Beş dakikalık nezaket, bir ömürlük enkaz
Bir etkinlikte bu kadar az süre kalmak ama medyada bu kadar çok görünür olmak bir iletişim başarısı olabilir...
Ya da medyamızın nezaketi...
Yoksa siyasetin artık sadece "poz"dan ibaret hale gelmesinin bir tescili mi?
Sözüm, “Başbakan” Ünal Üstel ve ortaklarının Cumhuriyetçi Türk Partisi’nin 55’inci Yıl Resepsiyonu’na dair katılımına.
Şöyle oldu…
Davetlileri girişte karşıladı genel başkan Sıla Usar İncirli, genel sekreter Mehmet Kişi, eşleriyle birlikte.
Üstel geldi.
Yanında Erhan Arıklı, Fikri Ataoğlu.
El sıkıldı, poz verildi, flaşlar patladı.
Girmeleriyle çıkmaları bir oldu.
Beş dakika…
Hadi bilemedin on.
Tam "düğün tebriği" gibi...
Hani "akraba olsa biraz daha otururduk ama uzaktan tanıdıktı..."
Birkaç saat sonra hepsi de bu ziyareti sosyal medyada paylaştı. O paylaşımlar gazetelere haber oldu.
***
Şimdi denecek ki; "Nezaket göstermeleri kötü mü?"
Elbette değil. Kutuplaşmanın keskinleştiği, korku duvarlarının yükseltildiği bu coğrafyada diyalog her zaman değerlidir. Ancak buradaki temel sorun, nezaketin içerikten yoksun gösteri boyutudur. Bir partinin resepsiyonuna katılmak; o kürsüden yükselen sese kulak vermeyi, o siyasi kültürün tabanıyla yüzleşmeyi ve farklı bir dünya görüşüyle aynı havayı solumayı gerektirir.
***
Muhtemelen bir başka organizasyona gidilmiştir koşarak...
Bu da memleket halidir çünkü...
Yetişmek!
Her yerde görünmek ama hiçbir yerde olmamak aslında...
İyi ki de konuşmaları beklememişler belki...
“Öyle bir başıbozukluk var ki; her gün başka bir karanlık ilişki ağı ortaya saçılıyor, çeteler ve tetikçiler sokaklarda kol geziyor” sözlerini duyacaklardı Sıla Usar'ın...
Belki bir mahcubiyet?
Hiç sanmam!
Yine de bu bir "yüzleşme" olurdu...
***
Gerçi bu siyasetçiler Meclis çatısı altında her gün yan yana geliyorlar. Kürsüden yapılan çok daha ağır eleştirilere karşı geliştirilen o muazzam bağışıklık sistemine hepimiz şahidiz. Kayıtsızlık, umursamazlık ve derin bir aldırmazlık...
Bir ülkede bir yönetimin "istifa" etmesi ya da en azından "seçim" kararı alması için daha ne gerekir bilmiyorum.
Rüşvetten yolsuzluğa, bütçe açığından kurumsal çürümeye kadar her türlü "işbilmezlik" bir yönetim biçimi haline gelmişken, sorumluluğu üstlenmek kimsenin aklına gelmiyor.
Bir Ankara ziyareti; bakanlarla yan yana birkaç fotoğraf, süslü cümleler, "görevimizin başındayız" sözleri, yeni vaatler, yeni yalanlar...
***
Bir ülkeyi bu denli kirletip, koltukları bu denli uzun süre muhafaza edebilmek, şüphesiz "özel" bir yetenek gerektiriyor. Utanma duygusunu bir kenara bırakarak.
Eğile büküle koltukta kalmayı başardılar, evet. Ama ayağa kalktıklarında üzerlerine yapışan o kiri acaba hangi 'şık' fotoğrafla temizleyecekler?







