1. YAZARLAR

  2. Niyazi Kızılyürek

  3. Demokrat Olmak Zor!
Niyazi Kızılyürek

Niyazi Kızılyürek

Demokrat Olmak Zor!

A+A-

Bugünlerde farklı çevrelerden sembolik saldırılar ve çirkin eleştiriler alıyorum. Kamusal alanda yer alan herkes, ister siyasetçi, ister kamusal aydın olsun, elbette eleştiriye açık olmalıdır. Fakat söz konusu yalan yanlış, asılsız karalama kampanyası olursa, o zaman eleştiriden değil, kara propagandadan ve fanatizmden söz etmek durumundayız.

Ve fanatizm ile demokrat olmak bağdaşmaz! Fanatik kişi, demokrat olamaz!

 23 Kasım 2022 tarihinde Strasburg’daki ofisime sembolik saldırı düzenleyenlerden başlayalım. Ofisimin duvarına boyayla “ben oyumla teröre destek veriyorum” diye yazmışlar.

Neden?

Çünkü bir gün önce Avrupa Parlamentosu’nun Genel Kurulu’nda Rusya’yı “terörü destekleyen devlet” ilan edip “terör listesine” almayı ve Rus Kültür ve Bilim Merkezlerini kapatmayı öngören karar taslağına karşı çıktım...

Her şeyden önce Avrupa demokrasilerinde farklı görüşe saygı ilkesi vardır. Voltaire’e mal edilmiş ünlü deyiş herkesin ezberindedir: “Söylediklerine katılmasam da, bunları ifade etme hakkını savunmak için hayatımı veririm.”

Oysa Rusya’yı hararetle terörist devletler listesine almak isteyenlerin büyük çoğunluğu, farklı görüşe saygı duymuyor. Özellikle Doğu Avrupa ülkelerinden gelen muhafazakar Hristiyan Demokratlar Avrupa Aydınlanmasından nasibini almadılar. Bu ülkelerin çoğunda hukuk devleti kuralları uygulanmıyor. Kadın ve LGBT haklarına en az Putin kadar karşı çıkıyorlar. Onlar için “en hakiki mürşit” dindir...

Ben, kullandığım oyun gerekçelerini açıkladım. Avrupa Aydınlanmasından nasibini almış demokratlar olarak, bir ülkenin liderlerini izole etmekle bir halkı izole etmenin arasında ayırım yapmamız gerektiğini belirttim.

Avrupa Parlamentosu’nda Putin’in yayılmacı politikasını defalarca kınama yönünde oy kullandım, konuşmalar yaptım. Örneğin 20 Ekim 2022 tarihinde Genel Kurul’a şu sözlerle hitap ettim: “Avrupa'daki aşırı sağ Avrupa Birliği'ni dağıtmak ve ayrı ulus devletlere geri dönmek istiyor. Putin Rejimi de AB'nin dağılması için çalışıyor. Aşırı sağ, çoğulcu demokrasinin yerine sözde “liberal olmayan demokrasiyi” getirmek istiyor. Başkan Putin ile birlikte hukukun üstünlüğünün altını oyuyorlar. Atina demokrasisi yerine Isparta’yı tercih ediyorlar. Hem Putin rejimi hem de Avrupa'daki aşırı sağ, hınç politikası uyguluyor. Popülist milliyetçiler kitlelerin öfkesini harekete geçirirken, Putin Rejimi de Batı medeniyetine karşı imrenme, kıskançlık ve nefretle hareket ediyor.”

Böyle bir konuşma yapmış biri olduğum halde “Putin yanlısı”, “terörü destekleyen parlamenter” yakıştırmalarından kurtulamadım.

Filelefteros gazetesinde bana saldırmayı neredeyse özel bir zevk haline dönüştüren baba-oğul gazetecilerin Junior’u, “Kızılyürek aşırı sağla kucak kucağa” bile diyebildi.

Neden?

Çünkü bunu yapanlar Putin kadar fanatiktirler. Ve maalesef ana akım Avrupa sağı, giderek daha büyük oranda aşırı-sağla benzeşiyor...

Kendilerini solcu-liberal diye tanımlayan bazıları da sosyal medyada “Putin’in kınamadığımı ileri sürüp “düş kırıklığı” yaşadıklarını ifade ettiler. Anlaşılır gibi değil...

Filelefteros gazetesinde Junior Mihailidis, bir adım daha ileri giderek, Putin’i “eleştirmediğim” gibi, Türkiye’yi de eleştirmediğimi ileri sürüyor...

Bu arada DİKO’dan da başka bir konuda resmi bir açıklama geldi. DİKO, Genel Kurul’da Libya konusu görüşülürken Türkiye’yi kınamadığımdan söz eden bir bildiriyi dolaşıma soktu...

Derin” Adam da Devrede

Bütün bunlar olup biterken, Akdeniz’i “Türk gölü” yapmayı hayal eden Mavi Vatan kuramcılarından ve Türkiye’nin derin adamlarından biri de sahne aldı ve benim “sözde Türk” olduğumu söyledi: “30 sene Güney Kıbrıs Rum yönetiminde yaşamış Güney Kıbrıs Rum yönetimi üniversitelerinde dersler vermiş Enosis destekçisi komünist Akel Partisinin Avrupa Parlamentosu vekilliğini yapmış köle ruhlu sözde Türk bir şahıs sadece yeteri kadar Helen olmadığı ve Kıbrıslılık fikrini savunduğu gerekçesiyle Güney Kıbrıs Rum yönetimi üniversitesinden "korkak Türk defol" sloganları eşliğinde kovulmuştur...”

Buyurun!

Yukarıda saydığım bazı örneklerde nefretin yarattığı körlük var ama hepsinde ortak bir taraf da var: “Koşulsuz demokrat olamamak...”

Yılmaz Murat Bilican, 24 Şubat 2018 tarihli bir yazısında koşulsuz demokrat olmayı anlatıyor. Bu harika yazının uzunca bir kısmını buraya alıyorum:

“Ne demek koşullu demokrat olmak? Kişinin işine geldiğinde, çıkarlarına, düşüncelerine, değerlerine, ideolojisine uygun koşullar olduğunda demokrat kesilmesi demek.

Peki koşulsuz demokrat olmak ne demek?

Demokrasi ve onun değerlerini, koşul koymadan, ister kişisel olsun ister ulusal, hiçbir çıkar gözetmeden, bazen bunun sonucunda gelebilecek olası zararları göze almak pahasına savunmak demek. Demokrasiyi, başka bir şeyi elde etmek için değil, kendisi bir değer olduğu için istemek demek.

Demokrat insan için özgürlük en temel değerdir. Güçlü olanın, kabul görenin, otoritenin, çoğunluğun etkisi altında kalmaz. Kendi aklı dışında hiçbir şeye itaat etmez. Koşulların gerektirdiği gibi değil kendi erdem ölçütleriyle davranır. “Köprüyü geçene kadar kimseye dayı” demez.

Demokrat insan, ister bir bölümüne, ister tamamına katılmasın, ister taban tabana zıt fikirlere sahip olsun, başkalarının görüşlerine saygı gösterir. Saygı göstermekle kalmaz o görüşlerin açıklanabilmesi, anlatılabilmesi için gerekli ortamın sağlanmasına çalışır. Bu görüşler düpedüz yanlış, haksız, saçma, aptalca hatta tehlikeli bile olsa durum değişmez. (…)

Demokrat insan barışı savunur. Barış istemek, barışın sesini yükseltmek insani bir görevdir, bunun koşulu yoktur. Her ne amaçla olursa olsun, ister kişisel isterse ulusal çıkarlar böyle gerektiriyor diye savaş çığırtkanlığı yapmak insanlığa karşı suçtur. Çünkü savaş, insana atfedilen bütün değerlerin alaşağı edildiği bir ortam sağlar. (...)

Demokrat insan, cinsiyet ayrımcılığını, dilinde, düşüncelerinde, eylemlerinde barındırmaz. Cinsiyet ayrımcılığını körükleyen, cinselliği aşağılayan erkek dilini kullanmaz. (...) Kadın olsun, erkek olsun, LGBTİ bireyi olsun cinsiyete, cinsel kimliğe dayalı ayrımcılık yapılmasını bunun ima edilmesini asla kabul etmez.

Demokrat insan kendini kibirden arındırmış insandır. Kendisini, sahip olduğu özellikleri veya yetenekleri başkalarına karşı bir üstünlük aracı olarak kullanmaz. İnsan olarak kendini yeryüzünün efendisi değil , otuyla, böceğiyle birlikte yeryüzünün bir parçası sayar.

Anlayacağınız, Dieogenis gibi mum ışığıyla “demokrat” arıyoruz...

Bu yazı toplam 2534 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar