Allah hepimizi korusun!
Demokrasin, adaletin, insan haklarına saygın yoksa; bunlar eksikse; dilediğince faizi indir veya kaldır; ekonomine güven olmayacaktır ve Türk Lirası’nın değer kaybı devam edecektir…
-*-*-
Türkiye’de kelimenin tam anlamıyla “çökme” devri yaşanıyor…
-*-*-
Medya’nın çok büyük bir bölümünde inanılmaz ağırlıkta “karartma” söz konusu olsa da; artık sosyal medya kanalları o seviyede “engellenemez” oldu ki; kimseden hiçbir şeyi gizleyemezsiniz!
-*-*-
Tüm Dünya’da etkili olan bir cins ticaret – çıkar – ekonomi savaşı devam ederken, bu savaşın bir şekilde Türkiye’yi de vurması kaçınılmazdır…
Devletler, bu savaş çerçevesinde en sıkı tedbirleri alıp, en az zararla savuşturmayı başarırsa ne mutlu!
Değilse, çöküşün sonu dibi görmek olur!
-*-*-
Türkiye’de demokrasiyi ve özellikle adaleti iyileştirmek adına adım atılmadığı gibi; tam tersi uygulamalar söz konusudur… Biz terörü bitireceğiz diyerek girişilen iç savaş seviyesindeki Kürt meselesini sonlandırma çabalarında nereye gelindiği pek net seçilemiyor…
-*-*-
Ancak bir yanda ekonomik yıkım öte yanda örneğin Ekrem İmamoğlu’nun tutuklanması ile ayaklanan önemli bir genç kitle; aynı anda dış siyaset ya da dış ilişkilerde de “hezimet” veya en iyi ihtimalle “gerileme” ile birleşince, ortaya müthiş bir çöküntü görüntüsü çıkıyor…
-*-*-
Evet, “karartma” nedeniyle “tüm gerçekleri” en “şeffaf” şekilde kamuoyunun görmesi engelleniyor…
Engelleniyor ama birçok kaynaktan gelen bilgilerin tamamında, inanılmaz kirli işler yapıldığı, açıklanamaz “yenilgiler – gerilemeler” yaşandığı da gözden kaçmıyor…
-*-*-
Çok basit bir şekilde örneklemek gerekirse; örneğin Suriye’deki Türk siyasetinde, “buraları bizden sorulur” havasının basit ve küçük bir balondaki hava kadar olduğu görülebiliyor…
Donald Trump, Erdoğan için neredeyse “Suriye Fatihi” diyecek noktaya geliyor ama gayet açıktır ki oralarda İsrail’in kuralları ile top oynanıyor!
-*-*-
Türkiye’de sadece görmemizi istediklerini gösteren medyaya göre, Suriye’yi “biz” kurtardık falan gibi hikayeler anlatılırken, aynı Suriye’nin başına getirilen kardeş; Kıbrıs Cumhuriyeti’nin yanında duruyor, Türkiye’yi kızdırması gereken bir seviyede, “Rum Tarafı” diyebileceğimiz kesimi “tanıyor”…
-*-*-
Tamam, Suriye kesinlikle İsrail’in, Amerika’nın etki alanına girdi, Suriye’nin eski terörist başkanı Kıbrıs Cumhuriyeti Dışişleri Bakanı ile kardeş kardeş görüştü e peki, “bizim Türk kardeşler ne iş?”…
-*-*-
Kimse, ama iktidara mensup kimse, Türk Devletleri’nin Kıbrıs sorunu da pakete dahil olmak şartıyla, Türkiye’yi hançerlediğinden veya AB’yi tercih edişinden söz edemiyor!
-*-*-
Bir tek KKTC’deki iktidarın bazı gariban vekilleri, aldıkları alt seviye talimatlar doğrultusunda, Türk Devletleri konusunda yaşanan ağır “aldatılmayı”, çok garip bir şekilde savunmaya çalışıyor…
-*-*-
Umutsuz aşkın esiri olmak gibi bir şey!
Müslüm Baba hayranlığımız bu umutsuzluktandır gibi geliyor aklıma…
-*-*-
Sevgilimiz gidiyor AB’nin kucağına oturuyor; gözümüzün içine baka baka Türk Devletleri ile AB aşk yaşıyor, sevişiyor, orgazm sesleri çıkıyor ama bizim vekiller; “Türk Devletleri sevgilimizdir, bize dönecek” diye Arabesk avunmalarla idare ediyor!
-*-*-
Türkiye, birkaç yıl içerisinde KKTC’ye üç Büyükelçi atadı…
Kesinlikle bu görüntü “normal” veya “doğal” değildir…
Yani Metin Feyzioğlu görev süresini tamamlamadı…
Apar topar gönderildi…
Akabinde gelen Yasin Ekrem Serim, üç çeyreklik yılı bile tamamlamadı, hoooop gitti!
-*-*-
En küçük bir bilgi – resmi açıklama yok!
Yani denebilirdi ki, “Sayın Feyzioğlu’na şurada çok büyük bir görev verdik, haliyle Sayın Serim’i atadık ama akabinde baktık gördük ki, Sayın Serim’e merkezde çok ihtiyacımız var, O’nu da geri çağırdık” falan!
Yok!
-*-*-
Haaaa, “sana ne lan Türkiye’mizin buraya kimi Büyükelçi atadığından!” diyebilirsiniz tabii ki!
-*-*-
Ama o zaman, sevgili Ayşemden Akın’ın Bugün Gazetesi’nde yazdıkları karşısında, tüylerinizin diken diken olmaması için, ciddi bir ağda çalışmasına ihtiyacınız olacağı kesindir!
Evet, tüyler ürperiyor!
Ayşemden’e konuşan kişinin söylediklerinin yüzde biri doğruysa; “Salla salla mendilini…”lerdeyiz!
Ne diyeceğimi bilemedim doğrusu!
-*-*-
Tam karanlık hali!
Tam bir bunalım!
Sterlin, Euro, Dolar anamızla, yedi sülalemizle kerhanecilikte!
-*-*-
KKTC Hükümeti, maaş ödemek için borçlanmakta!
Bu borcu geriye ödeyemeyeceği açık!
“Aman Tanrım”lardayız!
Daha fazlasını yazamam!
-*-*-
Yok öyle ekonomik anlaşmaydı, böyle protokoldü; neler döndüğünü bilen tek bir kişi yok!
-*-*-
Geçen hafta Ersin Tatar’ı Cumhurbaşkanı adayı ilan eden UBP, aniden Türkiye’ye gidip dönen Genel Başkan Ünal Üstel’i Ercan Havaalanı’nda “kahraman lider” olarak karşılıyor!
-*-*-
İki hafta önce partisinin yetkili kurullarını toplayan Erhan Arıklı, “hah, dediğimiz gibi madem ki Ersin Bey bağımsız adaydır, O’nu destekliyoruz” kararı üretiyor!
İki gün sonra “… Destekliyor muyuz desteklemiyor muyuz bilemem çünkü karısının yaptığı açıklamayı beğenmedik”lere vuruyor!
-*-*-
Ersin Tatar’ın kendisinin veya karısının sadece türban ya da başörtüsü ile ilgili duruşları mı KKTC’de cumhurbaşkanı adaylığını etkiler?
Şaka bile değil bu görüntü!
-*-*-
Peki ne olacak?
Hadi bir miktar bencillik yapalım!
Nasıl mı?
-*-*-
Vallahi görüntü şudur ki, “KKTC” diye bir devlet yoktur, Türkiye’nin de bu “sözde” devletin pozisyonunu ileriye taşımak gibi bir derdi hiç olmamıştır!
Türkiye de, en az öteki Türk Devletleri ve tüm Dünya Devletleri gibi Ada’da sadece “KIBRIS CUMHURİYETİ”ni tanıyor…
CHP’lilerin bu konudaki basın açıklamaları da katakulliden ibarettir ayrıca bunu da belirteyim!
-*-*-
Haliyle, KKTC’de yaşam süren hiç kimsenin, “KKTC Vatandaşlığı ya da KKTC Pasaportu”ndan medet umduğu yoktur!
On binlerce KKTC Vatandaşı – Türkiye kökenli kardeşimiz; aynı zamanda Türkiye Cumhuriyeti Vatandaşıdır ve pasaportunun da hamilidir ama ısrarla “KIBRIS CUMHURİYETİ VATANDAŞLIĞI VE PASAPORTU” talep etmesinden, durumun vahameti zaten açıktır!
-*-*-
KKTC’de yaşam süren ve elbette vatandaşı olmayan binlerce üçüncü ülkeli kardeş bir yana; 90 bin civarında – Kıbrıs kökenli KKTC Vatandaşı, aynı zamanda ya “BRITISH”tir ya da “KIBRIS CUMHURİYETİ YURTTAŞIDIR VE PASAPORTU HAMİLİDİR…”
-*-*-
Kısacası, bu batık, çökük, bitmiş, kararmış, kokmuş, dirilmesi imkansız – beyin ölümü çoktan gerçeklemiş sistem inat ve ısrarla devam ettirilecekse; herkes mutlu olmaya baksın!
Dileyen TC kimliğiyle dileyen KIBRIS CUMHURİYETİ ve İNGİLİZ vatandaşlığıyla!
-*-*-
İzlemek hem keyifli hem de bir köşe yazarı için bol malzemeli olduğundan, doğrusu pek de şikayetim yoktur!
Maaşıma zam beklentim mi?
O her zaman çoktur!
Çünkü ekonomik çöküş nedeniyle Güney’de veya Kuzey’de aldığımız etin fiyatı her gün yükseliyor!
Biri enflasyondan, bir döviz kurundan!
Bilmem anlatabildim mi?
Laik sunucu!
Efendim Serhat İncirli zaten haindir, Rumdur, Linobambagidir, şudur, budur…
Senelerdir öyleyim, doğrudur…
Şikayetim yok…
Şimdi “laiktir” de demişler!
Laik olmak da suç anlayacağınız!
-*-*-
İlk televizyon programı yapmaya başladığımda, “ceket kravat, mavi veya beyaz renkli gömlek giyeceksin” demişti patronum rahmetli Asil Nadir…
-*-*-
Yemin ederim ceketim ve kravatım yoktu…
Olan birkaç ceket de İngiltere’de kalmıştı!
-*-*-
İki kot pantolon ve 10 şort – mayo; beş de gömlek ya da t-shirtle yaşayan bir pejmürdeydim…
Ki hala öyle yaşarım!
Ama şu anda sayı itibarıyla çok yüksekteyim!
Kıyafet sponsorum Yankees sağ olsun!
-*-*-
İlk televizyona çıktığım 2009’un başında Londra’dan Kemal Soyer Baballo ve Hamsi kardeşim aracılığı ile bana büyük gelen lacivert bir ceket getirttim…
Her sabah traş olmak da lazımdı, Hamsi kardeşim bana bir düzine de jilet göndermişti!
-*-*-
Kravata cekete alıştım…
Sponsorlarım oldu, ceketlerim, takım elbiselerim çoğaldı…
-*-*-
Derken, Atatürk’ün papyon takıp frak giymesi eleştirilmiş ve o günlerde eleştirenlerin başı Tayyip Erdoğan’ın KKTC’yi ziyaret edesi gelmişti!
Protesto edeyim diyerek ilk kez “papyon” takmıştım!
Her Pazartesi takarım!
-*-*-
Yılbaşına yakın dönemlerde veya yılın son gününde programım varsa, ki geçen senenin son gününde öyleydi, “Ayvasili” ya da “Noel Baba” kılığında da program yapmışımdır…
-*-*-
Geçen Cuma günü de “imam” kılığında program yaptım!
Saçma, suni, anlamsız ve gereksiz baş örtüsü tartışması – kılık kıyafet özgürlüğü – şu bu mesajı vermek; elbette asıl işim olan “ilgi çekmeyi başarmak” gibi bir hedefim vardı…
Ve yapmaya çalıştığım da bir miktar “mizah”tı!
-*-*-
Çok başarılı oldum…
Övünüyorum…
İzlenme, tıklanma, paylaşılma, alkışlanma, kınanma, tehdit edilme ve Türkiye gazetelerine konu olma rekorlarımı kırdım!
-*-*-
Ancak hedefimde, ne büyük saygı duyduğum imamlarımız, hocalarımız ya da inançlı insanlarımız vardı ne de dinimiz…
Eğer, bu şekilde bir imaj yaratmışsam, kesinlikle özür dilerim…
Benden önce hem KKTC’de hem Türkiye’de onlarca sunucu, tiyatro sanatçısı, film sanatçısı aynı şeyi yapmıştır…
-*-*-
Bir Türkiye gazetesi beni suçlamak için “laik sunucu” demiş!
Doğrudur!
Teşekkür ederim!
Bu konuda ciddi suçum büyüktür!