İnatla, umutla, dirayetle
Gençlerin yürüyüşüyle başlıyor belgesel…
Barışın, kardeşliğin ve cesaretin ayak sesleriyle.
Hem bir onurlandırma yürüyüşü bu…
Hem de hınç ve nefrete karşı dimdik bir başkaldırı.
Tam 60 yıldır yürüyorlar…
İnatla, umutla, dirayetle…
EDON’lu gençlerin trampetleri, davulları ve düdükleri, omuz omuza ölüme yürüyen iki Kıbrıslı için çalıyor: Derviş ve Kostas…
Birbirlerine sarılarak ölen, birlikte gömülen iki yoldaş için…
***
Sembol bir fotoğraf var.
Kanlı, ürkütücü ama yine de umut taşıyor içinde.
O an, bir tohum gibi…
Toprağa düşerken çoğalan, yeni yaşamlar doğuran bir ölüm gibi…
“Ortak ülke” hayalinin, gerçek olmasa bile gerçek kadar inandırıcı bir temsili gibi…
***
Kıbrıs’ın kuzeyinde hâlâ tabu bu hikâye.
Her defasında aynı ezber tekrarlanır:
“Kıbrıs’ta toplumlar hiçbir zaman işbirliği yapmadı…”
Hayır, bırakmadılar!
Buna izin vermediler.
Yakınlaşanları lanetlediler.
İşbirliği yapanları hain ilan ettiler.
Öldürdüler!
Katiller yabancı değildi.
Aynı toplumdan, aynı köyden, belki aynı mahalleden insanlar…
Yerli ve milli (!)
***
Kıbrıs’ın geleceğine dair ortak bir ülke hayalini korumak, ayrılığı kutsayan milliyetçi söylemlere rağmen hâlâ mümkündür.
Çünkü bundan daha güzel bir gelecek tahayyül edilemez.
Ne var ki, bugün kendini ilerici ya da barışsever sayan pek çok insanın pratiğinde dahi “ne kadar ayrı, o kadar iyi” fikri giderek daha çok yer buluyor.
Barış masalarında bile ayrılığı müzakere ediyoruz.
Birlikte yaşam kültürünü büyütmek yerine, bölünmeyi kalıcılaştıracak çözümler aranıyor.
İki toplumun buluşma anları değil, ayrışma ve çatışma hırsları siyasi pazarlığın konusu oluyor.
Bunun özellikle kuzeye dair en bariz sebebi nüfusun değişmesi, bilincin ve değerlerin başkalaşması, Kıbrıs kültürünün silikleşmesidir.
***
1965’te Lefkoşa-Larnaka yolunda pusu kurularak katledilen iki dost:
Derviş Ali Kavazoğlu ve Kostas Misiaoulis…
Kucaklaşarak veda ettiler hayata.
O an, hem fiziksel hem de siyasal bir manifestoydu.
Ama resmi tarih görmezden geldi bu anı.
Kavazoğlu ne “Enosis”çiydi, ne de “Taksim”ci.
O, ne bölünmeyi savundu, ne de ilhakı.
Ortak vatana, birleşik Kıbrıs’a inandı.
Kıbrıslı Rumlarla aynı sendikada, aynı partide omuz omuza mücadele etti.
Bu yüzden hedef oldu.
Tehlikeliydi çünkü birlikte yaşam fikrini temsil ediyordu.
***
"Ona hayran olmayan çocuk yoktu" diyor, Kostas Mişaulis'in kızı, İlekta…
"O kadar çok sevilen bir kişiydi...”
Ne kadar dramatik, milliyetçi 'Türkler'den koruyorlardı onu...
Kıbrıslı Rumlar kendi evlerinde...
***
Şimdi adanın kuzeyinde yaşayan kaç kişi bu tarihin farkında sizce?
Ya güneyinde…
Barış için birlikte ölenleri yazmıyor tarih!
Bin senenin derinliklerinden süzüle süzüle gelen ortak bir kültür ve yaşam hiçe sayılırken, hepi topu 20 yıllık bir çatışma süreciyle kendini tekrarlıyor.
***
Belgeselde en düşündürücü anlardan biri cenazeydi…
Türkiye ve Yunanistan bayraklarına sarılmış tabutlar taşındı omuzlarda.
Adayı bölenler, iki yoldaşı sarıp sarmaladı son yolculuğunda…
Oysa o yıllarda Kıbrıs bayrağı da vardı, kimseler yüzüne bakmak istemese dahi…
Yazar Thodosis Pieridis, 15 Nisan 1965’te Haravgi gazetesine şöyle yazdı:
“Bu kez gerçeklik, en yaratıcı hayal gücünün bile ötesine geçti…
Yaşamda, mücadelede ve hatta ölümde kardeşçesine iki Kıbrıslı…”
Birlik olan halk yenilmez…
Derviş Ali Kavazoğlu’nun 1964’te Gençlik gazetesinde yazdığı gibi…
“Dostluk ağacı sarsılmış, belki de dalları eğilmiş ve hatta yaprakları düşmüş olabilir.
Ancak yaralı çınarı yarın daha gururla dimdik tutması için gövdesi sağlam kalmaya ve kökleri toprağın derinliklerine kadar uzayıp gitmeye devam ediyor."
[Teşekkürler Barış Derneği, Elias Demetriou, Paschalis Papapetrou, Yannakis Kolakasidis ve tüm emek verenler…]