1. YAZARLAR

  2. Serhat İncirli

  3. Gazetecilik zor bir meslek!
Serhat İncirli

Serhat İncirli

Gazetecilik zor bir meslek!

A+A-

Gazetecilik, kolay bir iş değildir…
Hele bizimkisi gibi küçük toplumlarda gazetecilik gerçekten çok zor bir meslektir…
Herkes, herkesi tanır, bilir… 

-*-*-

Belgesiz, ispatsız, fotoğrafsız, görüntüsüz yazmamak – konuşmamak lazım!
Yargı kararlarına saygılı olmak ama gerekirse eleştirmek ayrı bir “başlık”!
Demokrasi ve hukuk devleti olabilmekle de doğrudan bağlantılı falan.

-*-*-

Neyse, gündemimizdeki bazı meselelere bakalım… 

-*-*-

Salih Canseç meselesi…
Merkezi İhale Komisyonu (MİK) Başkanı Canseç’le ilgili suçlamalar olduğu söyleniyor…
Tutukluluğu ve haliyle yargı süreci olacaksa, hazırlığı devam ediyor…  

-*-*-

Dedikodu yapmak başka şeydir; mahkemenin vereceği karar başka olabilir!
Bu küçük ülkede, sevgili Salih, hepimizin tanıdığı, sevdiği, herkesle dost olabilen bir arkadaşımızdır… 

-*-*-

Hepimizin kulağına gelen elbette çeşitli söylentiler olabilir!
Vardır da!

-*-*-

Yapılanları eleştirmek, bazı ihalelerdeki açık ve belgelenmiş “ihlalleri” eleştirmek tamam da “yargısız infaz”; gazeteciliğin en ciddi ayıbıdır…

-*-*-

Şimon Aykut olayı…
Mahkeme sürecini azıcık da olsa takip etmeye çalıştım… 

-*-*-

Hala Aykut’un masum olduğuna inanıyorum…

-*-*-

Neden?
Çünkü adam KKTC’ye geldi, vatandaş yaptınız…

-*-*-

O’na “yasaldır, yap, arkandayız” da dediniz!
Hatta bayağı parasını da aldınız!
Resmi anlamda canım; vergi – yatırım falan… 
Aklınıza başka şeyler gelmesin hemen!

-*-*-

Sonra bu adamı Kıbrıs Cumhuriyeti “tuttu”… 
“Kıbrıslı Rumlara ait mülkleri alıyorsun, satıyorsun” gibi suçlamalarla beş sene hapse mahkum etti!

-*-*-

Öteki yabancılar da benzer şekilde yargılandı - yargılanıyor!

-*-*-

Kimse sesini çıkarmadı!
KKTC Devleti, “eşit devlet” olamadı!
Veya olmak da istemedi!

-*-*-

Bu tür suçlamalar veya mahkemeler; Kıbrıs sorununun çözümsüzlüğü sürecinde bana mantıklı ve doğru gelmediğinden hep eleştirdim; hala eleştiriyorum…
Yargının kararının da doğru olmadığı inancındayım…

-*-*-

Haaa anne veya babası Kıbrıslı olmayan çocuklara pasaport meselesi…
Kıbrıs Cumhuriyeti yargısı, bu konuda kendisine baş vuranlara “ohi” dedi…
Devleti haklı buldu… 
Oysa Kıbrıs Cumhuriyeti Anayasası, “anne ve / veya babası Kıbrıslı olan herkese vatandaşlık hakkı” veriyor ve yasalar ya da uygulamalar, Anayasa’ya aykırı olamaz “gerçeği” bir şekilde göz ardı ediliyor… 
Bu konuda Kıbrıs Cumhuriyeti Devleti’nin “keyfi” uygulaması ile mahkemesinin kararı doğru değildir…  

-*-*-

Evlada cinsel istismar konusu… 
Bu ülkede, “gazetecilik” adına kesinlikle en hassas davranılması gereken konu olduğu inancım bakidir…

-*-*-

Baba suçlandı ve 30 sene hapse mahkum edildi…

-*-*-

Bizim neslin dürüstlüğü ve komutanlığı ile çok iyi tanıdığı “kayınpeder”; damadının kesinlikle masum olduğuna inanıyor…
Sık sık “gazeteciler ve siyasiler suskun” eleştirisini hatta suçlamasını yapıyor… 

-*-*-

Mahkeme veya yasal süreç devam ediyor… 
Bu günlerde istinafı olacak…
Belki Yüksek Mahkeme’de, Ağır Ceza Mahkemesi’nin kararı ile ilgili meseleler de konuşulacak!

-*-*-

O kadar hassas bir mesele ki; “insanım” diyen herkesin uykularını kaçırıyor… 

-*-*-

Gazetecilik; çok zor bir meslek… 
En büyük zorluğu da bu veya bunlar gibi konulardadır… 

-*-*-

Gazetecilik elbette insandan taraf olmayı gerektirir…
Ama gazetecilik, yargı karar veya kararlarına “kesinlikle doğrudur, kesinlikle yanlıştır” diye yaklaşmayı içermez!

-*-*-

Gerçekten çok acı – çok üzücü bir durum… 
Ya öyle bir şey olmamışsa!
Peki ya olmuşsa!
“Ben olmadığından eminim!” demek “yanlış”…
Ama “öyle bir şey olmadığı inancım söz konusudur”a saygı duyarım!
Beklemek – yakınları için elbette çok gergin, çok yıpratıcı - ama şart!

-*-*-

28 yaşındaki kadının ölümü…
Bir kadın öldü.
Polis, “intihar” dedi!
O kadar!
Peki araştırma – soruşturma – iddialar?
“Biz karışamayız!”…
Neden karışamazsınız?
Sesssizlik… 

-*-*-

Yazmayalım mı?
Evet, yazmayacaksınız!
Ama ya o kadını biri vurmuşsa?
Polis araştırmasın mı?

-*-*-

Kapattık, kapattık… 
Tamam, tamam…
Emredersiniz!

-*-*-

Oturdum, bir Pazar günü, av ruhsatım olmadığından – tüfek tasarrufum hala yenilenmediğinden falan ve de filandan dolayı gidemediğim av gününde, bunları yazıyorum… 
Sahi, “vatansız” kardeşimize “vatandaşlık” işini hallettiniz mi?
Gerçekten çok zor bir iş!
Ya da suya sabuna dokunmayacaksın; çiçekleri böcekleri yazacaksın!
Yağmur bekleniyor!
Yıl çok kurak!
Su büyük sorun!
Elektrik pahalı!
Akaryakıt daha pahalı!
Tamam, en iyisi odun keselim!
Havalar bugünden itibaren soğuyacak!


Kadın dayanışması!

Tepki vermek!
Hatta ayaklanmak!
Sokağa dökülmek!
İsyan etmek mesela!

-*-*-

Neye tepki verirsiniz?
Ayağa kalkmanız için ne olması lazım?

-*-*-

Ne olursa sokağa dökülürsünüz?

-*-*-

Veya isyan etmeniz için daha ne yaşamalısınız?

-*-*-

UBP Girne Kadın Kolları Başkanı Fatoş Ünal görevden alındı…

-*-*-

Neden görevden alındığıyla ilgili tepki veren oldu mu?
Olmadı!

-*-*-

“Siz, seçilmiş bir parti üyemizi keyfinize göre görevden alamazsınız” diyerek ayaklanan oldu mu?
Olmadı!

-*-*-

UBP Genel Merkezi’nin veya Parti Meclisi’nin kararına karşı sokağa dökülen ve ilgili başkan için isyan edene rastladınız mı?
Hayır!

-*-*-

Peki, bir grup, hatta bir gruptan büyük kadınlar topluluğu; şu anda ilgili başkanımızla ilgili olarak “kadın dayanışması” yaparken; bu dayanışmayı kime karşı yapıyor?

-*-*-

İlgili kadın başkan şiddet mağduru mu?
Evet, erkek egemen UBP Parti Meclisi tarafından, haksız – gerekçesiz – hatta hukuk dışı olarak görevden alındı ama bu konuda kimse “gık” demiyor!

-*-*-

Mesela, bu kadın başkanın kocası Türk Silahlı Kuvvetleri’ne mensup bir subaydı ve O’nun silahı ile kendi kendini vurduğu iddia ediliyor ama ülkenin mevcut durumu, bu konuda “soruşturma yapma” hakkını bile polisimize vermiyor… 
Cümle berbat oldu ama anladınız!

-*-*-

Yani bu kadınlar, “kadın dayanışması” derken, “sahte diploma almak – kullanmak” falan gibi suçlamalarla karşı karşıya olan biriyle mi dayanışıyor?
Yani ortada bir tepki varsa, bir ayaklanma söz konusuysa, bu ayaklanma “hayır başkanımızın diploması sahte değildir” mi demek istiyor?

-*-*-

Yoksa bu dayanışma, “sahte diploma bir haktır” demeye mi getiriyor?

-*-*-

Anlamak zor!

-*-*-

Kadınlar, “28 yaşındaki bir kadın öldü; derhal unutulsun” “talimatına” karşı mı ayaklandı?
Öyle bir ayaklanma olsaydı, katılmayan namertti de…

-*-*-

Neyse!
Güldür Güldür Show!

-*-*-

Ortada bir mahkeme süreci vardır… 
Kamu davası ya da ceza davası açılmıştır – başlamak üzeredir…

-*-*-

İlgili kadın başkan, “sahte diploma”dan suçlanmaktadır… 
Söylediği bir söz, yaptığı bir açıklama falan değil… 
Fikir veya ifade özgürlüğü değil yani!
“Sahtecilik!”…

-*-*-

Tekrar ediyorum, dayanışanlar, sahte diploması olmadığını mı söylemeye getiriyor yoksa sahte diploma almanın – bulundurmanın ve kullanmanın “bir hak” olduğunu mu savunuyor?

-*-*-

Haaa, eğer öyleyse, çıkarlar ve açıklamalarını bir basın duyurusu ile yaparlar…
Öyle bir duyuru – açıklama da yok!

-*-*-

Yani mahkeme karar vermiş olsa ve ilgili başkan da mahkeme kararına kadarki süreçte “asla sahte diplomam yoktur, almadım, bulundurmadım, kullanmadım” dese ama karar aleyhine çıksa; eleştirmenizi hatta isyanınızı anlardım da şu andaki dayanışmayı gerçekten anlamakta zorlanıyorum!

stock-vector-we-can-do-it-iconic-woman-s-fist-symbol-of-female-power-and-industry-cartoon-woman-with-can-do-700898275.jpg

Bu yazı toplam 1592 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar