuna dair hiçbir girişim yapılmamıştır.

Kıbrıs Cumhuriyeti devleti kurulduğunda da iktidar bütünüyle erkeklerin elindeydi. Tek bir kadın milletvekili bile yoktu. Ailenin başında baba, yönetimde erkekler ve hepsinin üstünde de bir monark gibi duran, babaların babası Makarios vardı.

Kıbrıslı Rum kadınlar yapısal seksizmin kurbanı olmaya devam ederken, Kıbrıslı Türkler küçümseyici ırkçı bakışla karşı karşıyaydılar. Cumhurbaşkanı Makarios ve bakanları, kadınlara olduğu gibi Kıbrıslı Türklere de ikinci sınıf vatandaş muamelesi yapıyordu.

1974’te işgal, 1977’de de Makarios’un ölümü büyük bir altüst oluşa yol açmışsa da, ataerkil yapıda bir değişiklik olmadı. “Monarkın” ölümünden sonra iktidarı ele geçiren “erkek kardeşler” Kıbrıslı Rum kadınlara alan açmakta pek cimri davrandılar ve gerek siyasi partilerde, gerek iş dünyasında, gerekse de devlet yönetiminde erkekler mutlak bir hakimiyete sahip olmaya devam ettiler.

Elbette, güçlü bir feminist akımın olmaması erkeklerin işini epeyce kolaylaştırmıştır...

Yine de zamanla küçük de olsa bazı ilerlemeler oluyor. Örneğin artık Kıbrıs Rum toplumunda medeni nikah yapılabiliyor. Kadınlar iş ve siyaset dünyasında az da olsa yer bulabiliyor.

Fakat gerçek şudur ki, ataerkil siyasal yapı sapasağlam yerinde duruyor.

Kıbrıslı Türklere bakışa gelince. Kıbrıs Rum yukarı sınıfı belki Kıbrıslı Türklere eskiden takılan sıfatları takmıyor, onları “Doğulu” ve “cahil” olarak adlandırmıyor ama güç paylaşmak da istemiyor. Devlet iktidarını kendi tekelinde tutmak istiyor. Hem siyasi elitlerin büyük çoğunluğu, hem devlet bürokrasisinde yer alanlar (özellikle hariciye), hem de iş dünyasını genişçe bir kesimi, Kıbrıs Cumhuriyeti devletinin iktidarını ellerinde tutmayı, Kıbrıslı Türklerle iktidar paylaşımına (federasyona) tercih ediyorlar.

Bu durum, somut çıkarlarla olduğu kadar, kültürel ve medeniyetçi söylemlerle de bağlantılıdır. Kıbrıs Rum yukarı sınıfı, kendini “Avrupalı” sayıyor ve bunu bir üstünlük olarak görüyor. Kıbrıslı Türkleri “Medeni Batı’nın” dışanda addediyor. Türk ve -her ne kadar seküler olsa da- Müslüman olan Kıbrıslı Türklere yukarıdan bakıyor.

Özellikle Kıbrıs’ta federal devlet fikrine karşı çıkan milliyetçi aydınlar ve kültüralistler, kadınları olduğu gibi, Kıbrıslı Türkleri de küçümseyen bir tavır içindedirler. Bu konuda sayısız örnek verebiliriz ama bir örnekle yetinelim. Kendini sıkı “Batılı” sayan milliyetçi bir aydın, “karşımızda İsviçreliler yok ki, federasyon kuralım” diyebilmiştir!

Aynı kişi, Anita Dimitriou DİSİ’den milletvekili adayı olduğu zaman, “güzellik yarışması yapmıyoruz” diyerek, ırkçı olduğu kadar maço olduğunu da sergilemiş oldu. Fakat gelin görün ki, bu kişi, mükafatlandırılırcasına eğitim ve kültür bakanı yapıldı...

Bu yazıya son verirken Kıbrıs Rum toplumunda bazı ilerlemelerin olduğunu bir kez daha belirtelim. Bunun en sembolik göstergesini Anita Dimitriou’nun şahsında görebiliriz. A. Dimitriou’nun Temsilciler Meclisi başkanı seçilen ilk kadın olması ve DİSİ’nin başkanlığına talip olması, feminist bir kazanım sayılmasa da ileri bir adımdır.

Ayrıca, yeni kurulan Nikos Hristodoulidis kabinesinde ilk defa bazı kadınlara yer verildiğini gördük. Bunlar kadın hakları bakımından kalıcı kazanımlar olmasa da, iyiye işarettir.

Fakat inantçı gerçek şudur ki, Kıbrıs Rum toplumunda ataerkil yapı sapa sağlam yerinde durmaktadır...

Bu yazı toplam 3091 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar