Bira içerek kurulan bir devlet: Belçika
Belçika’daydık ya…
Brüksel’de…
Bira Müzesi’ni de ziyaret ettik…
Belçika bir bira ülkesi…
-*-*-
Bira yapmak onların DNA’sında var…
Bira yapıp seyretmek değil tabii ki!
İçmek de!
-*-*-
Kendi deyişleriyle, onlar bira yapmayı annelerinden, babalarından, kayınpederlerinden, kayınvalidelerinden öğrendiler…
-*-*-
Bira üretmek, nesiller boyu gururla yaptıkları bir iş haline geldi…
Hangi aşamada mayalayacaklarını, hangi aşamada, o biraya neyi katacaklarını – tüm sırları asırlardır yaşayarak öğreniyorlar…
-*-*-
Bira ile yaşam öyle bir işlemiş ki geleneklerine, köklü bira üreticisi ailelerin çocukları sıklıkla birbirleri ile evleniyorlar ve “dışarıya gelin veya damat” ya da “biracı olmayana gelin - damat” vermiyorlar…
-*-*-
Ürettikleri her bira markası için bir de bardak yaptılar…
Her bira, sadece kendi bardağı ile içiliyor…
-*-*-
Onlara göre bir bira bardağı, basit bir bardak değildir ve olmamalıdır…
Birayı bardağa dökmek, aç kapağı dök gitsin değildir…
-*-*-
Her bira üreticisi, ürettiği biranın nasıl döküleceğini, nasıl bir bardakta içileceğini, nasıl içilmesi gerektiğini, bardağın nasıl hazırlanacağını, biranın en üst bölümündeki köpüğün aşkla nasıl tamamlanacağını, o biranın nasıl soğutulacağını ve hatta bardağın ne şekilde tutulacağını dahi kendi belirler… Ve buna da bir isim vermişler; “dudak hizmeti…”
-*-*-
Bazı biralarda çok sayıda “tat veren” bitki özleri kullanılmış, kullanılıyor…
Bazıları kazanların dibinde fermente ediliyor, bazıları kazanın en üzerinde…
Bazı biralarda karışık fermentasyon… Yani hem dipte hem en üstte…
Haaa rastgele fermente edilen bile var!
-*-*-
Bazılarında arpa var bazılarında buğday…
Hatta golyandro katılmış bira dahi olduğunu okuduğum zaman çok ilgimi çekti…
Golyandro yani İngilizcesiyle “coriander” bana çok Kıbrıslı gelen bir ot çeşidiydi…
-*-*-
Kahve renkli bira var…
Sarışın bira…
Sert bira…
Çok sert bira…
Tatlı bira…
Light bira…
Meyveli bira…
Acılı bira…
-*-*-
Ülkede bilinen ya da kayıtlı 417 tane bira üreticisi aile – şirket – kişi bulunuyor…
Ama evinde sadece kendisi ve ailesi için üretenler de çok fazla…
-*-*-
Ülkede en az bin 600 farklı marka bira üretilir…
Burada biracılık endüstrisi, geleneksel ve yenilikçi üretim tekniklerini bir arada barındıran, dünya çapında üne sahip bir sektördür ve bu sektör ya da bira üretimi, "Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Örgütü" UNESCO tarafından korumaya alınmış bir tarihi gelenektir…
-*-*-
Peki biracılık tehlikede mi?
Evet!
Bir sanayi ya da ekonominin can damarı olarak bira üretimi ciddi anlamda tehlikede…
-*-*-
Peki neden?
Sağlık!
Birçok insan sağlık nedenlerini bahane gösterip, alkol tüketimini azalttı…
Belçika’da bir dönem “alkolsüz bira” bin 500’den fazla marka içerisinde sadece bir adetti…
Günümüzde 10’u geçtiği söyleniyor…
-*-*-
Parasızlık da bira tüketimini olumsuz etkileyen sebepler arasında…
-*-*-
Devlet ne yapıyor?
Devlet, kendi vatandaşının tüketiminin azalmasını turistlerle kapatmaya çalışıyor ve bunu da başarıyor…
-*-*-
Özellikle Bürksel’in tarihi – turistik değeri ve AB’nin merkezi olmasının avantajları, sektörün ciddi sıkıntıya uğramasını yavaşlatmış durumda…
-*-*-
Ve bana göre, biranın en önemli özelliğine de gelelim…
-*-*-
Belçika devletinin kurulmasında, biranın da ciddi katkısı olmuş…
-*-*-
Belçika, 1830'da Hollanda Kralı'nın yönetimine karşı çıkan halkın ayaklanmasıyla kuruldu. Belçika Devrimi sonucunda 4 Ekim 1830'da bağımsızlığını ilan etti. Ancak, Hollanda bu durumu ancak 1839'daki Londra Antlaşması ile resmi olarak kabul etti. Belçika'nın başına ilk kral olarak 21 Temmuz 1831'de Leopold geçti ve bu tarih aynı zamanda Belçika Ulusal Günü olarak kutlanır…
-*-*-
Halkın Hollanda’ya karşı ayaklanması, Belçikalı devrimcilerin neredeyse tüm toplantıları hep birahanelerde örgütlendi…
-*-*-
İçerek örgütlenen bir toplum…
Ve içerek devrim yapan bir toplum…
-*-*-
Ama hepsinden önemlisi; bazı iddialara göre, Belçikalıları asıl ayaklanmaya ve devlet sahibi olmaya iten; Hollanda’nın birayı yasaklamaya çalışan ya da vergileri artırmaya yönelen siyasetiydi…
-*-*-
Elbette temelde etnik ve dini ayrılıklar yok değildi ama bira; devlet kuran bir içki olarak da anılabiliyor…
-*-*-
Bazı kaynaklara göre Belçika, iktidarın barışçıl yollarla devredildiği uzun bir geçmişe sahip, istikrarlı bir seçim demokrasisidir.
-*-*-
Siyasi haklar ve medeni özgürlükler yasal olarak güvence altına alınmış ve büyük ölçüde saygı görmektedir.
-*-*-
Son yıllardaki başlıca endişeler arasında terörizm tehdidi, yolsuzluk skandalları ve artan aşırı sağcı milliyetçilik ve yabancı düşmanlığı yer almaktadır…
-*-*-
Ülkede, güneyde Fransızca konuşulan Valonya, kuzeyde Flamanca konuşulan Flamanlar ve iki dilli Brüksel başkent bölgesinin üç ana coğrafi bölümüne ek olarak, Fransız topluluğu, Flaman topluluğu ve çok daha küçük olan Almanca konuşan topluluk için örtüşen hükümetler bulunmaktadır…
-*-*-
Dikkatli izlenmesi gereken – bazen istikrarlı bazen istikrarsız bir federal yapı ile yönetilen Belçika’da elbette sıkıntılar – göç sorunu gibi dertler çok fazladır ama ülke insanı sevecen görünmektedir…
-*-*-
Çok benzerliklerimiz var mı?
Yani, Belçika, bira üzerine kurulan bir devlet…
Alkol önemli…
Kıbrıs, şarapçılıkta Dünya tarihinde yerini almış bir ülke ve insanları alkolü çok seviyor…
-*-*-
Osmanlı Padişahı II.Selim’in 1570’te başlattığı ve 1571’de bitirdiği Kıbrıs’ın fethine de güzel şarapların sebep olduğunu yazanlar yok değil!
Selim’in ağır bir şarap tutkunu olduğu hep söylenir de biz söylemeyelim, koskoca padişaha “alkol kullanıyordu” demek, günümüz siyasi koşullarında “tehdit edilme” sebebi bile olabilir!
Hatta daha kötüsü!
-*-*-
Elbette ne Belçika, bira nedeniyle devlet haline gelmiştir; ne de Osmanlı Kıbrıs’ı şaraplarının güzelliğinden dolayı fethetmiştir!
Ama bugün Belçika ve Kıbrıs Cumhuriyeti, evet ürettikleri alkolle ünlenmiştir, ekonomilerine katkı koyabilmektedirler ve bu üretimi gelenekselleştirip, kültürlerinin bir parçası haline getirmeyi başarmışlardır…
Bol bol da içerek!
-*-*-
Mesela Kıbrıslı Türkler, Türkiye rakısına da bayılıyor…
Dünya’nın bütün viskilerine de !
Belki daha çok İskoç ve İrlanda viskileri…
Zivaniya “bizim”…
-*-*-
Ama bence olası bir çözüm; Güney’deki alkol seven Rumların; Türk rakısının Yunan uzosundan daha keyif verici olduğunu kanıtlayacaktır…
İyi pazarlar…







