En son protokol
Geliniz şu “meşhur” protokole bakalım!
“Gazimağusa İlahiyat Koleji Yapım Projesi Protokolü…”
Daha ilk maddede kendini anlatıyor zaten...
“TC Teknik Heyeti kararı ve TC Cumhurbaşkanı onayına istinaden…”
Yani karar vericiler malum…
Protokol, yalnızca bir okul inşası değil; eğitimin içeriğine, insan yetiştirme mantığına ve toplumsal tahayyüle dair bir müdahale.
“İlahiyat Müfredatı” deniyor.
Bu ifade, aslında en büyük soruyu doğuruyor...
Bizim eğitim sistemimizde üzerinde çalışılmış böyle bir müfredat var mı?
Varsa kimle oluşturuldu?
Yoksa neden burada yazıyor?
Çünkü bir müfredat, yalnızca ders listesi değildir; bir toplumun yarınlara hangi gözle bakacağını, insanı hangi değerlerle inşa edeceğini belirleyen bir kültür haritasıdır.
“Protokol” de bu müfredatı bilmiyor zaten!
“KKTC’de gerekirse buna göre mevzuat değişiklikleri için istişare yapılır” diyor.
Bu metinde “istişare” kelimesi “talimatlar uygulanır” gibi yerleştirilmiş, nazikçe (!)
***
Kontrol ve denetimi de TC Millî Eğitim Bakanlığı yapacak. Buradaki Eğitim Bakanlığı ile “işbirliği” halinde!
Yapım için işçiler dahi Türkiye’den gelecek.
Buradaki idare de işlemlerini yapacak.
Ben mi yanlış anlıyorum?
Şöyle yazıyor:
“Bu protokol kapsamında okul inşaatında çalışacak ve T.C. Millî Eğitim Bakanlığının okul yapım işi için sözleşme imzaladığı firma/firmalar tarafından Türkiye’den getirilecek işçiler için çalışma izinleri vb. giderlerin KKTC tarafından karşılanması için gerekli düzenlemeler yapılır; personele çalışma ve oturma izinleri zamanında alınır.”
Bir protokol değil; bir vesayet mimarisi.
Kurumsal yapıyı değil, ilişkilerdeki hiyerarşiyi tarif ediyor.
***
Araziyi UBP milletvekili Sunat Atun bağışlıyor.
99 yıllığına…
Kıbrıslı Rum mülkü…
“Eşdeğer”…
Ve içeriğinin ilahiyat, isminin “Suna Atun İlahiyat Koleji” olması kaydıyla…
***
Yine dönelim “İlahiyat Müfredatı”na…
Merak ettim ve araştırdım, Türkiye’de böyle bir müfredat var mı, diye…
Evet, Türkiye’de “ilahiyat eğitimi” için resmi ve merkezi bir müfredat var.
Çerçevesini YÖK (Yükseköğretim Kurulu) belirliyor.
Bu müfredat içinde zorunlu alan dersleri bulunuyor: Kur’an-ı Kerim, Tefsir, Hadis, Fıkıh, Kelam, Arapça, İslam Tarihi, Dinler Tarihi, Siyer, Tasavvuf, Hitabet ve Mesleki Uygulama, İslam Felsefesi…
Protokolde anlatılan müfredat bu mu?
Bu müfredatın burada ne karşılığı var?
Peki, buna dair toplumun pedagojik ihtiyacına, kültürel çeşitliliğine, geleceğe bakışına dair bir tartışma yürütüldü mü?
Eğitim bilimciler, akademisyenler, pedagojik kurullar nerede?
Yok.
Çünkü bu bir müfredat seçimi değil; bir yönelim, bir kültürel tasarım, bir siyasal proje...
Bir anlamı var mı sorgulamanın, bundan da emin değilim…
Çünkü yanıtlar çoktan verilmiş gibi...
Ada insanına soran da yok zaten...







