Hayal Satıcıların Zirvesi
New York Zirvesi de “sonuçsuz” bitti!
Görev yaptığı beş senede tek bir resmî müzakere yapamayan, kendi toplumunun lehine hiçbir karar alamayan, tek bir güven yaratıcı önleme bile imza atamayan "liderimiz” yine hayal sattı.
Beş sene önce öyle bir manzara çizmişlerdi ki, sanki kazandıklarının ertesi günü “KKTC” tanınacaktı.
Ürdün, kuzeyden hellim bile almaktan vazgeçti, devri iktidarlarında.
Türkî devletler birer birer Kıbrıs Cumhuriyeti’ne büyükelçilik açtı, “KKTC”yi tanımak yerine.
Son beş senede Türkiye millî ya da ulusal takımları Limasol’da, Larnaka’da, Baf’ta, güney Lefkoşa’da defalarca maç yaptı; yetmedi, Kıbrıs Cumhuriyeti bayrağı pek çok uluslararası organizasyonda Türkiye’de dalgalandı.
“Egemen eşit” devletçik ne yaptı peki?
Tetikçi kovaladı, sahte diplomalı örgüt başkanlarını basınından sakladı, tabanca ruhsatı ve yurttaşlık dağıttı; mülkiyet kaosu nedeniyle tutuklanan yatırımcı ve emlakçıların ardından ağladı; kamu kaynaklarını söğüşledi, yandaşlara iş verdi; birkaç haftada bir müdür değişti, müsteşar değişti, özel kalem değişti; kumarcılara yasa yaptı, okulları konteyner sınıflarla doldurdu; kendi mülklerinde, mülke tecavüzden yargıladı 'Taşınmaz Mal Komisyonu'na başvurusu görmezden gelinen insanları, caddelere çalışmayan kameralar yerleştirdi, Sayıştay Raporları biriktirdi, yolsuzluğa dair...
Şimdi New York’ta “yeni vizyon”dan söz ediyorlar; yine altı üstünü, üstü altını tutmayan sözlerle…
***
19 Temmuz’da sandığa gideceğiz.
Kıbrıs sorununa “çözüm modeli” seçecek değiliz.
Keşke seçsek!
“KKTC”nin tanınma ihtimali hiçbir koşulda olmadığı gibi maalesef çok yakın zamanda başka bir anlaşmaya ulaşmak da kolay görünmüyor.
En büyük kişisel hayalim, Kıbrıs adasında tek bir barikatın kalmadığı, iki toplumdan hiçbir gencin mecburi askerlik yapmadığı, Kıbrıs’ın yeniden birleştiğini görmektir. Ada için bundan daha güzel bir hayal düşünemiyorum.
Öyle sandıkla, seçimle olacak iş değildir bu…
Ama yine de sandık bize bir yön çizme hakkı verecek
Bu yön de uluslararası toplumla gerçek bir müzakere, dünyaya açılma iradesi, Avrupa Birliği’yle yeniden saygın bir ilişki, en önemlisi de içerideki türlü rezilliğe karşı duracak bir liderliktir.
***
Kıbrıs’ın kuzeyinde yaşayan herkes – ama herkes – Kıbrıs Cumhuriyeti pasaportuna sahip olmak ister!
Kimde varsa kaybetmek istemez.
Kimde yoksa hayalini kurar.
Niye?
Çünkü dünyaya ulaşıyorsunuz…
Sizi uluslararası toplumla buluşturuyor.
Kendinizi o durumda Avrupa Birliği yurttaşı görüyorsunuz.
“Artık ayrı devletiniz var, Kıbrıs Cumhuriyeti’ni unutun" diyebilirler mi?
Demezler!
Yalnızca hayal satarlar…
İnsanları bölerler, “Türkçüler–Rumcular” diye…
“Devletçiler–federasyoncular” diye…
Her seçimde düşmanlık diliyle konuşurlar illaki…
Üstelik, “iki kurucu devlet”in tanınması için bile federal çözüme ulaşmak dışında bir alternatif yokken…
Ha bir de “azınlık” meselesi var…
Öcü!
"Bunlar sizi azınlık yapacaklar..."
Kim kendini “çoğunluk” hissediyor acaba, yaratılan bu karanlık düzende…
Nedir bu çektiğimiz gerçekten…
Kıbrıslı Rum liderliği, Kıbrıslı Türkleri görmezden gelir…
"KKTC Cumhurbaşkanı” ya da “KKTC hükümeti” diye boy gösteren zihniyet de aynısını yapar!
Türkiye’yi muhatap ya da mutlak gösterir yalnızca…
***
Bir zirve daha bitti.
Sonuçsuz, sessiz, sahipsiz…
Ama onların umurunda mı?
Hiç değil!
Çünkü sırtları kalın, tuzları kuru, hayatları garanti.
Gerisi mi?
Gaileyi onlar çeksin...







